Sabahın erken saatlerinde Jimin yatağında soğuk terler döküyordu. Kederi onu hasta yatağında bile rahat bırakmaya gönüllü değildi belliki.
Çadırın içinde herkes derin bir uyku içerisindeydi. Ağlayarak gözlerini açtığında ilk bir kaç saniye nerede olduğunu anlamaya çalışmış, aklına dolan anılarla göz yaşlarına hıçkırıkları da eklenmişti. Sürüsü, evi, en önemli Min sung artık yoktu.Tek başına kalmıştı. Farkındalıkla bir kez daha hıçkırdı. Yerinde doğrulmaya çalışsada kaburgalaranına batan keskin ağrı buna izin vermiyordu. Hıçkırmayla beraber inip kalakan göğsü ağrılarını daha da arttırıyordu. Fakat bunu umursamadı Jimin. Tek istediği Min sung'un sıcak gülümsemesi ve şevkat dolu olan kollarıydı. Zorlanarak yataktan kalkmayı başradı. Etrafını süzdüğünde gördüğü yabancı bedenler ve feromanlarla anlık duran göz yaşları tekrar yanaklarını ıslatmaya başladı.
Ağlama sesleri duyulmasın diye sağ elinin avcunu ağzına bastırıp, duyulma ihtimalini en aza indirmeye çalışmıştı. Göğüs kafesinden çıkacakmış gibi atan kalbi korkuyu iliklerine kadar hissetmesini sağlıyordu. Neredeydi? En önemlisi yerde yatan bedenler kime aitti? Düşünceleri aklını iyice bulandırıp, omegasının kaçma isteğini körüklüyordu. Yapması gereken en saçma şeyi yapıp çığlık atarak çadırın girişine koşmaya başladı. Sese uyanan çadır halkı ne olduğunu anlamaya çalışırken, uyku sersemi bir şekilde boş gözlerle etrafı inceliyorlardı. Jimin yatağından son gücünle kalkmış, uyuşuk ayaklarını en hızlı bir şekilde kullanmaya çalışarak çadırın girişine doğru düzensiz adımlarla ilerlemeye çalışıyordu. Önüne bakmayıp sadece çadırın girişni gözüne kestirmiş, gidebildiği sekilde sadece çadırın girişine yönlendirmişti bedenini. Ayağının sıcak bir nesneye takılmasıyla acı bir çıglık atarak çadırın ortasında kendini yerde bulmasıyla son bulmuştu kaçışı.
Jungkook olayın ilk şokunu atlatan olarak hızlıca çığlık çığlığa ağlayan Jimin'in yanına koştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, Seokjin yattığı yerden kalkıp, ikilinin yanında yerini almıştı. Jimin'in tek yapabildiği acıyan bacağını tutup, ağlayabildiği kadar gürültülü ağlamaktı. Sağ bacağındaki ağrı ve yanma hissi diğer ağrılarından baskın hissediyordu ve bu ağrı zaman geçtikçe etkisini arttırıyordu sanki.
Seokjin yerde kıvranan bedenin eliyle sıkı sıkıya sardığı baldırını, Jimin'in ellerini oradan çözerek incelemeye koyulmuştu. Giydiği bol kumaşın yanık kısımlarını fark etmesiyle, hızlıca orayı yukarıya dogru kıvırıp, yarayı ortaya çıkardı. Jimin yaraya sürtünen kumaşla ellerini tekrar baldırına sarmak istemiş, Jungkook bunu fark edip Jimin'in ellerini baldırına ulaşmadan yakalayabilmişti. Taehyung ve Namjoon ayakta ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir sağa bir sola uykulu ve şaşkın bakışlar atmakla meşğuldüler.
Ortya çıkan yarayı görmesiyle Jimin bir kez daha çığlık atıp, ağlamasının şiddetini arttırmıştı. Bacağındaki yaradan korkmuştu. Jungkook, Jimin'in ellerini tek elinle toplayıp, korkuyla yarasına bakan bedeni yüzünü göğsüne bastırmıştı. Diğer eliyle yumuşacık görünen saçları okaşayarak bir yaraya bir göğsünde yatan bedene bakıyordu. Seokjin ayaklanıp önceden topladığı bitkilerin yanına koşmuş, işine yarayabilecekleri bir kabın içine atıp ezmeye başlamıştı.
Jimin kaçmaya çalışırken hala içinde yanan odunların bulunduğu toprak çömleği devirmiş, baldırını ciddi bir şekilde yakmıştı. Hazırladığı ilaçla yerde hala ağlayan bedenin yanına çöküp ezdiği bitkilerle yaranın üzerini kaplamaya başlamıştı. Jimin yarasına yapılan temasla sızlanıp başını daha çok Jungkook'un göğsüne bastırıp, elleriyle ellerini sıkı sıkı tutan bedene tutunmuştu.
Namjoon çadırda etrafı inceleyip yarayı sarabilecekleri temiz bir bez parçası aramaya koyumuş, Taehyung ise ağlayan Jimin'e destek olmak için yanına çöküp omzunu dostça dayanması için sıkışmıştı. Namjoon bulduğu kıyafet parçasını yırtarak kullanabilecekleri bir beze dönüştürüp Seokjin'in yarayı sarmasına yardım etmeye başlamıştı. Yarayı sarma işi bittikten sonra herkes biraz geri çekilip çürümüş Böğürtlen gibi kokan feremon salgılayan bedenin rahatlaması için alan oluşturmuşlardı.
Jungkook tutuğu elleri bırakıp Jimin'in sırtını yumuşak hareketlerle okşamaya ve onu rahatlatmaya çalışmakla meşguldü. Ellerinin özgürlüğünü geri alan Jimin kollarını Jungkook'un beline sarıp başını sıcak göğse biraz daha bastırmıştı. Jungkook beline sarılan ellerle anlık kasılıp şaşırsada umursamamış Jimin'in kendisine sarılmasına izin vermişti.
Ağlamaları iç çekişlere dönen Jimin ürkekçe başını sıcak göğüsden kaldırıp onu izleyen bedenlerde gözlerini gezdirdi. Jungkook dikkatli bir şekilde tutuşunu gevşeten bedeni kucağına alıp, çokda uzakta olmayan yatağa taşıdı. Jimin başını eğip, dünyanın en ilginç şeyiymiş gibi parmaklarını incelemeye başlamıştı. Utanıyor ve korkmuş hissediyordu. Ne yapması gerektiğini şaşırmış, ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Az önce olanlar aklına geldiğinde dolmaya başlayan gözleri görünüşünü bulanıklaştırıyordu. Min sung'a deli gibi ihtiyacı vardı. Artık onun da olmayışı sıcak çömleğin sağ baldırını yakyığı gibi kalbini yakmaya başlamıştı. Tekrar hıçkırıklara boğuldu Jimin. Küçük omuzları sarsılarak ağlıyor, tek yapabildiği buymuş gibi terar tekrar hıçkırıyordu.
Daha fazla dayanamayan Taehyung, temkinli bir şekilde Jimin'e yaklaşıp onu kolları arasına aldı. Eli saçlarına gidip yavaşca bir anne şevkati gibi okşamaya koyulmuş, ağlayan bedenin kulağına eğilip, her şeyin 'geçtiğini' yumuşak bir tonda fısıldıyordu. "Sakin ol. Ağlama lütfen." Jimin aldığı yumuşak çilek kokusuyla biraz olsun rahatlayabilmişti. Çilek kokusu ona Min sung'un güven veren kokusu gibi gelmiş, kalbi biraz rahatlamıştı. Biraz daha Jimin'e sarılran Taehyung, ayrılıp giydiği kazağın koluyla Jimin'in gözyaşlarını silmişti. Kocaman kare gülümsemelerinden sunup, güven kokan çilek kokusunu daha net almasını sağlamıştı.
"Daha iyi misin?" Jimin başını sallamakla yetindi sadece. " Ah... Çok tatlısın minik omega." Taehyung birazcık daha yanına sokulup, ağlamaktan kızaran yanakları iyice kuruladı. Ani hareketle ürken Jimin yerinden korkuyla sıçramıştı. " Korkma minik omega. Sadece yanaklarını kurulayacağım." Kare gülümsemesiyle güven aşılamaya devam ediyordu.
"Jimin..." duyduğu kırılmış ve kısık sesle durup kafasını sesin geldiği bedene çevirdi. "Ha?" İlk kez duyduğu sesle afallayan Taehyung ve diğerleri bakışlarını Jimin'in yüzüne odaklamışlardı. Kimse onun konuşmasını beklemediği için şaşırmış sadece devamı getirmesini bekliyordu. "Jimin... a-adım. Adım Jimin."
Jungkook içinden istemsiz bir şekilde tekrar etti 'Jimin...' kalbi huzura kavuşmuşluğuyla bedeni gevşemişti. Bir kelimenin bedenine yaptıkları, kendini şaşırtmıştı. Kurdu affallamış hissediyordu. "Ah... Benim de adım Taehyung Jimin. Tanıştığınma memnun oldum." Kocaman gülümseyip Jimin'in ellerini sıkıca sarmıştı. Çadırda kısa bir sessizlik olmuş, gözler Jimin'in hareketlerini tartmaya başlamıştı. Yaydığı feromonlar biraz tatlılaşmış herkes biraz olsun rahatlayan bedene parlak bakışlar sunuyordu. Daha fazla bakışlara maruz kalmaktan kaçmak isteyen Jimin, yatağa iyice girip Taehyung'un yardımıyla kalın kürkü üzerine örtmüştü. Seokjin, Namjoon ve Jungkook'a bakarak çadırın dışını başıyla işaret etmişti.
Seokjin önden hemen arkasından Jungkook ve Namjoon çadırdan çıkmış biraz sesiz bir şekilde çadırdan uzaklaşmıştı. Uygun bir yere geldiklerinde Seokjin ikiliyi durdurup yıkılan ağacın kütüğüne oturmuştu. Yanına Namjoon oturmuş, Junkook ise ayakta kalmayı tercih etmişti. "Ne oldu Seokjin, niye buraya geldik?" Namjoon'un meraklı sesi etrafı doldurmuştu. Seokjin gözlerini önce Jungkook'la sonra Namjoonla kesiştirmiş derin bir nefes alarak dukalarını aralamıştı. "Jimin'in tilki mührü yok çocuklar. O bir tilki değil."
Junkook'un şaşkın nidaları arasında sadece "Nasıl yani?" Diye sorabilmişti. Namjoon lafa atılıp " O zaman kurt mu? Nasıl olur? Bir tilki sürü neden bir kurt büyütsün ki?" Kafası karışan ikili büyüttüğü gözlerle Seokjin'in dediklerini tartıyorlardı. " Hayır o bir kurt da değil Namjoon. O...o bir melez." Şaşkın bakıslar ve mümkün olabildiğince büyüyen gözler, birbiriyle kesişmekten başka bir şey yapamıyordu. " Nasıl olur? Melezlerin dünyaya gelip yaşaması imakansız değil miydi?" Namjoon şaşkın sesiyle bakışmayı kesmişti. "Bilmiyorum Namjoon. Ama tek bildiğim şey onun -Jimin'in- bir melez olarak dünyaya geldiği." Şaşkın bakışlar düşünceli bakışlara yerini bırakırken, herkes bunun nasıl mümkün olduğunu düşünmek adına sesiz kalmayı seçmişti. Jimin dünyada bir eşi dahi bulunmayacak bir canlıydı. O bir melezdi.~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Okuyan herkese teşekkürler.
Sorularınızı buraya bırakabilirsiniz....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Ay Dönençesi~
FantasíaMinik kar tanesi tenine temas ettiğinde, kaderindeki aşkın heyecanı kalbini hiç atmadığı kadar attırmak için Kambarin'in melez tilkisini arıyordu oraman ruhları.... (Jikook)