3. Bölüm: Yolculuk

190 150 24
                                    

Kalbim titredi, sonra durdu.
Bir başıma bıraktı beni, gözlerimdeki ordu.
Kaderimin de armağanı buydu.
Dedi ki bana; sensin yalnızlığın dostu.

~~~

Sessizlik; duyulmayan seslerle, söylenmeyen sözlerle ve çaresizlikle doluydu.
Sessizlik, beni korkuturdu ama şu anda duyulan tek şey de buydu.

Az önce odama dalan, daha önce hiç görmediğime neredeyse emin olduğum bu adam karşımda durmaya devam ediyor ve gözlerini gözlerimden bir saniye olsun çekmiyordu. Sanki bir savaşın içerisine girmişiz gibi ben de ona eşlik ediyor ve gözlerine, her şeyi görmek istercesine bakıyordum. Ama görmek çok zordu. Çünkü hiçbir açık vermiyordu.

O sırada içimde kopan çığlıkların dışında bir ses daha duyuldu. Aramızdaki sert bakışmayı bölen de bu ses olmuştu. Odamın kapısı açılmıştı ve ikimiz de çıkan sesle birlikte oraya dönmüştük. Tekrar bayılmadan önce konuştuğum genç hemşire geri gelmişti. Kendime yavaş yavaş geliyordum ama son görüşmemizde beni bayılttığını hatırlamak zor olmamıştı ki bu yaptığından dolayı utandığından mıydı emin değildim ama göz temasından kaçınmış ve odağını yürüdüğü zemine vermişti.

Hızlıca hareket ederek yanıma ulaştı ve kolumdaki serumu çıkarttı. O sırada ağzının içinden, "Geçmiş olsun, taburcu oluyorsun. Tekrardan başın sağ olsun." diye mırıldandı mahcup ses tonuyla. Ardından kafasını bile kaldırmadan gitti.

Odanın ortasında dikilen adama baktığımda her şeyi anlamış gibi, "Bunu yapmasını ben söylemiştim. Yoksa giderdin." dedi. Şaşırmadım bile.

Daha fazla aynı pozisyonda kalmak istemeyerek doğrulmaya çalıştığımda, ani çıkışım başımın dönmesine ve attığım adımın çıkış noktasına geri dönmesine sebep oldu. Hâlâ tanımadığım adam bunu fark ettiğinde yanıma geldi. Yardım için ellerini koluma ve belime yerleştirdiği sırada buna izin vererek yavaşça ayağa kalktım.

Birkaç saniyenin ardından ayakta durabileceğimden emin olmuş olmalıydı ki ellerini çekerek beni tamamen bıraktı ve sırtını dönerek yürümeye başladı. Ayakta durabiliyordum, yine de sendeleyen adımlarım bunu yapmakta zorlandığımı yüzüme çarptığından yanımdaki duvara tutundum ve ellerimi o duvarda sürüyerek arkasından ilerledim.

Pek tekin biri gibi durmadığı için beni kaçırabilme ihtimali olduğunu, hatta haberlerde sürekli duyduğumuz ve onun da yapabilme ihtimalinin yüksek olduğu diğer mevzuların gerçekleşme olasılığını da çokça kez düşünmüştüm ama bunu göze almıştım bile. Zaten ne olabilirdi ki? En fazla beni öldürürdü. Artık ölümden korkmuyordum çünkü orada annem vardı.

Morga indiğimizde annemi son kez gördüm ama doya doya bakamadım bile. Kısa sürede onu hazırlamış ve cenaze aracına göndermişlerdi. Bu adam gerçekten de her şeyi halletmişti. Önümde yürüyen adama döndüğümde beni fark etmemiş, adımlarının hedef aldığı dışarıya açılan kapıya doğru duraksamadan yürümeye devam etmişti.

Onu ve kararlı adımlarını durmadan takip ederken adımlarımızı direkt hastanenin dışına atmıştık. Aynı anda, danışmadan çıkışımızı aldığını da anlamıştım.

Bu olayın üzerinde durup biraz düşününce; beni tanıyor olmasından çok sanki bütün adımlarım onun tarafından kontrol ediliyor, bizzat o yönetiyor gibi hissettiriyordu ve bu ürperticiydi.

Onu takip etmeye devam ederken gözlerime çarpan güneş ışınları nedeniyle gözlerimi kısarak elimi, etrafımı görebileceğim bir şekilde alnıma yerleştirip yüzümü ve görüş açımı gölgelendirdim. Ardından bakışlarımı, yöneldiği yere doğru çevirdim. Bununla birlikte önünde bazı adamların beklediği, lüks bir arabayla karşılaştı gözlerim.

GERÇEĞİN GÖLGESİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin