64.Çaba

19 1 5
                                    

Meriç'ten:

       O gün sinirle bardağı duvara fırlattığım da ve ona gelen o parçaları gördüğüm de kendimden nefret etmiştim. O kavgayı unutamayacağım. Buna eminim. O evden çıktığım da hayal kırıklığı içinde bana bakan yüzü aklımdan çıkmamıştı.

                Ertesi gün bir anda kendimi
aşk çeşmesin de bulmuştum. Saatlerce önümden gelip geçen insanları izlemiş. Alya'yı öptüğüm o sahneyi aklımdan atamamıştım. Yakınımda önüne bak diye kızan bir adam sesi duyduğum da gözlerim oraya çevirdiğim de onu gördüm. Yüzünde ki o bantlar ona yakışmamıştı. Ruh gibiydi, mutsuzdu. Somurtkan bir ifade ile yaralarından dolayı yavaş adımlarla ile birşey arıyorcasına bakınıyordu.

              Bir iki kişiye çarpsa da hiçbir şey demeden devam etti. Ve gözleri beni buldu. Onu öyle görmek beni mahvetmişti. Mutlu etmek istediğim bir meleğin mutsuzluk nedeni olmak korkutucuydu. Ona o gün bir hafta kafamızı toplayalım dediğim de aklımda olan plan ondan o süreden sonra uzak durmaktı. Ancak İstanbul'a ayak bastığım ilk gün onu ne kadar özlediğimle yüzleşmiştim. Ben ondan uzak kalamazdım.

             Şimdi ise yanımda kesik nefesleri ile uyuyordu. Bizi kurtarmak için çok yıprandığı belliydi.  Keşke her acısını derdini çekip alsam dediğim çok oluyordu. Şuan da bu zamanlardan biriydi. O kadar yorulmuştu ki nerdeyse tüm gün uyumuştu. Ben yanından kalktığım da uyandığı için şuan ne kadar susamış olsam bile kalkmıyordum. Onun için değerdi...

              Kıpırdadı ve yavaşça gözlerini açtı. Beni gördüğün de yüzünde güzel çok güzel, nasıl anlatalır ki, bir gülümse ile bana baktı. "Günaydın."
"Daha çok iyi akşamlar deme vakti gibi." Diye mırıldandım. Kaşları çatıldı. Gözü pencereye gitti. Ama perde olduğu için dışarısını göremedi. "Saat kaç?" Yanımda ki telefona uzandım.
"18.26 olmuş."
"Oha! İlk defa bu kadar uzun uyuduğumu görüyorum."
"Muhtemelen yorgun düştün."
"Olabilir." Doğruldu ve gerindi.

            "Ay yenilenmiş gibi hissediyorum." Yüzümde güzel bir gülümse belirdi. Bu kız benim gülümseme sebebimdi. "Ayrıca karnım aç." Dedi ve ayağa kalkıp dolabı açtı.  "Kraliçe ne yemek ister?" Kıkırdadı ve dolabı incelemeye devam etti. "Kraliçe sizin tişörtünüzü giymek istiyor?" Elinde ki tişörtümü gösterdi. İzin verip vermediğimi anlamaya çalıştı. "Bence bunu sormamalı. Ben mutfağa gideceğim. Gelirsin sen." Başını salladığın da odadan çıktım.

         Mutfakta Alev ve Azat'ı gördüm. "Yemekte ne var?" Dediğim de Azat güldü. "Alya'ya özel patlıcan yaptırdım." Alev homurdanarak yemeğini yedi. Yanımıza gelen Alya sandalyeye yayıldı. "Karnım aç. Doyurun beni."  Azat sırıtarak ona baktı. "Tabi ben sana bir tabak yemek koyayım."
"Ne yemek var?"
"En sevdiğin yemekten."
"Harbi mi?" Dedi Alya sevinçle ben hızla olaya dahil olacakken Azat bir bakışıyla beni susturdu. Alya'nın önüne yemeği koyduğunda Alya'nın yüzü hızla değişti. Tabağı hızla ittirdi. "Sanırsam yumurta kıracağım." Diye söylendi.

        Alev yemeğini odaklanmış gibiydi. Ancak sadece tabağı izliyordu. Kolumu omzuna koydum.  "İyi misin?"
"İyiyim ya kafam dolu sadece." Gözlerini kavga eden ikiliye çevirdi. "Dolapta domates soslu makarna var." Alya Azat kavgası bıçak gibi kesildi. "Yemeğimi ısıt köle!" Alya sırıttarak üstten üstten konuştu. "Ben köleyim sen prensesin öyle mi?" Diye bağırdı Azat. "Hürrem yapmaya çalıştığın replik yüzünden ağlıyor dostum." Dedi Alya. Dolaptan makarnayı aldım ve ocağa koydum.

TANIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin