Ayy Helöö ben geldiim, yine gidiyom hadi iyi okumalar bacımmmsuulaar<33
***
Jisung ile meraklı gözler ile Changbine ve yanındaki sırıtan, -Changbine göre biraz uzun- gamzeli, kömür saçlı çocuğa bakıyorduk.
"Bu Jeongin, kendisi çok iyi biniyor. Bende yürüyüş yaparken karşılaştım"
"Merhaba"
"Jeongin bu Felix, en iyi arkadaşım olur kendisi" arkadaş kelimesini her duyduğumda azıcıkta olsa üzülüyordum. Neden mi? Onun için ölmeye bile razı olduğum kişi, arkadaş kelimesini her söylediğinde bana sanki 'felix benim için ölme gerek yok' diyor gibi geliyor. Biliyorum, hiçbir zaman olamayacağız ama vazgeçemiyordum.
"Bu da Jisung, o da en iyi arkadaşlarımdan biri" dediğinde eliyle Jisung'u gösterdi. Ancak Jisung neler içimden geçirdiğimi duymuş gibi sakin kalmam adına sırtımı okşuyordu.
"Memnun olduk, hadi gidelim değil mi Changbin?"
"Niye, sen bugünlük dersini aldın mı ki?"
"Boşver, yarın yine gelirim hadi!" beni hafifçe belimden tutup arabaya ilerletti. Bense dayanamamış burnumu çekiştiriyordum.
"Felix, onlar arkadaş"
"Hm hm kesin öyledir!" belki şuan aşşşırı derecede ergenler gibi görünüyordum. Aslında 18 yaşında yine ergen sayılıyorum, ama neyse konumuz bu değil! Jisungun elinden kurtulup yönümü arabaya değilde, geldiğimizden beri gözümü kestirdiğim çayırlığa doğru ilerlemeye başladım birşey demeden.
Oraya vardığımda, kimsenin olmadığını burada yedi yirmi dört kalsam hiç sorun olmayacağını fark ettim. İç çekip yere oturdum, bacaklarımı kendime çekip kafamı gömdüm.
Fakat aniden telefonuma gelen bildirimle kafamı geri çıkarıp telefonumu açtım.
Jisikunku
ÇevrimiçiKanka nerdesin aniden gittin
Onlar sadece arkadaşlar bu kadar takmamalısın
Felix lütfen geçen yaz yaptığın şeyi yapma
Biraz daha cevap vermessen aricam
Felix lütfen sakin
Tamam anlıyorum canın sıkkın biraz yalnız kal ama sonra yaz lütfen ben burdayım
(Görüldü)Boş trip attığımın farkındayım ancak bu triplerim sadece bu olay yüzünden olmamıştı ki (?)
Çoğu kez yaşamıştım bu durumu, fakat bu sefer Changbin'in gözlerinin parladığı on metre öteden fark ediliyordu. Çok farklı bakıyorlardı birbirlerine, hatta... Bana hiç öyle bile bakmamıştı.
Yanıma yaklaşan ayak sesleri ile kafamı o yöne çevirdim ancak güneş vurduğundan göremiyordum.
"Hey Felix!" sesten tanımıştım, bu Jisung'un 'beyaz atlı' prensiydi.
"Sende hoşgeldin Minho"
"Ağladın mı sen?"
"Biraz" tek kaşını kaldırınca yine konuştum.
"Minicik" yine inanmamıştı.
"Küçücük"
"Ahahah, şaka yapıyordum. Ama seninde yüzünden düşen bin parça, sabah gayet neşeliydin"
"Yok bişey, gideceğim zaten" tam kalkacakken beni geri oturttu.
"Noldu dedim?"
"Off"
"Dökül"
"Umm, özetleyeyim. Hoşlandığım çocuk beni arkadaşı olarak görüyor"
"Çüş!"
"Noldu?"
"Lan çiftliğe daha yeni geldin, Hyunjin'e nasıl tutulursun daha bismillah!"
"Minho Allah rızası için, ne diyon?"
"Sen nerde gördün Hyun'u"
"Lan Hyun kim Hyunjin kim? Ne diyon"
"Sen Hyunjin'e tutulmadın mı?"
"Yav o kim!"
"Hee anlaşıldı, burdan değil o zaman"
"Tövbe Estağfirullah"
"Sabah yanında olan çocuk mu?"
"Hayır, o Jisung. Bebeklik arkadaşım, aslında âşık olduğum kişide öyle ama ondan hoşlanıyorum"
"Git açıl"
"Heh oldu canım, bide reddedileyim artık atların arasına girip kendimi mi ezdiririm yoksa çifte yiyerek intihar mı ederim bilmiyom"
"Şaka yaptım be!"
"Ha-ha-ha" dedim ironisine.
"Ya boşveer"
"Öyle diyincede oluyordu" aklıma gelen soruyla durdum, "Bide dur bişe sorucam"
"Sor"
"Jeongin diye bir çocuğu tanıyormusun?"
"Yang Jeongin!?"
"He işte ne zıkkımsa"
"Lan o çiftliğin yöneticisinin oğlu"
"Ne diyosuun!"
"Hatta bu çiftlikte yatmadığı birini göster şaşıcam yemin ederim"
"Sen?"
"Ben yemedim tabiki, zaten birkaç ay önce geldim. De sen niye sordun"
"Hi-hiç, öylesine"
"Öff valla Jeongin dedin tadım kaçtı, kalk kalk"
"Nere?"
"Şehir içine gidelim, azıcık gezelim kafan dağılır" kafamı onaylar gibi salladım. Yalnız kafama takılan birşey vardı, neyle gidecektik?
"Yalnız" dediğimde durup bana taraf döndü, "Neyle gitcez"
"Arabayla"
"Arabanda mı var!?"
"Ne sandın" diyip göz kırptı, o sırada benimde yüzümde istemsiz bir sırıtış belirdi.
Arabaya bindiğimizde hiç konuşmamıştık, çünkü konuşcak bişi yoktu.
Cebimden telefonumu çıkartıp pek sık girmediğim oyunda birkaç level atlıyıp geri çıktım, öflenip dururken Minho rahatsız olmuş olacak ki radyodaki mıy mıy müziğin sesini az daha açtı. Ama bu benim öflememden daha kötüydü.
Bir şekilde kavga etmeden şehir içine vardığımızda, aniden yaslandığım kapı açıldı. Dalmış olmalıydım ki az kalsın düşüveriyordum.
"Günaydın Felix"
"Nerdeyiz ya"
"Bak bura benim sayılır" derken eliyle az ötedeki mekanı gösteriyordu, "Kafanı dağıtmak istemiyormuydun hadi!" kemerimi çözüp zorla çekiştirerek beni mekana soktu. Ancak burası kafa dağıtmak için değilde kafa bozmak içindi bence.
Şuan içinde bulunduğum ortam o kadar rezaletti ki, sağ tarafımda Minho'nun delirircesine dans etmesi önümde az önce ağzına çakacağım barmen ve solumdada iki saattir mırıldanan ayyaş bir adam vardı.
En son artık dayanamamış Minho'ya gideceğimi söylemiştim, o ise takmamış 'he he' diyip geçiştirmişti.
Sokağa çıktığımda temiz havayı içime çektim. Tek sorun hava kararmış, soğuklaşmıştı.
Otobüs durağına yürürken, çarptığım bedenle bu sefer kalçamın üzerine düşmüştüm.
Çarpan kişi yavaşça yüzüme eğildiğinde soğuk nefesini hissedecek kadar yaklaşmıştı bana, geriye gitmeye çalıştım.
"Merhaba Lee Felix, bu akşam çok eğleneceğiz!"
***
HEHEHEHEEHHEEE
Görüşürük dostlar<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙍𝙞𝙙𝙚𝙧ʰʸᵘⁿˡⁱˣ
Fanfiction[Hᴡᴀɴɢ Hʏᴜɴᴊɪɴ×Lᴇᴇ Fᴇʟɪx] "𝙑𝙖𝙡𝙡𝙖 𝙙𝙪̈𝙨̧𝙪̈𝙣𝙙𝙪̈𝙢 𝙩𝙖𝙨̧𝙞𝙣𝙙𝙞𝙢 𝙨̧𝙪𝙧𝙖𝙙𝙖 𝙞𝙠𝙞 𝙜𝙪̈𝙣 𝙗𝙞𝙧 𝙩𝙖𝙩𝙞𝙡𝙞𝙢𝙞𝙯 𝙫𝙖𝙧, 𝙝𝙖𝙫𝙖 𝙖𝙡𝙢𝙖𝙮𝙖 𝙠𝙖𝙧𝙖𝙧 𝙫𝙚𝙧𝙙𝙞𝙢 𝙖𝙩 𝙗𝙞𝙣𝙢𝙚𝙮𝙚 𝙜𝙞𝙙𝙞𝙮𝙤𝙢" "𝙎𝙖𝙘̧𝙢𝙖𝙡𝙖 𝙅𝙞𝙨𝙪𝙣...