𝐬𝐨𝐥𝐝𝐢𝐞𝐫

380 25 35
                                    


Duygu ağırlıklı bir bölümdür,
yavaşça ve şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim.

Bir insanın hayallerinin elinden alınması o kadar kolaydı ki, yıllardır çabaladığın emek gösterdiğin hayaller bir dokunuşla paramparça olurken sen sadece izliyordun. Ağzını açıp tek bir kelime bile edemiyor, kabulleniş hapisanesinde yeni bir mahkum oluyordun.

Donuk bakışlarım gün geçtikçe duygudan arınırken gözümü bir saniye bile duvardan ayırmıyordum. Bütün renkler gitmişti sanki, gözümde renklendirdiğim dünyam simsiyaha bürünmüştü.

Gözüm bu sefer kırılmış ve hala üzerinde kurumuş kan lekeleri olan aynaya gitti. Yatağın üstünde oturmuş olduğum için kırılmış aynanın yansımasından sadece çökmüş ben gözüküyordum. Düğün gününden itibaren saçı taramayı bırak yüzümü bile yıkamadığım için oldukça pis ve oldukça farklı duruyordum.

Göz altlarım şişmiş, saçım yağlanmış ve kabarmıştı. Elimdeki cam sıyrık izleri mikrop kapsa da acımayı bırakmıştı, sanki onlarda bana bu kadar acıyı fazla görmüştü.

Yerdeki yırtılmış fotoğrafların çoğunda babam ve Tom vardı. İkiside paramparça olmuştu, onların fotoğraflarını yırtarken bir dakika bile düşünmemiş ama yırttıktan sonra resimlerine bakıp onları geri yapıştırmaya çalışırken ağlamıştım.

Acizdim, korkuyordum, güçsüzdüm.

En son duygum bitene kadar ağlamış sonra ise kendimi günlerdir mahrum bıraktığım uykunun kollarında bulmuştum kendimi. Kabuslarım bitmemiş ama yine de uykudan da vazgeçmemiştim. Sonsuza kadar uyuyacak kadar yorgundum. Kendimi bu dünyadan atacak kadar güçsüzdüm.

Gözlerim yerdeki fotoğraflardan herhangi birini buldu, anıları unutturmamak için çektiğimiz fotoğraflardan da biriydi bu fotoğraf. Tom gülümseyip ekrana bakarken, Cedric Tom'un sırtına çıkmış ben de Cedric'e dayak atarak onu Tom'un sırtından indirmeye çalışıyordum.

Mutluyduk ama artık değil.

Gideyim mi diye sormuştu, git demiştim. İç sesim ne kadar 'gitme' diye bağırsada, ne kadar bana ihanet edip sırtımdan vursada. Hayatımın en güzel gününü kabusa çevirsede.

Kapıya tıklama sesi geldiğinde gözlerimi kapıya çevirdim. Yanan gözlerimi kırpıştırırken tek bir kelime söyleme cesareti bulamamıştım kendimde. Kapı yavaşça açıldığında gıcırtısı kulaklarımda sonra da beynimin derinlerinde yankılandı. Sasha, başını kapıdan çıkırmış masum bir şekilde bana bakıyordu.

Aynı evin içinde yaşadığınız insanlar iki yabancı olmayı bilir miydiniz siz?
Bilmeyin.. Lütfen bilmeyin.

''Abel abla.'' Dedi Sasha. Ellerini beyaz elbisesinin arkasına saklamış, sarı saçlarını da toplamıştı. Gözleri yıkılmış halimi inceliyor ve sanki yabancı biriyle konuşuyormuş gibiydi.

Cevap vermek için ağzımı araladım ama sanki kelimeler yanıp kül olmuş gibi yok olmuştu. Ne söylecek kelimem ne de sesim vardı. Gözlerimi ona diktiğimde derin bir nefes aldı ve ayağını odamın eşiğine attı.

''Ablam buraya geldiğimi öğrenirse şok kızay.'' Dedi. Sonuna kadar iyi ilerlemiş ama en sondaki cümlelerde dili sürtüşmüş ve kelimeler oldukça tatlı çıkmıştı.

''Neden üzgünsün bilmiyoyum ama ben seni mutlu etmeye geldim.'' Dedi ve bana doğru bir adım daha attı. Yorgun bakışlarım üzerinde geziniyor, gözlerim yavaşça kapanıyor ve ağzım açılsa bile esnemek için açılıyordu.

''Sana ayını getiymek istedim ilk.. Ama o koskoca ayı payçalanmıştı.'' Dedi. Ellerini birbirine doğru tutmuştu, mahcup gibiydi. Tom ile aldığımız ayıyı bana getirmeye çalışmıştı ama getirememişti, çünkü ben ayıyı parçalamıştım.

soldier| Tom H.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin