Bölüm 3: Sevgili Prenses

8 5 31
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın~~

"İzin ver sana hikayeyi en başından anlatayım."

Hikaye mi? Ne hikayesi? Bana 26 yıldır yaşadığım bu hayatın hikaye olduğunu mu anlatacaktı?

"Anne bana bu yaşıma kadar yaşadığım her şeyin hikaye olduğunu mu söylüyorsun? Hikaye anlatıp uyutacak mısın beni? O aptal yıldızın söylediği saçmalık ninniyi de söyle istersen?" Fazla tepki gösterdiğimi biliyordum, ama ne hissettiğimi anlaması için yapıyordum.

Ellerimi ellerinden çektim. Bu sefer bana değil ayrılan ve bir daha asla aynı şekilde tutunmayacak ellerimize baktı.

"Kızım." dedi sanki acı çekiyormuş gibi.

"Anne." dedim sanki çektiği acıyı harlamak ister gibi.

Sustuk. Annem az önce kalktığı koltuğa tekrar oturdu. Bende tam karşısına geçtim. Sadece ağlıyordu, ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Bir daha annemin karşında ağlamak istemiyordum. 

Aşağı yukarı 1 saattir ağlıyordu. Bir ara gerçekten gidip sarılmak istedim, teselli etmek istedim. Ama yapmadım. Bana hayatımın hikaye olduğunu söyleyen bir kadın vardı karşımda. O kadın benim annemdi.

"Ben Elysion'da sıradan bir öğrenciydim. Senin yaşlarındaydım. Her iki diyarda da kozmolog olmayı istediğim için Elysion'da da aynı bölümü okuyordum. " Başımı kaldırıp annemi dinledim. "O sırada Profesör Dean en sevdiğim ders olan Evrenler ve Çok Boyutluluk dersine giriyordu. 1 hafta da 2 saat görebiliyordum onu, ama ilk gördüğümde kalbimin nasıl hızlı çarptığını hatırlıyorum." Yorgun ama sıcacık olduğunu gördüğüm bir gülümseme peyda oldu dudaklarında.

"Gel zaman git zaman ben Dean'ın peşinde dolaşmaya başladım. Onu resmen takip ediyordum kafelerde, barlarda, hatta evinin sokaklarında." Kendi dediğine kocaman bir kahkaha atmıştı yaşlı gözleriyle. Bende gülmek isterdim ama ciddiyetimi korumam gerekiyordu. "Sanırım onu takip ettiğimi anlamıştı artık, bir gün yine onun evinin sokağındaydım. Elysion birası dediğim bir içki var, kaldırımın kenarına oturmuş içiyorum ama iki saat olacak nerdeyse ben hala sokağın önünden geçmesini bekliyorum. En son ümidi kestim kalkacaktım, kolumdan tuttu duvara itti beni. 'Peşimde dolanmaktan sıkılmadın mı öğrenci Zoe?' dedi bana. Bende de tabi biranın kafası var, öptüm adamı." Daha da bir kahkaha atıyordu artık, ağlaması da kesilmişti.

"Karşılık verdiğinde çok şaşırmıştım. Ama kendimizi durduramadık. Beni eve davet etti, sonunun ne olacağını bile bile yürüdüm evine kadar. O gün belki de asla yapmamam ama yaptığımdan da asla pişman olmadığım tek andı." Gözleri tekrar dolmuştu.

"Ertesi bir hafta hiç konuşmadık, derste hiç yüzüme bakmadı. Sokakta onu beklediğimde yolunu değiştirmeye başladı. Her cumartesi gittiği bara da gitmeyi bırakmıştı. İki hafta olmuştu, ben hamile olduğumu öğrenmiştim. O gün evinin önünde bekledim. Sonbahar yeni geliyordu, yağmur yağmaya başlamıştı. O gün sabaha kadar bekledim ama eve gelmedi." Durgunlaşmıştı.

"Bir gün etüt verdiği zümre odasına ağlayarak daldım. Çok şaşırmıştı, 'Konuşmalıyız Profesör Dean!' diye bağırdığımda etüt verdiği öğrencileri zümreden çıkarmıştı. Şeffaf camla kaplı odanın perdelerini indirdiğinde ilk bağıran yine ben olmuştum."

"Kaç gündür beni görünce yönünü değiştiriyorsun! Sana iki kelime bir şey anlatabilmek için ne kadar çabaladım biliyor musun?" Hıçkırıklarımın arasından konuşmak zordu.

"Ne oldu Bayan Brown?" Bir hayal kırıklığı sanki boğazıma düğümlenmişti.

"Bayan Brown?" Sorarcasına konuştum.

Elysion: Yeraltı CennetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin