• BEŞ •

51 7 0
                                    

"Yükselmek için düşmek, arınmak için kirlenmek, çıkmak için batmak lazım. Yeniden doğmak için ölmeli insan bir kere."
Nazan Bekiroğlu

Zamana karşı dirençsiz ruhum, aklım ve kalbim. Hangi ara, neden ve ne zaman sorularını sormaya vakit kalmayan zamanlardan bir zaman. Yirmi dört saatin dört saat gibi aktığı, meşgalelerin asla bitmediği, sonunun da görünmediği bir gün.

Ne oldu ne bitti diye sormayın. Çünkü ne olduğunu neyin başladığını ve neyin bittiğini henüz bende bilmiyorum. Bir kış günü, dehşete açılan gözler ve sayısız acı. Kabusa uyanan binlerce göz ve minik bedenler.

Tarih 13 Şubat 2023, ruhun, duyguların ve anıların yıkıldığı günden bir hafta sonra..

Bu sabah bana bir teklif geldi. Kabuk tutmuş acılarımın üstünü açarcasına bir iş önerisi. Online psikolojik destek vermem istendi. Depremzedelere; yani büyük bir yok oluşu gören insanlara.

Sabah namazından sonra kahvaltı yapmış ve kahvaltı hazırlamıştık. Dört kişilik bir aile olarak kahvaltımızı yapıp sofrayı topladıktan sonra bir telefon aldım. Ve bu iş önerisine sadece bir soruyla cevap verdim;

" Siz benim nerede yaşadığımı biliyor musunuz?"

Bir sürelik duraksamadan sonra şöyle bir konuşma geçti aramızda;

"Hayır efendim, kusura bakmayın. Deprem bölgesinde mi ikame ediyorsunuz?"

"Adana'da yaşıyorum. Evimiz tehlikeli olduğu için girmiyoruz. Sanırım öncelikle kendime ve aileme destek olmalıyım. Zira biz de büyük tehlike atlattık."

"Peki Hanımefendi, iyi günler dilerim"

Konuşma bittiğinde düşünmeye başladım. Doğru mu yapmıştım yoksa gerçekten başka insanlara yardım ederek kendimi iyileştirebilir miydim?

Depremden sonraki gün babamda yurt dışından gelmiş ve bize Ankara'da bir ev kiralamıştı. Bugün de tekrar dönecekti. Sadece bir hafta izin alabildiğini, bizi çok özlediğini ama gitmesi gerektiğini söylerek ayrıldı evden. Bu acının içerisinde babamın gelmesinin sevincini fark edebildik mi bilmiyorum.

Bir haftadır gözümüz kulağımız sadece medyada. Ne olup bittiğini can kulağıyla dinliyor ama bir türlü onlara uzanamıyoruz.

Çok şükür biz iyiydik, akrabalarımız da canlarını kurtarmışlardı. Evinden olanlar ise sadece hatıralarına üzülüyordu. Enkaz altında ezilen binlerce hatıra..

Üzülüyordum. İnsanların yakınlarını kaybetmesine, evlerini, eşyalarını terk etmek zorunda kalmasına. Ama elimden bir şey gelmiyordu. Yakınımı kaybetmemiştim ama eşyalarımı, hatıralarımı bende kaybetmiştim. Evimize yıkım kararı verilmişti. Ve kurtarabildiğimiz kadar eşyamızı kurtarma izni. Babam da alabildiğimiz sağlam olan tüm eşyaları çıkarttırıp burada ki evimize getittirmişti..

Çok şükür ki kitaplarım, odamda ki mobilyalarım, kitaplığım hepsi sağlamdı. Abimin odasında ki dolap kırılmıştı, annemin vitrini, oturma odasında ki sehpalar, mutfaktaki tarif edilemeyecek kadar tabak, bardak artık kurtarılamaz durumdaydı.

İstemsizce o günü hatırladım.

Dehşetle gözlerim açılmıştı. Yatağım bir o yana bir diğer yana gidiyordu. Beşik gibi sallanıyor sözünü pasif ve etkisiz bırakan bir sarsıntıya uyanmıştım. Sanki kıyamet kopuyordu ve biz bir daha bu Dünyayı göremeyecektik. Aklıma günahlarım geldi. Ergenliğimin ilk dönemlerinde ki asiliklerim, anneme karşı çıkışlarım. Abimi küçümsemem. Kazaya kalan namazlarım. Dinlediğim tüm şarkılar. Hepsi gözümün önünden birer pişmanlık olarak geçmişti. Kim bilir hatırlamadığım daha ne çok günahım vardı.

Su (İslâmî Roman)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin