Başımda hissettiğim keskin sızıyla gözlerimi araladım. İlk deneyişimde çapaklar yüzünden açılmayan gözlerim ikinci deneyişimde etrafı görmeme yetecek kadar açılmıştı. Tanımadığım bir yatak odasında yatıyordum. Sabah olmuştu ve etraf kalın perdeler yüzünden çok loştu. Kalkmak için belimi hafifçe doğrulttum. Ama kalkar kalkmaz beynimin nöronlarına kadar Acı hissetmiştim. Alnımı ovuşturmak için şakaklarıma dokundum ancak bir bez parçası beni engellemişti. Korkuyla zorda olsa yataktan kalkıp yatağın yanındaki büyük şifonyere tutundum. Ama bozulan dengem sayesinde şifonyerin üzerindeki birkaç eşya yerle buluşmuştu.
"Yere düşürdüğün şey sanırım en sevdiğim parfümümdü." Düşen şeyin parfüm olduğunu anlamamı sağlayan sese döndüm.
"Sen kimsin? Ah başım cidden.." biraz daha yüzüne odaklandığımda karşımdaki kişinin barda yanıma gelip içkilerimi içen kişi olduğunu anladım. Ayrıca babamın ofisine girmeden önce gördüğüm kişiydi ancak şuan adını hatırlamaktan çok uzaktım.
"Her gece biriyle yattıktan sonra unuttum numarası mı yaparsın? Çok insafsız." Dudakları yukarı kıvrılırken dalga geçtiği aşırı bariz belliydi. Başka bir gün olsaydı -başımda sargının olmadığı- gülebilirdim ancak şuan canım yanıyordu. Dünü hatırlamaya çalıştım. Ve evet kafama bar taburesi yemiştim.
"Yanık kokusu alıyorum? Dün gecenin ayrıntılarını ister misin?"
"Niye evine getirdin ki, beni orda bırakmalıydın." Sahi neden evine getirme zahmetine bulunmuştu. Oracıkta ölseydim eğer yüzleşmem gereken hiçbir şey kalmayacaktı. Tüm bunlardan kurtulacaktım.
"Hem senin için iyi olmaz, hem de babanı utandırmak istemezsin değil mi?"
"Seni neden ilgilendiriyor ki?" sinirlenmiştim. Hiçbir sakınca görmeden yapacaklarıma ikinci burnunu sokuşuydu. Cevap bile vermedim -tahminen onun olan- odayı terk etti. Yapacak bir şeyim olmadığı için peşinden gittim. Mutfağa benzer bir yere girdiğinde masada ufak tefek kahvaltılık bir şeyler olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle benim için hazırlamıştı çünkü ikişer tane bardak ve çubuk vardı. O tezgahın önünde bir şeylerle uğraşırken bende sandalyelerden birine oturdum ve onunda oturmasını bekledim. Birkaç dakika sonra oda gelince sessizce kahvaltıya başladık. İkimizde birbiriyle konuşma zahmetine girmeden yemeğiyle ilgileniyorduk. Sessizlik garipleşmeye başlayınca aklıma gelen ilk soruyu sordum.
"Babamla neler konuştun?" konuyu aniden açmam onu şaşırtmış gibi direk gözlerime baktı.
"Bana bir anlaşma sundu. Aynısını sana da sunacak. Kabul etmemen ikimiz içinde iyi olur." Bu neydi şimdi? Beni ilgilendiren bir konuşma yapıyorlardı ve benim yine haberim olmuyordu.
"Ben sizin oyuncağınız gibi mi görünüyorum? Gelen geçen benim arkamdan iş çeviriyor!" gözlerim dolmaya başladığında sinirlenmiştim.
"Bunu sana babanın anlatması daha iyi olur."
"Babamın bana birebir anlattığı her şey hayatımı mahvediyor." Sandalyeyi itip sertçe kalktım. Sandalyenin şiddetle yere çarpmasını umursamıyordum bile. "İlk başta sevgilim, en yakın arkadaşım. Gözüme bakarak aylarca yalan söylediler." Gözyaşlarım artık kendi özgürlüğünü çoktan ilan etmişti. "Ve bunu öğrenen benden önce babam oluyor. Tanımadığım bir yabancı gelmiş bana babamla benim hakkımda konuştuğunu söylüyor. Yeter. Lütfen." Sonlara doğru sesim kısılmıştı. Bunları neden öylece anlattığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Odamda peşim sıra getirdiğim ceketi sandalyeden alıp ikinci kez düşünmeden evden çıktım. Artık dış kapının mandalı olmayı bırakıp olaylara dahil olmalıydım. Yüzleşmeliydim. Sehun ve Luhan'la.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Love
FanfictionHer zaman sakin bir hayatım olmasını istemiştim. Beladan uzak, üzüntülerin yanına bile yaklaşamayacağım bir hayattı tek istediğim. Bir gün. Sadece bir gün bütün bu hayallerimi kumdan kale gibi rüzgarla savurmuştu. Acımasız dalgalar defalarca vurmuş...