Demi Lovato - Father
Başımda kasırgalar estiren ağrı, düzgün adımlarla ilerlememe engel oluyordu. Alnımdan şakaklarıma kadar süzülen ve orada kuruyup kalan kan, her göz kırpışımda derimi gerip rahatsız edici bir kaşıntı hissi uyandırıyordu.
Gecenin karanlığında önüme tutulan fenerlerin aydınlattığı toprak yolda yalpalayan adımlarla yürüyordum. Kim olduğunu bilmediğim bu insanlar beni ağacın altında bulduklarında benden onları takip etmemi isteyip etrafımı bir çember gibi sardı. Onlara nerede olduğumu, buraya nasıl geldiğimi sormak istedim fakat yaşadığım şok, kelimelerimi içine hapsetmiş gibi bana izin vermedi.
Saldırgan olmayan tavırları sayesinde güvende olduğumu düşünüyordum. Bir şekilde kaybolduğuma ve bu insanların beni kurtarmak için geldiklerine kendimi inandırdım. El fenerlerinden yayılan cılız ışık, gözlerimi ağrıtmaya başlayınca kafamı öne eğip ayaklarımın altında ezilen toprağı seyrederek ilerlemeye koyuldum.
Toprak dümdüz ve neredeyse pürüzsüzdü. Ne bir taş ne ağaçlardan dökülen yapraklar ne de bir dal parçası yoktu. Bu çok garipti. Etrafımı saran binlerce ağaca rağmen toprağın bu kadar temiz olması inanılacak gibi değildi.
Kafamı hiç kaldırmadan izlediğim toprak yolun sonunda gözlerim beton zeminle buluştu. Çevremi sararak bir asker nizamında atılan adımlar aniden kesildiğinde olduğum yerde durdum. Neden durduklarını anlamak için kafamı kaldırdığımda gözlerimin önünde yükselen yapı, beni dehşete düşürdü.
Üç katlı ve siyah sütunların üzerine ahşaptan yapılmışa benzeyen lüks bir villanın önünde duruyordum. Ön cephenin neredeyse tamamen camlardan oluşuyor olması bir an için villanın varlığından daha ilginç gelmişti bana. Bu ihtişamlı yapının etrafını saran sarı ışıklar, karanlık gecede bir güneş misali parıldıyordu.
"Burası neresi?" diye mırıldandım. Sesim kendimin bile zor duyabildiği bir kısıklıkta dökülmüştü dudaklarımdan.
"İçeri gir!" diye emretti boğuk bir erkek sesi. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Ben evi incelerken etrafımı saranlar, bir tarafa toplanıp düşmanca bakışlarını üzerimde bir gezintiye çıkarmışlardı.
Yüzleri neredeyse birbirinin aynısı denebilecek benzerlikteki bu erkek grubu, takındıkları düşmanca tavır ve donuk yüzleriyle ruhuma korku gardiyanlarını salıyordu. Hepsi tek tip lacivert tulum giymişti. Üzerlerinde isimleri ya da herhangi bir yazı yoktu. Bel hizalarında duran siyah kemere takılı silahlarını fark ettiğimde arkamı dönüp olabildiğince hızla buradan uzaklaşmak istedim. Ama nerede olduğumu ve kaçmaya çalışırsam bu insanların bana neler yapabileceğini bilmiyordum.
O yüzden söylediklerini yapmaya karar verdim. Adımlarımı merdivenlere yönlendirdiğimde adamlardan biri hızla önüme geçerek ilerlemeye başladı. Adımımı attığım her basamakta ayak bileklerimin biraz üzerine kadar bulaşmış ve kuruyup kalmış çamur, yavaş yavaş dökülüyordu.
Nihayet merdivenlerin sonuna ulaştığımda aceleyle açılan cam kapının sesiyle başımı çamurlu ayaklarımdan kaldırdım. Lacivert tulumlu adam açtığı kapının önünde durmuş, içeri girmem için bekliyordu. Kapının eşiğine kadar ilerleyip içeri girmeden etrafa kısaca bir göz attım. Tam karşımda uzanan siyah basamaklı merdivenler, beni tedirgin eden kasvetin ruhuma yayılmasına sebep oldu.
Yavaşça adımımı içeriye attığımda lacivert tulumlu adam hemen soluna doğru döndü ve eliyle kapısı olmayan odayı işaret etti. Kalbim göğüs kafesimi parçalamak ister gibi şiddetle atarken nefesimi tuttum. Adamın yüzüne bakmadan yanından geçerek kapıya ulaştım. Beni neyin beklediğini bilmediğim için önce kafamı o boşluktan içeriye usulca uzattım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA AĞACI
General FictionMavera Ağacı'nın hikayesini bilir misiniz? Tanrı, dünyayı altı günde yaratır. Yeri, göğü ve yerle gök arasındaki her şeyi yaratması tam altı gün sürer. Altıncı günün sonunda insanoğlunun bilmediği bir sırrı saklar yeryüzüne. Cennet bahçesinin en iht...