Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın~~
"Sen kal Lexiana. Seninle gücünün sınırlarını konuşalım."
Tüm koruyucular çoktan odalarına gitmişti ben ise Venzor ile baş başa kaldık. Gerginlikle ne konuşacağımızı bekliyordum fakat kendimi maskelemeliydim.
"Düşüncelerimi okuyabiliyor musun?" Beklediğim bir soruydu.
"Hayır." Kısa ve net cevaplar vermeliydim.
"Ne sıklıkla zihin seslerini duyuyorsun." Genellikle korkmuş olduğum zamanlardı. Bir yılan bedenimi sarmışken, bir iskelet üstüme doğru gelirken, hiç görmediğim korkutucu bir tünele inerken...
"Bilmiyorum. Bazen duyuyorum bazen duymuyorum." Hiç vakit kaybetmeden konuşmaya devam etti.
"Elysion da yasaklanmış olan büyüler vardır. Bunlardan birisi zihin duvarlarını geçmektir. Bu gücü ilk Hainler Kralı keşfetmişti ardından elinde olanı geliştirdi ve çok tehlikeli bir silaha çevirdi. Düşmanlarının zihinlerini telepatik yollarla gezebiliyor geçmişini, geleceğini, şu anını değiştirebiliyordu. İstediği her şeyi yaptırıyordu. İnsanları kölesi yapıyordu. Tanrıları ölüme ilk iten şey Tanrı Hades'in zihnine girmesiydi." Sonra biraz durdu. Tekrardan gülüp bana döndü ve, "Bu gücü yanlış bir şey için kullanamazsın. Kendi çıkarların için kullanamazsın. Seni çok net uyarıyorum prenses Lexiana, her hangi bir yanlışını görürsem kelleni uçururum!" diyerek cümlesini devam ettirdi. Son cümlede gülmeyi unutmuş ve bağırmaya başlamıştı.
"Sana bu gücü kötü niyetli kullanacağımı düşündüren nedir?" Sorum onu şaşırtmış olacak ki birkaç saniye düşünmesi gerekti.
"Yıllarca Hainler Kraliçesi'nin elinde büyüdün, gücünü bile Hainler Kralı'ndan almışsın. O ikisi bir araya geldiğinde ne yapabileceklerini akıl sır erdiremezsin. Ben senin ilerideki Hainler Kraliçesi olmandan endişeleniyorum." Saçmalık.
"Birincisi, bunca yıl Hainler Kraliçesi ile sen değil ben yaşadım. Bana karşı nasıl biri olduğunu sadece ben bilirim sende bu konu hakkında yorum yapamazsın. İkincisi, benimle bu şekilde konuşamazsın. Diyarın kaderi benim ilerleyeceğim yolda, ve o yolda senin hayatın da var. Bir koruyucuyla konuşurken kelimelerine dikkat edeceksin yoksa uçan kelle benimki değil seninki olur." Oturduğum yerden ayağa kalktım ve onun kambur kalmış fakat hala gururlu gözlerle bakmaya çalışan pis yüzüne gözlerimi diktim. "Değil mi?" Kapıya ilerledim ve eğitim odamın yolunu tuttum.
*
Boşluktaydım, kimse yoktu, her yer zifiri karanlıktı. Boş olduğunu biliyordum yine de kendimi korumam gerektiğini hissediyordum. Ellerimde tarifi olmayan bir yangın vardı ve nereye dokunsam kül oluyordu.
Bu yangını kalbime bastırmak istedim. Kül etmek istedim. Yok etmek istedim, yoksa yok olacaktım.
Sonra uzaklarda bir ateş belirdi. Yürüdüm, yürüdüm ama bir türlü ulaşamadım. Ben yürüdükçe ateş harlandı, ben koştukça ateş etrafı sardı. Durdum. Nefes aldım ve ateş söndü.
Meğerse bu harlanan ateş içimdeki çocukmuş.
Ateş söndü fakat ayaklarımın altını gıdıklayan soğuk suyu hissettim. Su dizlerime çıktığında bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Nefeslerim hızlandı tutunacak yer aradım ama su daha da yükseldi. Su artık göğsümü geçmişti ve ben nefesimi tuttum. Su yavaşça geriye çekildi vücudumdan uzaklaştı.
Meğerse bu yükselen su korkularımmış.
Sonra ne ilerledim ne olduğum yerde kaldım. Büyüdüm. Bedenime sarılmış sarmaşıkları hissedene kadar büyüdüğümü anlamadım. Bu yeşil kelepçeler bedenimi sardı fakat ben korkuyu çoktan aşmıştım. Bu yeşil kelepçeler en kötüsüydü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysion: Yeraltı Cenneti
FantasyUçurumun ucu gözüküyor, ya atlayacaktım ya geri dönecektim. Atlarsam ölmeyecektim ama geri dönersem sürünecektim. Ölümüm bu diyarın sonu olur, benim huzurum onların kıyameti olur. Huzuru arayan her canlı sürgün edilmedi mi bu evrenden? Çünkü evren d...