Evin içinde ki kalabalık kalbimi ağrıtıyordu. Hayır, kalbimi ağrıtan evin içinde ki kalabalık değildi. Kalbimi ağrıtan evimizde oluş sebepleriydi. Babam, hayatımızdan sonsuza dek çıkıp gitmişti. Bu düşünce canımı öylesine yakıyordu ki, bu hissi açıklayabilecek bir sözcük öbeği bulamıyordum. Babam...! Hiç yaşlanmayacaktı. Saçları beyazlamayacak, elleri buruşmayacaktı. Çocuklarının yuva kurduğunu göremeyecek, torunlarını sevemeyecekti. Ne kadar acımasız bir gerçek öyle değil mi? Bu gerçek insanın nefesini kesiyordu. Ama gözyaşı dökmek ve ardından dua etmek dışında artık yapabileceğimiz hiçbir şey kalmamıştı.
Hayatımın bundan sonrası onu özlemekle ve yaşayamadığımız güzelliklere hayıflanmakla geçecekti.
Kalbimi yoran kalabalığa daha fazla tahammül edemeyeceğimi hissedince oturduğum yerden usulca kalktım. Annemin sorgulayan bakışları anında yüzüme döndü. Eğildim ve yanağına minicik bir buse kondurup, odamda biraz uzanacağımı söyledim. Yüzümü yerden her kaldırdığımda birisiyle göz göze geliyordum. Ve göz göze geldiğim her yüzde aynı ifadeyi görüyordum. Üzüntü ve acıma...
Buna daha fazla katlanabilecek gücüm kalmamıştı. İçimin kabul etmediği gerçeği acı bir şekilde yüzüme vuruyordu insanların bakışları. Ve ben bir faydası olmayacağını bile bile bu gerçekten kaçmanın tüm yollarını arıyordum.
Koridora çıktığımda gözüm karşı odadaki kalabalığa kaydı. Erkekler burada toplanmıştı. Amcalarım, dedem, dayım, abilerim, Önder amca ve Ali 'm... Buradaki erkek topluluğu da tıpkı kadınlar gibi ani kaybımız hakkında konuşuyordu. Her yüz, her ses acımı deşiyordu. Oradan uzaklaşmak ve en azından bir süre hiçbir şey duymayacağım, hiç kimseyi görmeyeceğim bir yere gitmek istedim. Bu düşünce ile soluğu dışarıda aldım. Ne yapacağımı bilmez bir halde sağa sola bakınırken , ruhumun ilacı adamın bedenini arkamda hissettim.
Sessizce yanıma sokuldu ve yüzüme yandan bir bakış atıp " iyi misin?" Diye sordu. Hemen akabinde ise sorduğu sorunun saçmalığını fark etmişcesine yüzünü buruşturdu. Sorusunu " senin için ne yapabilirim?" Diyerek değiştirdi. Mavilerine tutunan bakışlarım yaşlarla dolunca yutkunma ihtiyacı hissettim. Ona sarılmak ve omuzunda hüngür hüngür ağlamak istiyordum.
" Beni size götürür müsün? Buradan biraz uzaklaşmaya ihtiyacım var" dedim. Sesim öyle bitik çıkmıştı ki, Ali utanmasa oracıkta benim için ağlayacaktı. " Hadi gidelim" dedi ve benimle birlikte yolun karşısına geçti. Cebinden anahtarı çıkarırken de, eve girdiğimiz süre boyunca da oldukça sessizdi. Sessizdik. Salona geçip üçlü koltuğa oturdum. Ali aramızda belli bir mesafe bırakarak yanıma oturdu. Uzunca bir süre ikimiz de hiç konuşmadık. Bunu sevdim. Benimle suskunluğumu paylaşmasını yani.
Sessizliği ilk bozan ben olmuştum.
" Ali" dedim önce. Muhtaç, yaralı bir kuş misali acı doluydu sesim. " Efendim " dedi. Derin bir soluğu içime çektim. " Babam artık hiç gelmeyecek değil mi? Onu sonsuza kadar kaybettim. " Sustu. Bir karşılık verebilmek için dudaklarını araladı ama tek kelime edemeden geri kapattı. Yüzünü yere eğdi. " Üzgünüm Feride'm. " Dedi. " Keşke bu yükü senin omuzlarından alabilsem. Kalbine şifa olabilsem. "Sessizlik tekrar etti. Kaç dakika ya da kaç saat sürdü bu sessizlik bilmiyorum. Ama orada, o koltukta, bir yerlerim ağrıyıncaya kadar sessizce oturdum. O da benimle birlikte oturup, bu sessizliği paylaştı.
Sonra bir anda ayağa kalktı ve salondan çıktı. Döndüğünde elinde bir yastık ve pike vardı. Yastığı koltuğa yerleştirip " hadi biraz uzan" dedi. Sözünü ikiletmedim. Dediğini yaptım ve oturur pozisyonda ki bedenimi koltuğa yasladım. Başım yastığa değdiği anda, o kendine has kokusu burnuma doldu. Bana kendi yastığını getirmişti. Başka bir vakitte olsa mutluluktan ağzım kulaklarıma varabilirdi ama şimdi buna sevinebilecek bir hâlde değildim. Yine de iyi hissettirdiğini inkâr edemeyeceğim. Ona sarılamıyordum ama yastığına gönlümce sarılabilirdim. Bu düşünce ile yüzümü yastığa gömerek, alttan ve üstten doladığım kollarımla onu sardım. " Sana da böyle sarılabilmeyi çok isterdim." Diye fısıldadım. Yüzüm yastığa gömülü olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Ama " ben de seni böyle sıkıca sarıp sarmalamayı çok isterdim " dediğinde beni duyduğunu anladım. Utandım. Ama pişmanlık hissetmedim. Babamın bu ani gidişinden sonra artık hayatımda ki hiçbir şeyi ertelememeye karar verdim. Her şeyi vaktinde yaşamak gerektiğini, yarının olmama ihtimalini unutmamak gerektiğini çok iyi anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karşı Evin Penceresi
EspiritualKarşı ev denince kalbimi çarptıran bir sebep vardı. Karşı evin kapısı... Karşı evin balkonu... Karşı evin fertleri... Karşı evin penceresi...! Hatta ve hatta karşı evin çatısı... İçinde karşı ev sözcüğü geçen her cümle kalbimde heyelandı. Çünkü karş...