Güneş her zamankinden daha farklı açıda düşüyordu yüzüne. Yatak öncekine göre daha geniş ve yumuşaktı. Gözlerini araladığında sinir bozucu sarı rengi yoktu, ya da duvarlarda posterler ve plaklar yoktu. Bomboş gri duvarlar vardı. Çalışma masasında duran matematik kitapları yerine birkaç evrak vardı.
Sabahın ilk ışıklarına uyandığı anda gördükleri buydu. Çift kişilik bir yatakta yalnız uyanmıştı. Yataktan kalktığı gibi dolabın yanındaki boy aynasının önüne geçmişti Beomgyu. Neredeyse omzuna kadar gelen saçları kısaydı artık ve kendi rengindeydi, daha olgun duruyordu.
Etrafta öylece gezinirken ilk önce korktuğu ilk şeyi teyit etmek için dolapların çekmecelerini karıştırdı. Yeonjunla çekindikleri fotoğrafları albüm haline getirmişlerdi, eğer zaman değişmediyse hala buralarda olmalıydı.
Sonunda aradığını bulduğunda albümü kucağına alıp ilk sayfadan itibaren karıştırmaya başlamıştı ki tam da o anda kapının açılmasıyla olduğu yerde sıçramıştı Beomgyu. İçeri Yeonjun girmiş, ona sorgular bir ifadeyle bakıyordu.
"Daha hazırlanmadın mı? işe gitmeyecek misin?"
Beomgyu hiçbir şey demeyip onun hazırlanmasını izliyordu. Düşünceli bir hali vardı. Yeonjun da fark etmişti bunu fakat soru sormamıştı.
"Bugün günlerden ne?" diye sormuştu Beomgyu. Bu soruyla deja vu olmuştu.
"Daha günlerin farkında değil misin Beomgyu?" demiş, kollarını bağlayarak ona dönmüştü. "24 kasım, ve saat işe gitmen için oldukça geç." diyip kol saatini göstermişti. "Seni o kadar uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın inat eder gibi."
"O gün..." diye mırıldanmıştı kendi kendine Beomgyu gözlerini kapatıp. Elleriyle yüzünü ovuşturup hafif gülmüştü. Yeonjun bu sefer endişeyle onun yanına oturmuştu. "Ne oluyor Beomgyu? Bugün bir tuhafsın."
Beomgyu bakışlarını ona çevirdi. 17 yaşındaki halinden farklı olarak saçları siyahtı, boyları eskiden aynı gibi olmasına rağmen bu zamanda Yeonjun kendisinden birkaç santim daha uzundu. Yılların getirdiği yorgunluk onun yüzünde de vardı. Ama o hala güzeldi. Güzeldi güzel olmasına ama ona kısa bir süre bakmak bile kalbine zarar veriyor gibiydi. O yüzden bakışlarını kaçırmıştı.
Şuanki durumla ilgili ona hiçbir şey söyleyemezdi. Bu yüzden gününü her zamanki gibi geçirmesine izin verecekti. Her zamanki gibi normal bir hayat sürsün, sonrasında onunla vedalaşacağım, diye düşündü.
Tam kavga ettiğimiz anı, onu öptüğüm anla değiştireceğim...
Bir anda ona sarılma isteğiyle doldu. Öyle de yapıp kollarını onu sarmıştı. Tabiiki bu aniden gelen sarılmanın sebebini anlayamasa da Yeonjun, ona karşılık vermişti. "İyi misin? hasta gibisin ne oldu?"
Onun ilgili sesine karşılık gülümsedi Beomgyu. "İyiyim. Sadece bugün işten erken çıkmaya bak. Son zamanlarda hiç birbirimize vakit ayıramadık. Bir şeyler yaparız."
"Yaparız da, sen gitmeyecek misin işe?" dediğinde, Beomgyu ondan ayrılıp başıyla onayladı onu. "Bugün izin günüm. Annemi görmeye gideceğim. Uzun zaman oldu görüşmeyeli."
Yeonjun sevgilisinin bu kadar durgun olmasına anlam verememişti. Tam bir şey söyleyecekti ki Beomgyu ayağa kalkmış, onu da ayağa kaldırarak sırtından itekleyivermişti. "Hadi, iş kaçmaz, Yeonjun. Patronundan erken çıkmak için izin istemen yeterli benim için." dedi, sanki Yeonjun'un içini okurmuş gibi. Yeonjun tam da bugün gitmeyebileceğini söyleyecekti ona.
Ardından gönlü el vermese de onu onaylayıp odadan çıkmıştı. Beomgyu ise arkasından hüzünle bakakalmıştı.
O an anlamıştı ki, ne kadar tartışsalar da kavga etseler, hayatlarından bıksalar da bu hayatta en çok değer verdikleri şey birbirleriydi. Belki bir sarılma, bir gülümseme, bir sıcaklıktı birbirlerinden istedikleri. Destek sözleriydi belki de "iyi misin, ne oldu?" gibi sorulardı bunca yıl ilişkilerini ayakta tutan. Her ne kadar kendi sorunlarını içine saklayıp her şeyi birbirlerine anlatmasalar da birbirlerini önemsediklerini hissettirebilmek önemliydi.