Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın~~
Sesler kesilmişti. Sadece kuşlar ve kulağıma değen rüzgarın uğultusu.
Göğsümün üstüne ne için bastırdığını bilmediğim bir kaya yerleşti. O kadar ağırdı ki kemiklerimi delip kalbimi parçalamak ister gibi eziyordu beni. Bu kaya soluğumu kesiyor, ama yaşamaya devam etmemi istiyordu. Sürünerek adım atmamı, acı çekerek konuşmamı fakat yaşamaya devam etmemi istiyordu.
Bencil kaya.
Önümde kocaman bir saray vardı. En son ziyaretimde bahar yeni gelmişti, şimdi ise yapraklar yavaş yavaş sararmaya başlıyordu. Bir anlık giriş yaptığım zihnimin içinden Daphne'nin sesi beni uzaklaştırdı.
"Offff kaç dakika kaldık sanki Dünya da. Çoktan ay gündönümü gelmiş." Şaşırmıştım. Gerçekten zamanın farklı işlediği bir yerde olmak çok garip hissettiriyordu. Farklılık vardı, ama fark edemiyordun.
Daphne konuşmayı kesmeden saraya doğru ilerledik. Gerçekten hiçbir şekilde susmuyordu.
Atlı askerlerin önüne geldiğimizde Daphne yüksek sesle bağırdı.
"Tanrıça Athena'nın Koruyucusu Presnes Lexiana'yı selamlayın!"
Yarı at yarı insan olanlar yüzlerinde herhangi bir mimik oynamadan gövdelerini eğerek selam verdiler. Onlar doğrulmaya yeltenmeden Daphne beni sürükleyerek huffazların durduğu saray kapısına ilerledik. Huffazlar ben hala basamakları çıkıyorken çoktan eğilmişler ve kapıları açmışlardı.
Tamam, saygı görmek güzeldi fakat ben bu şekilde gösterilen saygıdan biraz utanmıştım.
Daphne narin ve küçük ellerini bana uzatınca elini tutmam gerektiğini anladım. Avcunu uzattığı elimi tamamen kavradığımda bakışları kocaman açıldı ve elini hızla geri çekti. Bende çektim çünkü yanlış bir şey yapmıştım. Daphne hemen iki elinde nasıl yapmam gerektiğini gösterince yapacağımız gösteriyi baştan aldık.
Bu sefer avcunu uzattığı elin sadece parmaklarını tutmuştum. Ardından teşekkür mahiyetinde başını eğdiğinde bende eğdim. Daphne hemen boştaki eliyle kafamı kaldırarak dik durmamı sağladı. Eğilmemem gerekiyormuş.
İki huffazdan da pıskırtı sesleri duyduğumda gülmemek için kendini sıktıklarını anladım. Daphne daha fazla uzatmadan beni sakin ve zarif adımlarla sarayın içine ilerletti.
İçeriye adım attığımda uzunca bir yemek masası, masanın üstü envai çeşit yemekler mezeler tatlılar ile donatılmıştı. Masanın etrafında oturan 11 genç ve en başta heybetiyle fark edilen bir ihtiyar duruyordu. Beni görünce hepsi hışımla ayağa kalktılar. İhtiyar hariç, sadece gülümseyerek oturuyordu.
11 gençten sadece bir kişiyi gözüm ısırıyordu. Aiden. Bunlar koruyucular olmalıydılar. Aiden'a olan ölümcül bakışlarımı kendime saklayarak masaya doğru ilerlerken Daphne girdiğimiz kapıdan çıkarak uzaklaştı.
Masanın başında durduğumda şık yeşil bir takım giyinmiş koruyucu beni ilk selamlayan oldu.
"Hoş geldin Koruyucu Lexiana. Ben Tanrı Zeus'un Koruyucusu Alexander. Bu kadar uzun bir bekleyişten sonra seni aramızda görmek sarayımız ve halkımız için bir şeref."
Alexander. Abim.
Simsiyah ve alnına yayılmış gür saçları, koyu kahve olan duygudan yoksun bakışlarını saklıyordu. Kemerli burnu ve sivri çenesi sanki eşsiz yüz hatlarına daha da sertlik katmaya çalışırcasına çizilmişti.
Babama benziyordu sanırım.
Ben Alexander'ı incelemeye dalmışken ince bir kadın sesi beni kendime getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysion: Yeraltı Cenneti
FantasyUçurumun ucu gözüküyor, ya atlayacaktım ya geri dönecektim. Atlarsam ölmeyecektim ama geri dönersem sürünecektim. Ölümüm bu diyarın sonu olur, benim huzurum onların kıyameti olur. Huzuru arayan her canlı sürgün edilmedi mi bu evrenden? Çünkü evren d...