Güven toprak bir testi gibidir. Yapması zahmetli, yok olup gitmesi ile anlıktır. Jimin bunu şimdi daha net hissediyordu. Jungkook yanağının şişmiş tarafına yumuşak hareketlerle soğuk bir merhem sürerken, ağlamamak için kendini sıkıyordu. Nasıl bunları yaşamasına izin vermişti bir türlü aklı izah edemiyordu.
Yanağının acımasıyla sızlanarak geri çekildi hemen. Yüzünün buruşmasıyla daha fazla canı yandı. Dolu dolu olan gözleri yaşlarını akıtmaya başlamıştı.
"Canını mı yaktım? Özür dierim. Özür dilerim" Jungkook pişmn bir sekilde kremin üstüne üflerken elleriyle yellemeyide ihmal etmiyordu. "Git lütfen Jungkook. Git git." İçindeki boşluk artarken, bir yapbozun en önemli parçasını kaybetmiş gibi telaşlıydı.
Jungkook ise inat edermiş gibi elindeki merhemi sürmeye devam etti. Jimin ise içindeki fırtnıyı daha fazla bastıramıyor, kalp kırıkları artık göğüs kafesine batıyordu. Derin bir nefesi ciğerlerine çekip öfkeyle toprak olan ve içi merhem dolu kaseyi aldığı gibi fırlatmıştı. Her şey anlıktı. Düşünmüyor yıllardır yapmadığı şeyi yapıp duygularını dışa vuruyordu. Mindeler, yorganlar, masanın üzerinde bulunan şişeler ve vazo yerle bir olurken Jungkook sadece yaratığı yıkımı izlemekle yetindi.
Sakinleşsin istiyordu biraz. Saatlerce sesiz bir şekilde ağlamış, suçlanmış ve her an kırılacak gibi duran benliği yıkılmıştı minik bir hareketle. Içini öyle bir boşalttı ki Jimin, dağılmış çadır aksine artık hissiz ve düzenli hissediyordu.
Sakince dakikalarını çürüttüğü yerden kalkıp ağlamaktan kızarmış gözlerini hızlı hızlı açıp kapadı. Gözü anlık Jungkook'a takılsa da boş bakmaktan kendini alıkoyamadı. Ne ara oldu ne zaman oldu bilmiyordu fakat tutunacak dalı artık bu alfa olmuştu. Bunu iliklerine kadar hissederken titreyerek yerdeki kalınca bir yorganı alıp, yatağına geri yattı ve hiçbir şey olmamış gibi rahatsızca uykuya daldı. Konuşmak, düşünmek ve duymak istemiyor, görmeye katlanamıyor gibiydi.
Jungkook ise pişmanlıkla arkası dönük bedeni rahatsız sandalyede bir süre izledi. Kalbi bin parçaya bölünmüştü. Biri de yerinde durmamış, etrafa saçılmıştı. Sakince kalkıp etrafı ses etmeden topladı ve aynı dinginlikle çadırı terk etti.
Belli ki Jimin ona çok kırgındı. Asla böyle görmeyi tahmin etmediği omega, ne hâle dönmüştü. Aklı almıyordu, tüm bunların suçlusu kendisiyken pişmanlıkla bir kez daha içi burkuldu. En azından onu almaya giden alfa askerler yerine kendisi olamalıydı.
Bunu hak etmemişti Jimin. Geç de olsa farkına varmak onu daha bir üzerken, meraktan çatladığına emin olduğu Seokjin ve diğer omegaların bulunduğu çadıra girdi ve kısaca olayları anlatıp bolca nefret kazandıktan sonra düşünceleriyle kendini boğmaya, çadırına gitti.
***
Jimin kendini bir kabusun içinde bulup, ağlarken sabah olmuştu çoktan. Boş çadırın içinde zorlukla gözlerini gezdirdi. Her hareketinde canı yansada sızlanmadı. Hâlâ önemli parçayı arıyordu sanki. Derin bir iç çekip tam tepeye, çadır olamsa göreceği berrak gökyüzünün olduğu yere dikti boş bakışlarını.
Suçlu hissediyordu, güvensiz de. Başına gelenler onu üzüyordu, organları bile sızlarken nasıl Jungkook bunu yapabilmişti? İnci taneleri gözlerinden akarken sesizce ağlamaya devam etti. Melez kurdunu hissetmiyor bu yüzden kendini parçalayan duyguları kimseyle paylaşamıyordu. İlkel hissetmek o kadar boğucuydu ki nefes alamadığını artık kararmaya başlayan görüşüyle anlamış, derin derin solumaya ve yardım çağırmak için çırpınmaya başlamıştı.
Ne kadar kıvrandı bilmiyordu fakat çadırın içine birinin girdiğini ve ona telaşla seslendiğini az çok anlayabiliyordu. Ne olduğunu bilmemek onu korkutsa da kaçınılmaz son gelip çatmış karanlığın uçsuz bucaksız kollarına kendini anlık olarak bırakmak zorunda kalmıştı.
Taehyung ise korkuyla bir çığlık atmış, tüm sürü ise sesine koşmuştu. Öyle büyük bir feryattı ki duyanın içini korkuyla tittretmeye yetmişti. Kalabalık çadıra koşarken Namjoon ise tanıdık sesle yeni kestiği odunları yere fırlatıp, arkasından gelen karnı burnunda Hoseok ile koşarak Jimin ve Taehyung'un bulunduğu çadıra ulaşmıştı.
Namjoon kalabalık içinde kendine bir koridor açarken Hoseok ise onun hemen arkasından ilerliyor bir eli karnını korurken diğer eli ise deli gibi çarpan kalbinin üzerinde dinleniyordu. Dudakları arasından ise sadece 'lütfen birine bir şey olmuş olamsın' sözcüklari bilinçsizce çıkıyordu.
Namjoon binbir zorlukla en sonunda ulaştığı çadırdan içeriye girerken, gözleri yatağın dibine çökmüş ağlayan kardeşi ve telaşla bir şeyler yapan Seokjin'i görmüştü.
Hoseok ise çadırın girişine çakılıp kalmıştı. Sürekli titreyen Jimin ve onu sabit tutmya çalışan telaşlı Seokjin bunun yanı sıra bağırarak ağlayan Taehyung ile korkarak bir şeyleri anlamlandırmaya çalısıyordu.
"Namjoon, bana yardım et çabuk. Jimin'i sabit tutmalıyız." Namjoon irkilerek kendine gekirken hareketlenip sürekli titreyen ve gözleri kayıp duran Jimin'i tutmak için hamlede bulundu.
"Seokjin hyung... Ne oluyor?"
Hoseok'un cılız sesi Taehyung'un daha fazla ağlamasını sağlarken Seokjin, Hoseok'a dönerek Taehyung'u işaret etmiş omega ise anında kendini Taehyung'un yanında bulmuştu. Sıkıca kollarını zavallı omegaya sararken bakışları ise yataktaki Jimin'deydi.
"Nöbet geçriyor. Hoseok, Taehyung'u al ve çadırdan çık."
İtirazlar eşliğinde iki omegayı çadırdan çıkartırken, hazırda buludurduğu bel çantasına yönelip gerekli bitkileri hızlıca karıştırmaya başladı.
"Namjoon onu sabit tutmaya devam et." Elindeki kaba son sıvıyı da dökerek hazırladığı karışımı çırpınıp duran melez omeganın baş ucuna koydu.
"Bana yardım et. Başını sabitle Namjoon ona ilacı içirmeliyiz." Namjoon hızlıca emri yerine getiriken, Seokjin omegaya ilacı içirmeyi zor da olsa başarmıştı.
Zaten bedeni yorgun olan omega daha fazla dayanamış kendini tamamen bırakıp, boşluğa teslim etmişti.
Namjoon bedeni durulan Jimin ile gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Ne acıydı varlığıyla etrafa neşe saçan bir kalbin bu hâle geldiğini görmek. Korkan bakışlarını aynı duygulara sahip Seokjin ile buluştuğunda kelimeler hızla firar etmişti.
"Ona ne oluyor,Jin?" Seokjin ise düşen bir damla yaşını silip akan burnunu çektiken sonra derin bir iç çekti.
"Jimin'in omegası onun ile bağlarını kopartıyor. Alfası ile."
Namjoon kocaman açtığı gözlerle yatakta minicik kalan bedeni süzdü. Ne kadar acı çektiğini tahmin bile edemezdi bu omeganın. Titreyen sesiyle, korkarak sordu.
"Onu kaybetmeyeceğiz değil mi?" Seokjin ise yutkunmaktan geri duramadı. Ne diyebilirdi ki? Ne demesi gerekliydi? Gözlerini kaçırarak pekte huzurlu olmadığı belli olan Jimin'in yumuşak saçlarını sevdi.
"Canı yanacak ama gözlerini açacak."
Jungkook ise girdiği çadırda yağmur gibi akan gözyaşları eşliğinde olanları sindirmeye çalışıyordu. Onun yüzündendi. Jimin onun yüzünden bu haldeydi. Alfası öfkeyle içinde pençelerini saplarken dizleri üstüne yığıldı.
Jungkook büyük bir yalnış yapmıştı ve nasıl geri alacağını bilmiyor, onu saran bu pişmanlık ile sesiz sesiz omaganın ayak ucunda diz çöküp gözyaşı döküyordu.
"Hayır, hayır, hayır.... Jimin yapma lütfen."
Kelimeler ne kadar net duyulsa da geri alınamayacak kalp kırıkları yakarışlara cevap vermeyecekti.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Biraz geç olsada en sonunda tamamlayabildim.
Zevk alarak okuyun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Ay Dönençesi~
FantasyMinik kar tanesi tenine temas ettiğinde, kaderindeki aşkın heyecanı kalbini hiç atmadığı kadar attırmak için Kambarin'in melez tilkisini arıyordu oraman ruhları.... (Jikook)