Zaman geçiyordu. Kalbimdeki ağrıya, içimdeki yangına rağmen hemde. Yiyor, içiyor, uyuyor ve çalışıyordum. Çünkü hayat öyle ya da böyle devam ediyordu. Etmek zorundaydı. Doğanın kanunu buydu. Kimsenin acısı zamanı durdurmaya yetmiyordu. Bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu. Bu sancıyı kabullenmem ve kaçtığım bu kahrolası gerçeği sindirmem gerekiyordu.
Artık, sabahları heyecan içinde beklemiyordum. Onu göreceğim diye dakikaları saymıyordum. Aksine, sırf onunla karşılaşmayayım diye otobüsü kaçırma pahasına her gün evden geç çıkıyordum. Artık pencereye çıkmıyor, karşı eve bakmıyordum. Sırf acımı körüklüyor diye Peri ile görüşmeye dahi ara verir oldum. Her şeyden ve herkesten kaçıyordum. Kimseyle konuşmak, onunla ilgili tek söz duymak istemiyordum. Evden çıkışlarım ayrı eve dönüşlerim ayrı bir keşmekeşti. Ayfer teyzeyle ya da Peri ile karşılaşmamak için kırk takla atıyordum.
Ama bunun nafile bir çaba olduğunu dakikalar önce yaşayarak tecrübe ettim. İşten sonra bilhassa oyalanmış, çarşı pazar gezip olabildiğince geç dönmeye gayret etmiştim. Maksadım Peri'nin okul çıkışına denk gelmemekti. Böylece günlerdir süregelen sorularından kurtulmuş olacaktım. Ama nasipte yeni gelinleri ile karşılaşmak varmış. Kısacası yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Oysa mahalleye girdiğimde etraf hayli sakindi. Ağır adımlarla evin önüne kadar gelmiş, anahtarımı bulup eve girmek için çantamı hızlı hareketlerle kurcalamaya başlamıştım. Tam o anda Peri'nin bir cırcır böceğini andıran şen sesi ile hareketsiz kaldım. Şimdi dünya kadar soru sorup beni sıkıştıracak ve ağzımdan laf alıncaya kadar da yakamı bırakmayacaktı. Bu düşüncelerle dünyamı yıkacağını bilmediğim bir görüntüye döndüm yüzümü. Ayfer teyze, Ali ve nişanlısı olduğunu tahmin ettiğim kız karşı kaldırımdan bana bakıyordu. Başımdan aşağı bir kova kaynar su dökülse bu kadar sarsılmazdım sanırım. Onun yanında bir başkasını görmeye henüz hazır değilken, üstelikte hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir yerde öylece karşımda durmuş bana bakıyorlarken, kendimi ne kadar berbat hissettiğimi tahmin edemezsiniz. Adeta donup kalmıştım. Hareket etmek bir yana, nefes alabildiğimden bile emin değildim. Peri'nin yanıma kadar sokulduğunu elini kolumda hissedinceye kadar fark etmemiştim. Bana garip bir şey görmüş gibi baktı ve sonra her zamanki taşkın ifadesi ile konuştu. " Ne o hemşire hanım, morgda ölü görmüş gibi bir halin var. Yüzün kireç gibi olmuş. " Söylediklerini algılamam birkaç saniyemi aldı. Bu garip esprisi karşısında dudaklarımı küçük bir tebessüm için zorladım ancak ne kadar başarılı oldum bilinmez. Karşılık vermek için hazırlandığım sırada Ayfer teyzenin sesi ile tekrar onlardan tarafa, kalbimi bin parçaya bölen manzaraya döndüm. " Feride, kızım ne vakittir görüşemiyoruz. Bak gelin kızımız da bugün misafirimiz. Hadi gel sende bize katıl, hem tanışıp kaynaşırsınız hem de sana danışmak istediğim bir mevzu vardı onu konuşuruz. " Ne diyeceğimi bilemedim. Öylece kalakaldım bir süre. Onunla tanışıp kaynaşmak mı? Hani şu kalbime hançeri saplayıp oluk oluk kanatan kız ile mi? Gözümün gördüğü, gönlümün sevdiği ilk ve tek adamı benden çalan o kız ile... Ah! Ayfer teyze benden canımı istese bu denli canım yanmazdı. Oraya gidecek ve ikisi ile aynı ortamda nasıl duracaktım. Kalbim buna dayanabilir miydi? Bir çaresini bulup sıyrılmak için sağa sola bakındım. Son anda aklıma annemin bugün perdeleri yıkayacağı gelmişti de bahane olarak onu öne sürdüm. " Ayfer teyzeciğim, anneme yardım etmem gereken birkaç şey vardı, daha sonra uğrarım ben senin yanına konuşuruz olur mu? Şimdilik beni mazur görün." Tam derin bir soluk alıp kapıya döneceğim sırada Peri koluma asıldı ve diğerlerinin duymayacağı bir sesle konuştu. " Feride sen iyi misin? Neden bu aralar sürekli benden, ah pardon düzelteyim bizden kaçıyorsun. Bilmediğim bir durum mu var? Yani ben ya da bizimkilerden biri farkında olmadan seni kıracak birşey falan mı yaptık ?" Beklemediğim sorusu karşısında bir an şaşkınlıkla öylece kaldım. Ne diyeceğimi bilemediğimden eveleyip geveledim ama ne derece inandırıcı oldum bilmiyorum. Zira o, beni en iyi tanıyan insanların başını çekiyordu.
" Saçmalama Peri, yok öyle birşey. Hem nereden çıkarıyorsun durup dururken böyle şeyleri? Kimsenin bana birşey yaptığı falan yok. Kimseden de kaçmıyorum ayrıca." Rabb'im affetsin ama bu dediğim külliyen yalandı. Kaçıyordum. Hemde deli gibi, ateşe tutulmuş bir pervane gibi kaçıyordum. Kaçtığım yalnızca yüzleşmek istemediğim gerçekler değildi, günaha girmekten, artık bana eskisinden daha yasak olan o gözlere bakmak zorunda kalmaktan kaçıyordum. Artık bir başkasının helali olan o eşsiz mavilerden kaçıyordum. Kalbimi delik deşik eden hançerin sancısından, uykularımı çalan kalp ağrısından kaçıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karşı Evin Penceresi
SpiritualKarşı ev denince kalbimi çarptıran bir sebep vardı. Karşı evin kapısı... Karşı evin balkonu... Karşı evin fertleri... Karşı evin penceresi...! Hatta ve hatta karşı evin çatısı... İçinde karşı ev sözcüğü geçen her cümle kalbimde heyelandı. Çünkü karş...