19.Kanlı Sokak

90 54 16
                                    

Kan.
Kan her yerde bedenim de bazıları cap canlı bir kırmızılık bazıları ise kahverengiye çalıyor. Küçükken yatağıma girdiğimde sabaha kadar kurduğum hayalleri okuduğum kitaplara bağlardım. Ama şimdi anlıyorum ki ben kırmızı lekelerimden kaçıyormuşum.
Kan her yerde ve bu sokak kanlı belki de ait olabileceğimiz tek yer burası.

Ateşin başında oturmuş evsiz adamlar, kadınlar ve çocuklar, duvarlarda küfürlü grafitiler kaplı tam çaprazım da bir bıçak var kurumuş kan lekeleri, herkesin ellerinde sigaralar ile kendi ölümleri için gri dumanı içine çekiyorlar. Bu pislikten kurtulmak için kendini içkiye vuran üstü başı yırtık insanlar var. Loş bir ışık ve yüksek bir duman kaplı bu sokakta öyle ki bu sokakta adalet doğmamış. Bu sokakta bir hukuk kalmamış. Bu sokakta bir 'suç' kalmamış. Bu sokak 'suçun' ta kendisi olmuştu.

Geçtiğimiz sokakta bir kadının çığlığı duyulduğunda irkildim. Kimse dönmemişti. Herkes alışık bir şekilde devam etmişti. Kimse yadırgamamıştı. Ardından ise bir haykırış sesi duyduğumda öylece durdum. Sanki hiçbir cinayete tanık olmamış gibi öylece durduğum da Meriç bileğimden tuttu. Beni yürütmeye başladı. Öylece yürüyorduk ve yürüdükçe midem bulanıyordu. Önümden geçen fare ile durduğum da ellerim titremeye başlamıştı. Meriç sessizce konuştu. "Sakin ol. Etrafına bakmamaya çalış. Şuan burdan dönemeyiz." Sessizce kafa salladım. Kendine gel her zamanki gibi soğukkanlı ol dedim içimden ama bu ne kadar etkili oldu tartışılır. Elleri soğuk ellerimle buluştu. Ondan destek almak istercesine sıktım.

Yanımızdan sekiz yaşlarında bir çocuk geçti. Elleri kanlı gözleri ölüm gibi ruhsuzdu. Ona ne yaşattılar bilmiyordum ama onun acısı için oturup saatlerce ağlaya bilirdim. O sırada önümüzde kocaman bir duvar belirdi. Koskocaman bu duvarın ortasında küçük bir kapı vardı. Burasının bir çıkmaz sokak olduğunu o an anladım. Ve duvar da büyük bir alev sembolü vardı. Meriç ile birbirimize baktık. Ellerimiz sıkılaştı. Kapıya doğru yürümeye başladık.

Kapıyı açtık. Kalbim gerilimden hızlandı. Siyah bir oda karşıladı. İki adım attığımız da kırmızı ışıklar yanmaya başladı. Işık ile gözlerim kamaştığın da ilerlemeye çalıştım. Önüme geçen maskeli biri ile durdum. Meriç ile ellerimiz ayrıldı. Ensem de tarifsiz bir acı beni kırmızıdan siyaha doğru kendini çekti.

Bileklerim de kelepçelerin soğukluğu vardı. Gözlerim açılmıyor. Ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Ama zihnim oldukça bulanık.

6. Saat
Hala karanlık ve karanlıkta zaman kavramını yitirdim. Ellerim kelepçe soğuna alıştı. Çevremde bazı sesler var. Ama anlamıyorum.

8. Saat
Vücudum kendine geldiğini belli edercesine karıncalandı. Gözlerim açıldı. Zorlukla iki üç kez kırptım. Görmem netleşti. Yanıma baktığımda Meriç vardı. Benim gibi o da yeni uyanıyordu. Ayak sesleri ile sese döndüm. Karşımda kirli sakallı bir adam vardı. Telefonu açtı bize bakarak İtalyanca şu cümleyi kurdu. "Patrona söyleyin. Uyandılar."

Meriç'e baktığımda adama bakıyordu. Elimde ki kelepçeleri oynattığım da hareketim küçük gereksiz bir çırpınış olmuştu. Meriç bana döndü. Gözleri konuştu ama ben anlamadım. "Boşuna çırpınma." Adamın sesi ile ona döndüm. Yüzünde ki pis sırıtış onun bu sokaktan olduğunu belli ediyordu. "Neden onunla buraya geldin ki?" Meriç'e beni işaret etti. "Burda kadınlara yer yok." Gözlerimi sinirle kapadım. Ağzıma gelen küfürleri ve tehditleri zorla yuttum.

TANIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin