*flashback*
"Dostum hadi ama. Al şu telefonu eline ve kız tipliyi arayıp onunla buluşmak istediğini söyle. Böylece sende bende kabızmışız gibi dolaşmaktan kurtuluruz." En yakın arkadaşım telefonu suratımın ortasına tutarken ben kalbimi yavaşlatmaya çalışıyordum.
"Ya reddederse? Ya benden nefret ettiğini söylerse?" endişeyle tırnaklarımı kemirdim.
"Sen salak mısın? Mesajlaşırken gayet samimisiniz ama arkadaş ortamında birbirinize bakmaktan hiçbir halt yapamıyorsunuz. Sizin yüzünüzden eğlenemez oldum!" elinden telefonu hızla çekip hazırda olan numarasını çevirdim.
"Alo?" kalbim kucağıma düşecek kadar hızlı atıyordu.
"Ş-şey Luhan? Ben Baekhyun. Sana bir şey sormak istiyorum?" Bunu dediğime inanamıyordum.
"Evet dinliyorum." İşte şimdi tam zamanıydı.
"Benimle çıkar mısın?!" cesaretimi kaybetmemek için resmen bağırmıştım, şimdi ise gözlerimi sımsıkı kapatmış cevabını bekliyordum. Bekliyordum ancak ses gelmiyordu. Sanki telefon başında yıllar geçirmiştim.
"Evet! Y-yani elbette. Yarın saat 3'te evimden al beni." Ve hat sesiyle baş başa kalmıştım. Telefonu kapatıp kucağıma koydum.
"Sehun. Kabul etti!"
*flashback*
Aradan kaç saat geçtiğini bilmiyordum. Gökyüzü zifiri karanlıktı ve tüm sokaklar boşalmıştı. Ben ise zayıf sokak lambasının altındaki bankta oturmuş boş gözlerle önüme bakıyordum. Ne yapmam gerektiğini, nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Şuan içim bomboştu. Luhan her şeyimi alıp yakmıştı. Onun yanına gidemezdim. Gözlerime bakıp yalan söylemesini istemiyordum. Buna katlanabileceğimi sanmıyordum. Ona resimleri göstermeli miydim? Ya da Sehun'la ilişkilerini bildiğimi söylemeli miydim? Hiçbir şey bilmiyordum. Sadece burada böylece oturup ölümü beklemek istiyordum.
Yaklaşık yarım saat sonra ayaklarım kendiliğinden hareket ediyordu. Beynim öylesine uyuşmuştu ki vücuduma hiçbir emir veremiyordu. Normalde şimdi Sehun'u arar yanıma çağırırdım, beraber atlatırdık hepsini ancak oda bana ihanet etmişti. Yalnızdım. Durumuma hafifçe gülerek ağır çelik kapıyı ittim. Demek halime gülecek kadar berbat haldeydim. Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yüksek müzik sesinin kulakları delebileceği bir mekâna gelmiştim. Aman ne güzel. İki üç adım atar atmaz ortamın ağır ter, içki ve sigara kokusu tokat gibi suratıma çarpmıştı. Burası kesinlikle bana göre bir yer değildi ama geri dönmeye de niyetim yoktu. En giyinik kişinin bile üstsüz olduğu ortamda gayet dikkat çekiciydim ama kimse benden tarafa bakmıyordu bile. Vücutlarının neredeyse birleşik olduğu bu dansa kendilerini çok kaptırmışlardı.
Kalabalığın seyrek olduğu taraftan ilerleyerek en köşedeki bar sandalyesine tırmandım. Bir süre boş boş insanlara baktıktan sonra barmenin bakışları bana içki almam gerektiğini hatırlatır gibi üzerimde olması rahatsız etmişti. İki metre ötemde tekila yarışı yapanlar dikkatimi çekmişti. Ani bir kararla istediğimi söyledim.
"Tekila. 6 shot." Hiçbir sorgulama belirtisi göstermeden bardakları önüme dizdi. İlk üç bardağı büyük bir hızla içtim. Acı tat boğazımı yakarken anıların zihnimi kaplamasına izin verdim.
*flashback*
"Böyle bir ortama Luhan'ı cidden çağırmak zorunda mıydın?" Luhan içkiyi sevmezdi. İçmemi de sevmezdi
"İkinizin vakit geçirmesi için çabalıyorum. Söylenme. Bak geliyor." Bakışlarım girişe yöneldi. Bizi gördüğünde gülümseyerek el salladı ve yanımıza oturdu. Birkaç saat boyunca sohbet edip içmiştik. Luhan ayağa kalkıp konuştu.
"Tuvaletler ne tarafta?" ayağa kalkarsam başımın döneceğini düşünerek Sehun'a Luhan'a eşlik etmesini söyledim. O benden daha sağlam görünüyordu. Masadaki titreşimle Luhan'ın çalan telefonuna baktım. Defalarca çalmasına rağmen susmamıştı. Önemli olduğunu düşünerek ona götürmeye karar verdim ve lavaboların olduğu yere doğru yöneldim. Erkekler tuvaletinin önüne geldiğimde kapı hızla açıldı ve Sehun beni görmemiş olmalı ki bana çarptı. Arkasından da Luhan'ı görmüştüm.
*flashback*
İlişkimizin başlarında yaşadığım olay aklıma tüm ayrıntılarıyla gelmişti. O zamanlar alkolün etkisiyle ve Luhan'ı kör gibi sevmem nedeniyle ikisinin de şişmiş dudaklarını ve dağılmış saçlarını fark edememiştim. Ya da fark etmek istememiştim. Kalbim acıyla sızlıyordu. O benim son aşkım olmalıydı.
Gözyaşım önümdeki tezgaha düştüğünde bir shot daha diktim. Rezil bir sevgiliydim. Daha gözyaşlarıma bile hakim olamıyordum. Sertçe gözlerimi sildim ve limon dilimini ağzıma attım. Bir el arkamdan uzanıp son kalan tekilalarımı aldı. Hızla arkama döndüğümde ikisini de midesine çoktan indirdiğini görmüştüm.
"Sen n-"
"iyi bir içici olduğunu mu düşünüyorsun? Biraz sonra sızıp kalacağına bahse bile girebilirim." Kendinden emin şekilde konuşan kişinin suratı tanıdık gelmişti.
"Şirketteki çocuk değil misin sen? Beni mi takip ediyorsun?" olabildiğince karşımdaki bedene odaklanmaya çalışıyordum. Zihnim düzgün çalışıyordu ancak bedenimde aynı kontrolü sağlayamıyordum. Kelimeleri bir araya getirip yansıtabilmeme bile sevinmiştim.
"Bingo! Ve hayır." kıyafetlerine baktığımda değiştirmemiş olduğunu gördüm. Sadece saçları daha dağınıktı ve her haliyle bu ortamda dikkat çekmezdi. "Bence buradan gitmelisin. Burası sana göre değil ve birazdan olacak şeyler itibarını zedeleyebilir."
"Sen kimsin de bana göre olan yerleri sorguluyorsun?" adımı bile bilmezken hangi hakla yapacaklarıma karışıyordu. Ayrıca itibarım onu ilgilendirmezdi.
"HERKES DAĞILSIN EĞLENCE BİTTİ!" kapıda bulunan benim iki katım olan korumalardan biri bağırdı ve müzik anında kesildi, birkaç saniyelik sessizlikten sonra mahşer gününden farksız bir izdiham oluştu. Benim ise son gördüğüm şey bana doğru uçan bir sandalyeydi.
--
Y.N: Geçmişe dönüşlerle dolu bir bölümle comeback yaptım millet kflhdjkh geciktiği için çok özür dilerim, sınavlarım resmen bitmiş bulunmakta ve kendimi tamamiyle bu ficin kurgusuna adıyorum. Eğer beğendiyseniz ya da beğenmediyseniz bana mutlaka bildirin!
Chanyeol biraz huysuz ve suratsız olacak gibi *yazar Chanyeol'ün suratsız olmasından nefret eder* *next door'a hergün düzenli söver* ancak belki Baekhyun onu uysallaştırabilir ne dersiniz? Ya da tam tersi olur. Hiç bir fikrim yok dghgfd
Kendinize iyi bakın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Love
FanficHer zaman sakin bir hayatım olmasını istemiştim. Beladan uzak, üzüntülerin yanına bile yaklaşamayacağım bir hayattı tek istediğim. Bir gün. Sadece bir gün bütün bu hayallerimi kumdan kale gibi rüzgarla savurmuştu. Acımasız dalgalar defalarca vurmuş...