i'm glad we met

432 52 63
                                    

Aynı beyaz tavan, aynı beyaz duvarlar, aynı aceleci ayak sesleri... Gözlerini daha kaç kere hastanede açacağını bilmiyordu Beomgyu. Daha kaç kere kalp atışını takip eden makinenin sesini duyacak onu da bilmiyordu.

İlk başta etraf bulanık gözüküyordu. Bilinci yerine gelmeye başlayınca oksijen maskesini yüzünden çıkarmıştı. Artık hastane kokusundan nefret eder hale gelmişti. Bu kadar zayıf bir bünyeye sahip olmaktan da nefret ediyordu.

Ayağa kalktı. Dışarı çıktı, etrafa baktı. Koridorun sonunda öğretmenini görür gibi olmuştu. Chan ile karşılaşmadan önce haber verdiği öğretmeniydi. Telefonla konuşuyordu hararetli bir şekilde. Büyük ihtimalle müdürle konuşuyordu, Chan'ın cezası ile ilgili dr olabilirdi. Ama Beomgyu onun ceza almayacağını adı gibi biliyordu.

Hocasına gözükmeden aksi tarafa doğru yürüdü. Bir an önce annesini ya da tanıdık birini bulup buradan çıkmak istiyordu. Kendisiyle ilgilenen doktorun kapısının önüne geldiğinde duraksadı. Kapı açıktı ve birisiyle konuşuyordu. Kapıya doğru yaklaştığında o birisinin sesi tanıdık gelmişti. Annesinin sesine benziyordu.

"Siz her hafta kontrole gelmeye çalışın yine de hanımefendi. Ve lütfen oğlunuzu bu tür travmalardan uzak tutun."
"Ben... ben ne yapacağımı bilmiyorum önceden hiç böyle bir şey yaşanmazdı..."
"Anlıyorum ama dediğim gibi zaten oğlunuz ölümcül bir hastalıkla doğmuş. Kistik fibrozis maalesef ki kurtulabileceği bir hastalık değil. Bu konuda biraz daha hassas olmanız gerekiyor."

Beomgyu bir anda beyninden vurulmuşa döndü. Bedeni kaskatı kesilmiş, gözleri duyduklarıyla beraber anında dolmuştu. Ölümcül bir hastalıktan kastı neydi?

"Biliyorum. Yine de bir süre daha astım olduğunu düşünsün. Her an öleceğini..." sesi titremiş ve ağlamaya başlamıştı annesi de. "her an öleceğini bilerek yaşamasını istemiyorum."

Doktordan bir iç çekiş dışında cevap gelmemişti. Bir hareketlenme sesi geldiğinde annesinin oradan çıkacağını anlamıştı Beomgyu. Koşar adımlarla oradan ayrılıp merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Adımları daha da hızlandı, ardından koşarak çıkmaya başladı merdivenleri. Gözlerinden yaşlar akarak nefessiz kalana kadar çıktı ve çıktı. Teras katına geldiğinde nefessiz kaldığı için duraksadı. Yalpalayarak terasa çıktığında kendini yere atmıştı. Ağlaması hiç durmuyordu. Etraftaki birkaç hasta ona şaşkınca bakarken onları göremeyecek kadar aklı başında olmayan Beomgyu, yeri yumruklayarak ağlamaya devam ediyordu.

"Bir kabus... bu bir kabustan başka bir şey değil. Ben bunları yaşamadım, bunları yaşamadım. Yaşasaydım hatırlardım!" diye kızdı. Acısını yerden çıkarmak istercesine defalarca yumruk attı. "Uyan artık! uyan!"

Onun bu halinden korkan hastalar terastan aceleyle gitmişlerdi. Terasta tek başına kalan Beomgyu içini dökene kadar ağlamıştı. Elleri yere vurmaktan çizilmiş kanamıştı. Ama zaten ölmüş birisi için önemsiz bir şey olmalıydı değil mi?

Ağlaması dinince ayağa kalkmıştı.Sanki bacakları kendisini zor tutuyormuşcasına yürüdü, yürüdü. Korkulukların oraya kadar geldi ve altındaki koca şehre baktı boş bakışlarla. Bir kabus için fazla gerçekçi ve detaylı bir şehirdi.

Orada ne kadar durduğunu ve şehri izlediğini bilmiyordu. Sadece düşünmüştü. Bu zamana kadar olanları düşünmüştü. 24 yaşında geçirdiği son geceyi düşünmüştü. Yatmadan önce kötü bir şey olacakmış gibi hissetmesini düşünmüştü. O boşluk ve mutsuzluk hissini düşünmüştü. Kendini derin bir uykuya bırakışını düşündü. Sonrasında 17 yaşına geri dönüşünü ve kendi zamanına bir türlü geri dönemeyişini düşündü. 1 aydan fazladır burada sıkışıp kalışını düşünmüştü. 17 yaşındaki anılarının değiştiğini, hatta bugün bile yaşamadığı bir anıyı yaşadığını... her şeyi düşündü.

once again | beomjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin