1 Hafta Sonra
Evliliğimin onuncu günüydü. Evdekilerle kaynaşmıştım. Dün gece Azad iş için İstanbul'a uçtu. Yarın gelecekti. Aile özlemim gün geçtikçe ne kadar büyüsede telefonda konuşarak dindirmeye çalışıyordum bu özlemimi. Gelinin kırkı çıkmadan ailesi onu görmeye gelemezdi adet böyleydi.
Bir hafta boyunca Azad'a daha çok alışmıştım sanki. Duygularını çok belli etmeyi tercih etmesede onun gözlerindende bana alıştığını anlayabiliyordum. En çok korktuğum şey bana sadık olmıyacağı düşüncesiydi. Fakat şimdiye kadar hiç hissetmemiştim. Sadece ben vardım.
Yeni ailemde durumlarda şöyleydi; Dihmer Anne iyi davranıyordu bana. Mizginde gayet samimiydi, çok akıllı ve güleryüzlü bir kadındı ve Dihmer Anne'den çok daha güzeldi. Görümcelerim Sibel ve Berivan ikizler. Sibel ile kafa yapılarımız çok yakın bana kırk yıllık arkadaşmışız gibi davranıyor, o sıcaklığı hissediyorum. Berivan çok soğuk ve mesafeli arada bana göz falan deviriyor ve nedenini asla anlamış değilim bunu görümcelik rolüne bağlıyorum. Dilruba'da gayet sıcak tatlı bir kız. Kısacası Berivan dışında herkesle iyiyim.
Birde Yarin Hanım var onunla çok konuşmasak da o da iyi bir kadın. Kızı Nilda biraz içine kapanık. Yağız'da sıcak ve samimi davranıyor makara bir çocuk. Çoğu zaman eve gelmiyor, merkezdeki evinde kalıyor.
Bugün erken uyandığımdan yatak keyfi yapmıştım biraz. Daha sonra kalkıp bana alınan yeni krem ve toniklerle cilt bakımı yaptım. Gelin bohçasında baya birşey almışlardı. Ardından cildim rahat olsun diye fondöten sürmeden, güneş kremi ve rimelle hafif bir makyaj yaptım. Saçlarımı açıp rahat bıraktım. Dolabımda olan yine gelin giysilerinden bir takım alıp giydim. Altınlarımıda takıp aşağı indim.
Dilber Ana'ya Dihmer Anne'nin nerde olduğunu sordum. Bahçede olduğunu söyleyince bende yanına gittim. Hava güzeldi. Sabahın erken saatleri olduğu için sıcaklık vurmamıştı. Yanına gittim.
“Günaydın, güzel gelinim”
“Günaydın Dihmer Anne, hep erken mi uyanırsın” dedim yanına oturarak.
“Sabah ezanından sonra geri yatmam, ne de olsa konak benden soruliy”
“Doğru, evet konak çok büyük”
“Sen yeni mi kalktın” dedi mavi gözleri ve bakışlarıyla.
“Bir saat oluyor, odamdaydım“ deyip dahada yaklaştı bana “Oğlum ile nasıl gidiyor”
“İyi” dedim utanarak.
“Aman kızım, oğlum diye demiym ama elinde tut. Sonra aha benim gibi üstüne kuma alırlar”
“Nasıl yani” dedim
“Bak ben Azad'dan sonra erkek veremedim diye kuma geldi. Üç tane kız bir tanede erkek doğurmuşum ama bana bile kuma geldi. Aklını başına devşir o yüzden”
“Anladım” dedim kısaca. Çok saçmaydı birsürü erkek doğuramadım diye kuma mı getiricekti? Kaçıncı yüzyıldayız biz acaba.
“Bana az şekerli bir kahve yap bakalim. Gelinimin elinden kahve içiym” dedi konuyu değiştirerek.
Onaylayıp mutfağa gittim. Dilber Ana malzemeleri verdi, bende bol köpüklü Türk kahvesi yaptım. Aklım hâlâ Dihmer Anne'nin dediklerinde. Böyle birşey olamaz herhalde. Hem ne alaka alsa alsa benim babam alırdı o zaman kuma. Saçma sapan işler. Sırf bu yüzden alıcaksada Azad alsın bakalım. Hodri meydan.
Kahveyi Dihmer Anne'ye verip yukarı Sibel'in odasına çıktım. Kapıyı tıklatıp ses vermeyince uyuduğunu anladım. Geri dönecekken aklımdaki bu sorularla içim içimi yediği için Sibel'in odasına girdim. Sibel yatakta yatıyordu. Baş ucuna oturup onu dürttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İS
Teen Fiction"Çok iyi büyütmüşler seni belli kızım ama sen söyle ev, araba, toprak, altın. Mehirsiz kız aldık dedirtmeyiz biz" dedi Hasan Ağa. "Babam ne derse o. O ne isterse bana uygundur" dedim. "Sana soruyoruz Dilan. Ne istersen sen söyliceksin, alamayacağım...