Julia Stone - Winter On The Weekend
Karanlık koridorda elime tutuşturulan çantayla öylece dikiliyordum. Kapıyı çalıp Türkan Hanım'a söyledikleriyle neyi kastettiğini sormayı düşünüyordum. Çantamın bunca zaman onda ne aradığını ve bana neden şimdi geri verdiğini sormak istiyordum. En çok da kaderimle ilgili söylediği şeylerin sebebini merak ediyordum.
Türkan Hanım benim kaderimi nasıl bilebilirdi ki? Kaderimden nefret edecek kadar bilgiye nasıl sahip olabilirdi?
Kapıya yaklaşıp nazik vuruşlarla üç kere tıklattım. Herhangi bir karşılık alamadığımda kapının kolunu kavradım ve yavaşça aşağıya indirdim. Yüklenip ileri doğru ittirdiğimde bütün çabalarımın boş yere olduğunu anladım. Kapı kilitliydi. Türkan Hanım, beni koca bir bilinmezliğin ortasında terk etmeyi tercih ediyordu. Kapının önünde geçirdiğim saniyeler süren bekleyiş, bana gittikçe daha da katlanılmaz geliyordu. Her seferinde vuruşlarımı daha da sıklaştırarak kapıyı ısrarla çalsam da Türkan Hanım'dan bir ses yoktu.
Bir cevap alamayacağımı anladığımda çaresiz bir şekilde adımlarımı kaldığım odaya doğru yönlendirdim. İçeri girer girmez yaptığım ilk şey elimdeki çantanın fermuarını açıp yatağa boşaltmak oldu. Çantadan dökülen şeylere hızla göz gezdirdim. Alttan aldığım derslerden birine ait ders kitabı, bir defter, kalem kutu, cüzdan, ev anahtarı, okumaya yeni başladığım bir roman, dudak parlatıcısı ve rimel. Çantadan çıkanların tam listesi bunlardan oluşuyordu. Benimle birlikte gelen ve tam anlamıyla bana ait olan şeyler...
Yatağın üzerine yaydığım eşyalarımı tekrardan çantaya doldurdum ve çantayı sandalyenin koluna astım. Yorganı açmadan yatağın üzerine uzandım. Gözlerim, kırık beyaz renkteki tavanı döverken hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Ama başarılı olduğum söylenemezdi. Türkan Hanım'la aramızda geçen tuhaf konuşma, hapsettiğim yerden fırlamak ister gibi zihnimi tırmalıyordu.
Ellerimi birleştirerek başımın altına koydum. "Senin kaderinden nefret ediyorum." dedim, kendi kendime. Bu cümleyi birkaç kere tekrar ettim. Kendimi zorlayarak bir anlam çıkarmaya çalışıyordum.
Buraya geldiğim günden beri yaşadığım şeylere şahitlik ettiği için böyle düşünüyor olması aklıma gelen ilk şeydi. Senelerdir babamdan ayrı yaşamak zorunda kalmış olmam, üvey bir kardeşimin olduğunu öğrenmem, tanımadığım bir adamla evlenmeye mecbur kalmam ve o adamın aslında üvey kardeşimin âşık olduğu adam olması; Türkan Hanım'ın böyle düşünmesine sebep olmuş olabilirdi.
Ama bu oldukça mantıksızdı. Daha her şeyin başında henüz bunların hiçbiri yaşanmamışken bana kötü davranmaya başlamıştı. Beni gördüğü ilk anda yaşanacak olanları biliyor olması mümkün değildi ya.
Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım bundan daha başka bir sebep bulamıyordum. Cevap, zihnimde bu soruyu oluşturan kişideydi. İstediğim kadar düşeneyim tatmin edici bir açıklama bulamayacaktım.
Sanki herkesin bildiği bir şeyler vardı ama bunları söylemekten inatla kaçınıyorlardı. Bende yarattıkları soru işaretleriyle bildiklerinin peşine düşmemi ister gibi davranıyorlardı. Beni içinden çıkılması neredeyse imkânsız olan bir labirente hapsetmiş, çözemeyeceğim bilmemeceleri sorarak o labirentten çıkmamı istiyorlarmış gibi davranıyorlardı. Hiçbir açıklama yapmadan çıkışa ulaşmamı bekliyorlardı.
Derin bir nefes aldım ve bütün bilinmezlikleri örtmek ister gibi gözlerimi kapattım. Bu amansız anlam arayışının benim için hiçbir yararı yoktu. Zaten karmakarışık olan kafamı daha da karıştırmaktan başka bir şeye sebep olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA AĞACI
Ficção GeralMavera Ağacı'nın hikayesini bilir misiniz? Tanrı, dünyayı altı günde yaratır. Yeri, göğü ve yerle gök arasındaki her şeyi yaratması tam altı gün sürer. Altıncı günün sonunda insanoğlunun bilmediği bir sırrı saklar yeryüzüne. Cennet bahçesinin en iht...