Durgun

5 2 0
                                    

Durgun.

O bir makineydi. Ölüm makinesi...

"Dışardan kusursuz gözükmen hayatın cilvesi mi?" Arkasındaki konuşanı umursamadı. Ölmüş olan bedene jiletle üç harfi karalamakla meşguldü. O bir ressamdı. Bedenlerin ressamı...

"Ah, yanlış söyledim. Ölümün cilvesi demeliydim!" Arkasındaki gevezeye döndü. Bu, susması için uyarı bakışıydı.

"Sen ilk ve son Uda'sın." Masanın üzerindeki bıçağı alıp fırlattı. Karşısındakinin refleksleri de onunkiler kadar iyiydi fakat o bir mutanttı. Kendisi ise mutantlaştırılmaya çalışılmış bir canavar. Mutant ve canavar bu noktada farklılaşıyordu, evet. Karşısındakine attığı bıçak yarısına kadar ahşaptan yapılma duvara girmişti. İkisi de duvara girmiş bıçağa baktı.

"Gitme vakti." Mutant olanın adı İlteriş idi. İlteriş Uda dediği karşısındaki varlığa son kez bakıp odadan çıktı. Uda bekledi, bekledi, bekledi. Odadan çıkıp evin en dibine indi. Orada koca bir kütüphane vardı. Duvardaki çalışan saate baktı. Saati asmak için küçük bir çivi vardı. O çiviyi döndürdüğü vakit karşısındaki boş salonun dibinde hareketlenme oluyordu. Göz taraması yapacak ve saklı odasına girecekti. Hepsini yapıp saklı odaya girdi. Merdivenden aşağıya inip parmak izi taraması yaptığında karşısındaki duvar döndü ve bir takım isimlerin yazılı olduğu büyük bir tablo onu karşıladı.

FİRUZE.

İsmi görmek onun gittiği ve gideceği yolu hatırlatıyordu. Belirsiz yolunu...

Durgunca düşünmekteydi. Durgunca değildi aslında, düşünceleri de tıpkı geçmişi gibi bulanıktı.

Yine de durgun olmak istemiyordu.

Durgun olmak ölmekti, öldürmek değil.

U D AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin