Ağıt

5 2 0
                                    




Ağıt.




Televizyona boş gözlerle bakıyordu. Arkasında dağ gibi bir yıkım bırakmış, hasar tespiti yapmamıştı. Bu tespit için saklı odasına gidip çalışmış ve gelecek hamleleri tahmin olarak kara tahtasına yazmıştı. İki fotoğrafın üzerine çarpı atmıştı. Bunlardan biri iş adamı Haluk Yiğitkan -soyismi kendisiyle çakışıyor diye düşünmeden edemedi-, diğeri ise Bilgin Tarık'tı. Bilgin Tarık, geçenlerde görüştüğü ve ölümüne sebep olduğu istihbaratçıydı.

Haluk Yiğitkan ise öldüreceği bir bok çuvalıydı. Başa geçmek isteyen Kudret Aladağ'ın en büyük ve en yakın ortağıydı.

Kahvesini yudumladı. Koltuktan kalkıp üst kata çıktı. Orada minik bir kütüphanesi daha vardı. Küçük bir odaydı. Bu yüzden minik sayılırdı. Karşısındaki duvara baktı. Dünya haritasını boydan boya incelerdi ki bu yüzden bu duvar dünya haritasıyla kaplıydı. Kırmızı kalemi alıp Türkiye'deki bütün sınır kapılarını daire içine aldı. Burada sıkı güvenlik kontrolleri yapılıyordu. Bu yüzden sınır kapılarının hepsinde ve aynı anda bir operasyon yapmak demek, ülkenin otoritesini sarsmak demekti. Bunu yapan kişinin derhal vatan haini ilan edileceğini de pek âlâ biliyordu. Tek başına kalkışacağı bir iş değildi. İstihbaratı bu yüzden karıştırmıştı. Kendi tarafına çekmek için bazen böyle şeyler yapardı. Gizli örgütlerle çalışmayı hiç sevmese de onun bir hedefi vardı. O hedefe giden yolda herşeyi, herkesi kullanacaktı.

İlerisindeki çekmeceden bir kaç zarf ve kağıt çıkardı. Bilgisayarı açıp yazıcıyı kullanılır hale getirdi. Çağırması gereken kişilere mektup yazıyordu.

"Çok incelikli!" Kendi kendine söylendi.

Yazmaya başladı.

Sınır demek kendimizi kısıtlamaktır. Kısıtlamak ise zaten bize dayatılmış bir unsurken neden onları ortadan kaldırmıyoruz? Kendi otoritemizi kontrol edemeyecek hale gelmek demek, cansız bir sistem haline gelmektir.
Ufuk güneşlerimiz bugünlerle sönmesin! O güneşler ki patlarcasına ışısın! Sınırlarımızı kısıtlamalara göre tercih etmek; sınır kapısı, sınır süzgeci vb. oluşumları oluşturmaya benzer. Neden sınır kapıları olsun ki? Neden o sınır süzgeci kısıtlamalara göre şekillensin ki?

Umutluyum... bu günün güneşleriyle yarının güneşlerini beslemek asıl hak ettiğimiz hayatı yaşamak demektir. Asıl canlılık bu'dur!

Yazdıklarını son kez okuyup inceledi. Zarfları İlteriş'e doldurtacak ve bizzat kendisi teslim edecekti.

İlteriş'in evine gelip kapıyı çaldığında biraz bekledi. Kılık değiştirmişti. İlteriş hiçbir zaman kapıyı açmazdı.

Bir müddet bekledi. Kapı aniden açıldı ve bir kol onu içeri çekti. Şimdi kafasına silahın namlusu dayalıydı.

"Uda!" Uda saniyesinde silahı kavrayıp ona doğrulttu.

"İşimiz var, içeri geç." Silahın emniyetini açıp ona verdi.

İçeriye geçtiler ve Uda ona yapacaklarını anlattı.

"Neden bu işleri bana yaptırıyorsun?" Sesi öfkeliydi. O da biliyordu ki Uda böyle ince işlere kendini asla bulaştırmazdı. Herkese yazdığı cümleler aynı olmasına karşın her kağıdın arkasında mors alfabesiyle yazılmış fake adresler vardı. Bunlar internet adresleriydi ve hepsi aynı internet sitesine çıkıyordu; kendi oluşturduğu bir radyo kanalına...

Radyo kanalında da mektupta yazılanları belirli bir tarihte okuyacaktı. Bu belirli tarih istihbaratın ona ne gibi bir hamleyle geleceğine bağlıydı. Olumlu olursa geç, olumsuz olursa hemen gerçekleşecekti. Bu cümleleri radyoda okumak demekte mektubu yolladığı bütün kişilerin, radyonun internet sitesindeki yine mors alfabesiyle işlenmiş sembolünün çevirilmesiyle o zaman belirlenecek asıl konum bilgisinin verilmesine sebep olacaktı. O vakit sadece bir mektup yazılacak ve belirlenmiş olan asıl konuma yollanacaktı. O mektup ise bilgi içerikli bir belge niteliğinde olacaktı. İçinde şifrelenerek yazılan isimlerin öldürülmesine ilişkin kısa cümlelere yer verilecekti.

Böylece Uda kafasındaki herşeyi İlteriş'e anlatmasa da ikisinin beraber yapacakları bu ince işleri anlatmıştı. Dikkatli olmaları ve asla fire vermemeleri gerekiyordu.

"Adreslerini nasıl buldun?" Uda gülümsedi.

"Beni bazı anlarda hafife alıyorsun." İlteriş'e söylenecek söz kalmamıştı. Zarfları toplayıp hiçbir şey demeden evden çıkıp gitti.

Eve gitmedi. Uğrayacağı iki yer vardı.

1- Neden kana doymuyorsun?

2- Zaman kana doymaz.

3- Öldürücü olan zaman değildir.

1- Zaman nedir?

2- Bizi hayatta tutan sahtekârdır.

3- Bizi öldüren gerçektir, zaman değil.

1- Gerçek nedir?

2- Gerçek, ölümdür.

3- Gerçek bir yalandır.

1- Nasıl?!

2- Ölüm, kâinat düzeninde ya da düzensizliğinde hep yaşanan ve hep yaşanacak olandır.

3- Gerçek, hayat dediğimiz bu faniliğin içinde sığındığımız en büyük sahtekârın gölgesidir.

1- Ölümün de ölümü var mıdır?

2- Ölümün ölümü yoktur.

3- Ölümün ölümü vardır.

1- Nasıl?!

2- Ölüm, kıyametle sonlanacaktır!

3- Ölüm, maddeye aittir. Maddeyi yaşatan kendisi değil hafızalardır. O madde ölse veya etkisiz hale gelse bile hafızalarda hâlâ yerini koruyorsa ölmemiş demektir.

1- Kabul edilmedi!

2- Kabul edildi.

3- Ölüm, görünememektir. Bir madde var ama gözükmüyor. Varlığını kanıtlayamıyor. Hafızalarda yeri yok. Ona kimse yaşıyor ya da var olmuş demez. Ölüdür neticesinde!

1- Kabul edilmedi!

2- Hafızalar herşeydir.

3- Hafızalar, hayattır.

İlk durağına gelmişti. Arabayı uzak bir yere park etmiş ve karanlıkta giyinmişti. Arabasından çıktı. İki sokak yürüdükten sonra haşmetli binaya baktı. Cinayetin konağı bu akşam burasıydı. Ağıtları duyabiliyordu şimdiden. Şeytanın ve meleklerin ağıtları...

İçeri geçti. Uzunca bir dar salondan geçti. Salonun ihtişamlı kapısı açıktı.

Sahnedeki kadın dansını tamamladığında sahne ışıkları kapanmış ve onun için fırsat oluşmuştu. İçeriye girdi. Susturucu taktığı silahını belinden çıkardı. Sahne ışıkları birkaç saniye sonra açılacaktı. Salon karanlığa gömülmüştü. Kurbanının arkasındaki koltuğa oturdu ve silahın namlusunu önündeki kadının boynuna yasladı.

"Kimsin?" Kurbanı fısıldıyordu. Uda, kadının kulağına eğildi.

"Gerçeğin ağıdını duyman için görevinin başına getirilmiştin." Bu bir şifreydi. Kadın gülümsedi.

"Sen..." Derin birkaç nefes aldı.

"Bunu yapamazsın."

"İhanetin bedeli yargı değil ölümdür!" Işıklar açılmadan işi bitirmeliydi. Tetiğe üç kez bastı ve kalkıp gitti. Kurbanı bir zamanlar kendisinin de içinde bulunduğu derin bir grubun üyesiydi.

İçeriyi temizlemesi gerekiyordu. Geçmişinin içini... Temizlik Uda'ya göre öldürmekti.

Arabasına binip tekrar kılık değiştirdi ve arabasını çalıştırdı. Radyoda bir haber kanalını açtı.

"Kudret Aladağ'ın kişisel sekreteri," İlteriş verdiği sözü tutmuştu.

"...ölü bulunmuş. Bu kötü günler ne zaman bitecek diye düşünmeden edemiyoruz. Efendim şimdi de bir başka kötü haber var ki..." Sunucu trafik kazalarından birini dinleyicilere sunarken Uda düşünüyordu. Sabaha kadar işleyeceği iki cinayet daha vardı.

İkinci durağına sürdü.

U D AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin