Bölüm adımızın, diğer bölüm adlarından farklı olma sebebi bölümün içindedir canlarım çünkü;
cünha demek kabahatten ağır cinayetten hafif suçtur.öldürdüm çiçeğimi,
yaşatamadım.Ruhuna siyah bir leke bulaşan Tom'un ağzından;
Günler geçiyordu, lakin onsuz durmuş bir saati andırıyordu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir noktada sanki bir duvara toslamışcasına yere çakılıp kalıyordum. Belki de, kendi yarattığım, kendi ellerimle dizdiğim o duvara çarpıyordum. Bilerek, isteyerek, deneyerek.
Nefesimin bile ülke için olan benliğim, ne kadar zorlasam da kabul etmiyordu Abel'i. Doğuştan ölüşe kadar ayarlanmış olan benliğimin içinde sadece ülkem vardı. Şimdi ise benden Abel'i ülke yapmamı bekliyorlardı. Yapılmayacak kadar zor değildi lakin ördüğüm o duvarlar git gide güçlenmişti. Zorlaştırıyordu bu işi.
Bir insanın kendi ördüğü duvarları kendinin yıkması ne kadar da zordu. Oysaki bu işi Abel'e bıraktığım zaman her şey daha kolay gelirdi bana. Değilmiş. Sadece kaçtığım yükleri onun omuzlarına bırakmayı, bencillik etmeyi tercih etmiştim. Hatamı anladığımda ise her şey oldukça geç olmuş ve akan giden toz tanelerinin arasında boğulmuştum.
Önünde durduğum evin karşısındaki ağaca yaslanmıştım. Gözlerim penceredeyken her günki olan rutinimi bozmaya çalışsamda ayaklarım, bedenim buna izin vermiyordu. Her zaman kendimi her ne kadar onun yanında bulmasamda, bir nevi de onun yanında buluyordum. Onu benden mahrum ettim ama onsuz da yapamadım.
Abel odanın içine girdiğinde hızla yaslandığım ağaçtan çekildim ve telaşla arkamı döndüm. Beni görmeyeceğini bile bile hissetmesinden korktum. Gözlerim pencereye kaçamak bakışlar atarken, Abel ise son konuşmamızdan sonra biraz daha güçlenmiş gibiydi. Gözlerindeki duygulardan iz kalmamış, göz altındaki morlukları daha da belirginleşmişti. Artık üç yıl önceki ruhsuz bakışlar yerine hayata daha da gerçek bakıyordu. Acı duygusuyla.
Pencerenin önüne geldiğinde bir kaç adım geriye gittim ve beni göremeyeceği bir yere geçtim. Dirseklerini pencerenin başına yaslamış, avuçlarınıda yüzüne yerleştirmişti. Yanaklarındaki elleri onu tatlı gösterirken gülümsemeden edemedim.
''Ah güzel kızım benim.'' Diye fısıldadım, istemsizce. İçim onu görünce buharlaşıyor, kaynayan bir suyu andırıyordu. Belki onun içindeki kelebekleri teker teker vurup öldürmüştüm ama kendi içimdeki kelebekleri yaşatmak için de her çabayı göstermiştim. ''Ah canan kızım benim.'' Her cümlesinde içi gidiyordu. ''Ruhu güzel kadınım.'' Dedikten sonra gözlerinin dolmasını engelleyemedi. ''Güçlü kızım. Yaşadıklarının hiç birini hak etmedin. Ben seni hak etmedim.''
Hızla elinin tersiyle gözünün yaşını silerken derin bir iç çekti, dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra gözleri Abel'in yüzünden çekilmedi. Aklından yankılanan Lexi'nin cümleleri ilk canını yaktı, sonra ise gözünü çekmeye kıyamadığı Abel'den gözlerini çekmesini sağladı.
O gün üç defa tokat yemişti Tom. İlk tokadı Abel atmıştı, mutluluk tokadıydı bu. Tom sevinmişti Abel'in ona vurmasına, elinin tenine değmesine sevinmişti. Yıllardır dokunamadığı biriciğinin ona dokunmasına sevinmişti. İkinci tokadı da Abel atmıştı, bu ise hayal kırıklılığı tokadıydı. Tom'un içi yanmıştı belki de bu tokada ama içten içe de biliyordu hak ettiğini. Bir kadını üzmüştü Tom, isteyerek olmasa bile canını üzmüştü. Canı olarak bildiği Abel'ini üzmüştü. Son tokadı ise Lexi atmıştı ona, haklılık tokadıydı bu. Zaten canını en çok yakan tokat da buydu çünkü dediklerinin hepsi doğruydu. Ağzından çıkan her kelime doğru ve acıtıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soldier| Tom H.
FanfictionSıradan ülkesini savunmak için savaşan bir asker olan Tom Holland, telefonuna gelen bilinmez bir mesajla kendini asıl savaşın içinde bulur. 11: hadi her çatışmanı anlarım da. 11: niye kalbime de savaş başlattın! başlama tarihi: