6. Bölüm

40 4 2
                                    

"Ben ne olur ne olmaz diye otele girerken yedek anahtar da almıştım yanımıza." dediğimde şimdi mi söylenir bu bakışı attı. "Neee hadi buradan çıkıp Ulaş'a gününü gösterelim!" Ayaklandı ama hemen onu durdurdum. "Bekle! Önce planımı dinlemelisin. Öncelikle sabaha kadar çıkmayacağız. Çünkü Ulaş zaten belki de hayatımızı kurtardı. Güvenliğimizi istemekte haklı diye düşünüyorum." Haklı olduğumu bilse de beni utandırma fırsatını kullanmakta gecikmedi. "Ay aman. Sevgilisini nasıl da savunurmuş." "Ya Yağmur... Öyle deme utandığımı biliyorsun." "Tamam, tamam. Plana devam et." "Sabah Ulaş'tan önce uyanacağız." "Onu nasıl anlayacağız?" "Spora gitmek için her sabah 07.45'te uyandığını söylemişti." "Eee?" "Sonra da elimizde bir minik, bak altını çiziyorum bir minik kova ılık su ile odasına girip üstünü ıslatacağız. Anahtarı da arkadaşımıza sürpriz yapacağız diyerek görevliden alacağız. Tazminat için birlikte geldiğimiz belge işe yarar diye umuyorum. Ha eğer yaramazsa hiç uyanmamış gibi odaya geri dönüyoruz ve kendimizi dışardan görevliye kilitletiyoruz. Ulaş gelince de ondan onun anahtarını alıp diğer gün sulu planımızı gerçekleştiriyoruz. Nasıl?" Etkilendiği her halinden belliydi. "Vaaay çok iyi. Alarmı kaça kurayım?" "Dediğim gibi 7.45'te uyanıp her gün 8'de otelin spor salonuna gidip 2 saat sonra duş alıp bizi uyandırıyor. O yüzden 7'de kalkacağız."
Alarmımızı kurup yarın giyeceğimiz kıyafetlerimizi ve zorda kalırsak göstereceğimiz belgemizi önceden hazırladıktan sonra uyuduk.

Alarm sesiyle hemen kalktık. Hızlıca hazırlanıp belgemizi de alıp sessizce odamızdan çıktık. İlgili yere gittik ve Yağmur ingilizce konuşmaya başladı. "Merhabalar. Bize 35 numaralı odanın anahtarını verebilir misiniz?" Görevli şaşkın şaşkın baktı. "Neden, anahtarı mı kaybettiniz?" Bu kez ben konuşmaya başladım. "Hayır. Biz 34 numaralı odada kalıyoruz. Arkadaşımıza sürpriz yapacaktık. Şu an uyuyor. Uyanmadan almamız lazım anahtarı. Lütfen yardımcı olur musunuz?" Şaşkın bir bakış attı. "Kusura bakmayın ama böyle bir şeyi yapmam güvenlik açısından uygun olmaz. Eğer bir şey olursa işimi elimden alırlar. Bu riski alamam." Cümlelerime devam ettim. "Bakın biz okulun tazminatı için buraya geldik. Hep üçümüz takılıyoruz." dedim ve belgemizi gösterdim. Görevli çok arada kalmış gözüküyordu. "Tamam ama biliyorsunuz ki otelimizin tüm koridorlarında kameralar var. En ufak bir şeyde polis çağırmak zorunda kalacağız. Üstelik otel güvenliğimiz de devreye girer. Ayrıca arkadaşınız uyandığında durumdan şikayetçi olmadığına dair bir dilekçe yazması gerekiyor." Kabul edip anahtarları alarak hızlı ve sessiz bir şekilde odamıza döndük. Kovayı hazırlamalıydık.
"Nilüfer, sen Ulaş'ın odasından çıkmadığından emin ol. Ben de kovayı hazırlayayım." kabul ettim ve zaten odalarımız yan yanaydı. Kendi odamızın önündeyken onunkini de görebilmem bana avantaj sağladı.

Saat 07.30'du. Sonunda Yağmur elinde kovayla geldi. "Yağmur bu çok büyük!" dedim abartma bakışları atarak. "Ne yapayım ancak bunu bulabildim. Az dökeriz olur biter." Kabul etmek zorunda kaldım ve Ulaş'ın kapısını sessizce açtım. Ellerim titriyordu. Önce ben girdim ve Ulaş'ın uyuduğunu gördüm. Of o nasıl bir masumluk?!
Yağmur geleyim mi diye işaret etti. Ben de gelmesini işaret ettim. Konuşursak uyanabilir diye telefonumun aratma kısmına "Yağmur ben kıyamıyorum sen dök." yazdım. O da seve seve kabul etti. Sanırım yaklaşık on yıldır Ulaş'a aşık olmamın ona verdiği yorgunluğun acısını Ulaş'tan çıkaracaktı. Vazgeçmekle vazgeçmemek arasında kalsam da Yağmur'un az dökeriz lafına güvenmeye karar verdim. O kadar uğraşmıştık sonuçta. "Önce uyandıralım ondan sonra dök." yazdığımda ters bir bakış atıp kabul etti.

"Ulaş... Ben geldim." Sanırım rüyasında olduğumu zannetti. Gülümsedi. "Ben gerçeğim. Buradayım." dediğimde gözlerini araladı. "Ne?" dedi şaşkın bakışlar atarak. Daha uyanamamış olmalıydı ki bizi dün odamıza kilitlediğini unutarak "Neden geldiniz?" demişti. Yağmur "Ne yani gidelim mi enişte ayıp oldu şimdi." dediğinde daha fazla uzatmak istemedim. "Ulaş, odana izinsiz girdiğimiz için özür dileriz ama bunu yapmak zorundayız." Ve Yağmur elindeki kovadaki suyu dökmeye başladı. Yalnız izin verdiğinden fazlasını dökmeye çalıştığını fark edince onu durdurmaya çalıştım ve bu sefer kova elimizden kaydı! Artık ağzına kadar dolu kovadaki su Ulaş'ın üzerine boşalmış ve kovanın kendisi Ulaş'ın karnından yuvarlanıp Yağmur'un ayağına düşmüştü. "Ay..." dediğinde hak ettin bakışı attım. Sevgilim büyük bir kova suyu kesinlikle hak etmiyordu! Yüzü ve üzerindeki sweatshirt sırılsıklamdı.

MATRUŞKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin