Aydınlık

4 1 0
                                    

Aydınlık.



Yalancıydı insanlar. Diller düzenbazdı. Biliyordu Uda; aslında kimin kim olduğunu neyin ne olduğunu...

Fakat bazen bir vaktin olması gerekirdi. O vakit dolduğunda harekete geçilirdi. Neyin ne olduğunu bilsen de bazen bekleyerek görmek, olayı anlamaktan daha öteydi. Kimin kim olduğunu bilmekse, o kişinin yaptıklarını bilmeye eş değerdi. Bu yüzden eğitim almıştı. Yeri gelmiş işkence edilmişti ona. İşkencelerden nefret etmişti küçükken. Kandan nefret etmişti. Bıçaklardan, silahları silah yapan kurşunlardan, onları kullanan kirli el ve zihinlerden, kamp yeri olan o koca dağdan, uz ve puslu yollardan. Kitapları çok severdi fakat gün geçtikçe zihinlerin sivrileşip zehirli bir oka dönüşmesini sağladıkları için onlardan da nefret etmişti. Ormanlara hülyalı bakan gözleri vardı bir zamanlar. Ormana elinde bir matara suyuyla bırakıldığı günden bu yana solmuştu gözlerindeki hülya.

Hayat onun için kolay geçmemişti. Geçmeyecekti.

Nefes almak en güç şeydi ona göre. Çünkü nefes almak kendi vahşetini yaşatmaktı, güçlendirmekti, büyütmekti.

Vahşetini hiçbir zaman sevmemişti. Zevk verse de, onu tatmin etse de...

Fakat en güçlü yanı vahşetiyle nefes almaktaydı. O vahşet olmasaydı  yaptıklarını ve yapacaklarını asla yapamayacaktı. Bu iki zıt paradoks onu dimdik ayakta tutuyordu. Ne de olsa zıtlık evrenin her yerindeydi. Denge, zıtlıklarla oluşurdu.

Gecenin aydınlığı sadece hilaldi. Ay, onun zekası ve çakıları kadar sivriydi. Bu gece ayın ve çakılarının aksine susturucu silahlarını kullanacaktı. Bir de şu meşhur patlatma fantezilerini devam ettirecekti.

Malikanenin bütün güvenlik sistemleri bloke edilmişti. Bunun nedeni ise Uda'nın çoktan araziye girmiş olmasıydı. Silahlarını daha çıkarmamıştı. Aç bir leopar gibi ilerliyordu. Hızlı, sessiz, çaktırmadan...

İçindeki seslerin hepsi susmuştu. Sadece nefsi 'Kan! Kan! Kan!' diye damarlarında kol geziyordu.

İlerledi. Bahçe duvarını çevik tırmanışlarla aştı. Silahlarını çıkardı. Gözleri avını arayan aç ve şuursuz bir hayvan gibi dolandı. Bu gece diğerlerinden farklı bir geceydi. Beş metre ilerledi ki karşısında cüsseli bir koruma çıkınca üzerine atlayarak silahı beline sabitledi. Sıkmadan önce korunmanın ilerisinde kaç koruma olduğunu saydı. Üç!

Diğer elindeki silahı çıkarıp eş zamanlı olarak beline silahı yaslayan korumaya da sıktı. Hepsinin kafasına tekrar sıkıp ilerledi. Koruma çemberi seyreltilmişti. Onu bekliyorlardı!

Koştu. Önüne gelen tüm korumalara sıktı. Az öteden sesi duyulan bir helikopter vardı ve şüphesiz onun için geliyordu. Malikanenin içine daldı. Önüne gelen herkese ama herkese sıktı. Gözüne kestirdiği avını almadan hiçbir yere gitmeyecekti.

Üst kata geldiğinde karşılaştığı görüntü muntazamdı. Avı kendi kafasına silahı dayamış terleyerek ona bakıyordu.

"Eğer ateş edersem bu evde dahil olmak üzere bütün arazi peşi sıra patlar." Uda hemen arkasında duvara asılı duran ihtişamlı saate baktı.

Üç dakikası kalmıştı.

Kurbanına yaklaşmadı. Aksine geri geri üç adım attı. Beline silahlarını yerleştirip ellerini açarak yukarı kaldırdı. Adam yavaşça silahı kafasından çekti ve o dudakları kıvrılmaya başladı. Silahı ona doğrultacağı sırada Uda belindeki silahı çıkarıp ellerine sıktı. Kurbanının acı haykırışları malikaneyi inletiyordu. Boynuna doladığı ipi çıkardı ve ellerini bağladı.

İki dakikası kalmıştı.

"Kahrolası canavar! Na'ptım da beni de cehenneme yollamak için geldin?!"

Tabii ki Uda bu herife cevap verecek değildi. Sağ ayağına da sıktığında adam acıdan bayılmak üzereydi.

Bayılmasını istemiyordu. Bu yüzden acele etmeliydi. Telsizini çıkarıp adamın ayağına bastı. Adam öyle bir haykırdı ki yüzünü buruşturup gülümsedi. İlteriş mesajı almıştı. Bir anda evdeki tüm koruma sistemi aktifleştiğinde lambalar da dahil olmak üzere bütün elektrik sistemi delirmişti adeta. Lambalar yanıp sönüyor dışardan devasa sesler geliyordu. İlteriş telsizin diğer ucundan konuştu.

"Evin tüm koruma sistemi de dahil olmak üzere bütün sistemleri hacklendi. İsteğin üzere bahçedeki silahlar aktif duruma geçecek. O sineği avlayacağız. Fakat bir misafirin var."

Bu da demek oluyordu ki helikopterden birileri çoktan inmişti.

Uda misafirin kim olduğunu az çok biliyordu.

Gerçeğin ağıdını duyman için görevinin başına getirilmiştin.

Bir zamanlar çalıştığı gizli örgütün yüksek rütbeli bir kadın üyesini geçenlerde öldürmüştü.

Zaten onlardan başka kim onu bulanilirdi ki? Koruma sistemindeki pürüzü kendi gözleriyle görmüştü. İstese temizleyebilir ve bu olanları durdurabilirdi. Uda emin olmak istemişti. Herşeyi bilip yine de beklemek ki bu yüzden risk almak... Ona haz veriyordu.

Kurbanını sürükledi. Bahçeye kadar getirdi. Orada bir heykel vardı. Kocaman bir aslanın kafası... Kemerinin dibinden beline sardığı plastikten yapılı özel ipi çıkarıp kurbanını heykele bağladı. Üç adım geriledi ve keyifle helikopterin gelişini seyretti. Helikopterdeki silahın namlusu ona doğrultulacakken heykelin iki tarafında duran kocaman özel yapım kare silahlar hedef olarak helikopteri taramaya başladılar. Helikopter çevresinde dönmeye başladı. Makinelerin ve helikopterin sesi birbirine karışmıştı.

Görsel şölen.

Uda bu durumu ancak böyle adlandırabilirdi. Helikopter döne döne yere çakılmıştı.

Kurbanına baktı. Gülümseyerek belindeki silahları çıkardı. Önündeki silahlardan sesler çıkıyordu. Namluları arkasındaki adama çoktan dönmüştü fakat bu ateş etmeye saniyeler kala olan belirtileriydi.
O da namluların döndüğü yere döndüğünde beline taktığı telsizden İlteriş'in sesi duyuldu.

"Ateş etmeyi çok isterdim ama sonra senin gazabının bu işten çok daha üstün olduğunu hatırladım." İlteriş'in sesi kesildi.

Uda'nın gülümsemesi genişledi.

"Belçim'i ihanet uğruna öldürdün. İlk ihaneti sen yapmana rağmen jüriler Belçim'in ölümüne senin sebep olduğunu öğrendiğinde bütün harekatı durdurup hepimizi tek tek sorgulattı." Tam da Uda'nın düşündüğü gibi işler ilerlemekteydi. Karşısındaki adamın susacağı yoktu.

"Ya ihanet etmedin ya da ortada çok farklı şeyler dönmekte. Seni buraya öldürmeye gelmedim. Uyarmaya geldim. Harekatların hiçbiri başlatılmayacak. Bütün rütbeliler seni öldürmek için jürilerden habersiz planlar yapmaya başladılar bile. Gerçeğin ağıdı akademisinin sonu olacağını söyleyip duruyor herkes. Ve son imzanla bir takım üst düzey cinayetler işlenmeye başlandı."

Çelik yeleğinin dibinden bir zarf çıkardı.

"Üç üye Washington, iki üye Moskova,  bir üye ise Tokyo da." Deyip geri geri yürümeye başladı. Elindeki zarfı yere atıp hızla koşmaya başladı. Uda zarfı bıraktığı yere hızlı adımlarla ulaşıp o da adamın peşinden koşmaya başladı. Kurbanı öldüğünde arazide ne varsa havaya uçacaktı. Vücuduna çip taktıran takıntılı bir korkaktı. Az vakitleri kalmıştı. Kurbanı çok kan kaybetmişti. Adamı takip ederek araziden çıktı. En sonda onu yakalayıp silahının kabzasıyla adamın boynunun arkasına olanca gücüyle iki defa vurdu ve bayılmasını sağladı. Kurbanını peşinden sürükleyerek bir tepeye çıktı ve önündeki arazinin havaya uçuşunu seyretti.

1- Doğru yol nedir?

...

U D AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin