6. SON KALE

565 12 6
                                    


I Prevail - I Don't Belong Here


Umut dolu bakışlarını gözlerime kenetleyen bu yabancıya uzun uzun baktım. Geçen zamanın yüzüne attığı belirgin çentikleri olabildiğince dikkatli inceledim. Ayağımın acısını unutmuştum. İçimde hissettiğim karanlığın sebebini onun gözlerinde bulmuştum. Gözleri benim gözlerim gibiydi, birebir aynıydı.

Yüreğimi saran korku, bir daha ayrılmamak üzere oraya yerleşti. Artık bütün mevsimler kıştı ve hissedilen bütün duygular acıya bulanmıştı. Soğuk bir zindana kapatılıp zincire vurulan ve orada unutulan kayıp ruh, zincirlerini kırıp o zindandan çıkmıştı bu gece. Tarifi mümkün olmayan bir ıstırabın içinde can çekişiyordum şimdi.

Kadın, elini kalbimin üzerine koyduğunda dudaklarımdan feryadı andıran boğuk bir çığlık yükseldi. Elini değil de sanki sert bir kayayı yerleştirmişti oraya. Canım hiç olmadığı kadar yanıyor, acı her geçen saniye daha da şiddetleniyordu.

"Bunlar Tanrı'nın göz yaşları." dedi kadın, gülümseyerek. Yüzümü avuçlarının arasına aldı ve tenimin her köşesini ele geçiren yağmur damlalarını okşar gibi sildi. "O, bizim için ağlıyor. Senin için ağlıyor."

"Burada neler oluyor?" diye sordum zorlukla. Nefes almakta güçlük çekiyordum.

"Nihayet yeni döngü başladı." dedi kadın, fısıltıyla. Gözleri, avuçlarının arasında duran yüzümde pervasız bir gezintiye çıkmıştı. Sanki her köşesini hafızasına kazıyormuş gibi dikkatle yüzümü inceliyordu.

"Nihayet yeni döngü başladı." demişti. Bu da ne demekti? Ne döngüsünden bahsediyordu?

"Mihran." dedi babam, karşımdaki kadının beni saran kollarını tutup kendine çevirirken. Yanımıza ne zaman gelmişti, kadının söylediklerinin ne kadarını duymuştu; bilmiyordum.

"Benim Dalia'yı hastaneye götürmem gerekiyor. Sen şimdi evine git. Ben daha sonra yanına geleceğim." Kadın cevap vermedi. Babam, kadını bırakıp beni kucağına aldığında kollarımı boynuna doladım. Artık daha rahat nefes alabiliyordum.

Beni arabaya yerleştirdikten sonra kapıyı kapatıp aceleyle direksiyonun başına geçti. Araba çalıştığında yağan yağmurun altında dikilen yaşlı kadını izliyordum. Yanından geçerken gülümseyen yüz ifadesiyle bana el salladı. Kadın gözden kaybolana kadar ona baktım.

"O kadın kimdi baba?" diye sordum titreyen sesimle. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında dakikalarca durduğumuz için ikimiz de sırılsıklam olmuştuk.

"Bizim evin yakınlarında bir barakada yaşıyor Mihran. Kimi kimsesi yok. Ondan korkma. Zararsızdır Mihran." diye açıkladı. Bizi ısıtabilmek için klimayı sonuna kadar açtı. Ona başka soru sormadım. Koltuğa iyice yerleşip başımı tekrar cama yasladım. Yol boyunca bir daha hiç konuşmadık.

Kadının yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu. Sanki beni tanıyormuş gibiydi. Bir döngüden bahsetmişti. Bu, ne anlama geliyordu? Ayrıca gözleri... Gözleri benimkinin tıpatıp aynısıydı. Bu nasıl mümkün olabilirdi. Heterokromi, bu kadar yaygın görülen bir durum değildi. Önce İştar şimdi de o kadın...

Burada çok garip şeyler oluyordu. Bir ağaç vasıtasıyla başka bir boyuta geçmiştik ve insanın aklının sınırlarını zorlayan olaylar yaşanıyordu. Öldü sandığım babam başka bir boyutta hayattaydı ve ben hayatımda ilk defa gördüğüm birini uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissediyordum. Bu duygu o kadar güçlüydü ki bir gram şüpheye yer yoktu sanki. Şimdi de bilmece gibi konuşan esrarengiz bir kadın çıkmıştı karşıma.

MAVERA AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin