Oy verip yorum yapmayı unutmayın~~
"Sence artık gitme vakti gelmedi mi sevgili prensesim?"
Arkama dönmeye korkuyordum. Sesi duyar duymaz ayağa fırladım, sadece önümdeki duvara bakıyordum.
Duvardan gözlerimi çekip masanın üstünde sert bir şeyler aramaya başladım. Kendimi savunabileceğim herhangi bir şey. Çekmecede bir meyve bıçağı vardı aslında eğer onu fark ettirmeden alabilirsem... İçi boş kahve bardağını hızla elime aldığımda kocaman ve itici bir kahkaha duydum. Yine aynı yerden geliyordu.
"O kocaman bardakla beni öldürebilirsin. Evet!" Tekrar bir kahkaha attığında artık arkama dönme vakti gelmişti.
Karşılaştığım şeyse benden 6 adım ötede pencerenin önünde ayakta duran bedendi. Onu baştan aşağı süzdüğümde uzun boylu ve yapılı bir vücudu olduğunu gördüm. Tamamen siyahlar içinde giyinmişti. Saçları gür ve simsiyahtı. Yüzü oldukça güzeldi. Birbirimize uzak olduğumuz için gözlerini seçemiyordum.
''Etrafımda döneyim isterseniz, öyle daha iyi süzebilirsiniz.'' kendi dediğine kendi gülerken eğleniyor gibi gözüküyordu.
"Kimsin sen?" Bir adım yaklaştı. Kupayı havaya kaldırdığımda olduğu yerde kaldı. "Sakın yaklaşma!" Uyarımı dikkate alarak bir adım geri gitti.
"Bakın prenses, amacım size zarar vermek değil, hiçbir zaman-" konuşmasına devam edecekti ama bağırdığımda susmak zorunda kaldı.
"Bunu bilemem! Hemen terk et evimi!" Derin nefes aldı ve yavaşça geri verdi.
"O zaman iki dakika sakince konuşup asıl niyetimi size göstermeme izin verin lütfen." Sakin konuşmasıyla gerginliğimi yatıştırmaya çalışıyordu ama buna izin vermemeliydim.
"Konuş!" Zaman kazanmalıydım, belki o konuşmaya dalıp bir an boşlayabilirdi. Bu andan fırsat bulup elimdeki bardağı üstüne fırlatıp koşarsam...
"Elysion'ın kalbi tanrılarıdır. Tanrılar ölmeden önce Elysion'a çok fazla güzellik bırakıp gittiler. Fakat bu bıraktıkları güzellikler bir yere kadar yetti." Yavaş yavaş konuşuyordu ve gözleri sürekli elimde olan bardaktaydı. "Tanrılar ve tanrıçalar kendilerine bir koruyucu seçtiler. Koruyucuların görevi onlara bağlı olduğu tanrıdan kalan mirası bulup onları bir araya getirmek. Bir araya getirdikleri eşyaların içinde saklanan ruhlar 12 tanrıyı da hayata geri çevirecekti. Her koruyucu boynunun borcu olan görevi yerine getirmelidir."
"Nedenmiş?" Daha konuşacaktım ki bağırmasıyla elimdeki bardağı daha sıkı tuttum.
"Çünkü bir koruyucu ona verilen sorumluluğu yerine getirmezse hangi gezegende olursa olsun cezasını çeker!" Gözlerim korkuyla açıldığında derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. "Özür dilerim, biraz gerildim. Kısacası size miras bırakılan eşyayı bulup yerine koymalısınız. Ve onu tek başınıza bulmayacaksınız. Benimle beraber on koruyucu daha var." Benim kolumdan çekip götürmezdi değil mi?
"Ben oraya gitmek istemiyorum. Koruyucu falan da değilim!" Kendimi zorlamasam orada ağlayacaktım.
"Sen Tanrıça Athena'nın koruyucususun! Görevini tamamıyla yerine getirmelisin." Babamı öldüren Athena, annemi yurdundan eden Athena.
Bir anlık sinirle bardağı üstüne fırlattım. Elimdeki bardağın kırılma sesini bile daha duymadan odanın kapısından dışarı çıkmıştım. Merdivenleri gördüğümde lanet okudum ama hızlı ve dikkatli bir şekilde indiğim için düşmedim. Arkamdan gelen adım sesleri beni dehşete düşürdüğünde daha da hızlandım. Kapıya geldiğimde kendimi dışarı atacaktım ki yarım açtığım kapı arkamda duran güçlü elin ittirmesiyle geri kapanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysion: Yeraltı Cenneti
ФэнтезиUçurumun ucu gözüküyor, ya atlayacaktım ya geri dönecektim. Atlarsam ölmeyecektim ama geri dönersem sürünecektim. Ölümüm bu diyarın sonu olur, benim huzurum onların kıyameti olur. Huzuru arayan her canlı sürgün edilmedi mi bu evrenden? Çünkü evren d...