Ormandaki tuhaf olayın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen çadırdan çıkmaya cesaret edemiyordu Jimin. O anı her düşündüğünde sıkışan kalbi hiç iyi şeyler fısıldamıyordu. Tedirgin ve savunmasız hissetmekten kendini alamıyordu. Bu hisler onu öldürmezdi belki ama kesinlikle mutluluğunu elinden aldığını söyleyebilirdi.
Dışarıda ise tam bir curcuna hakimdi.Hâlâ aralıksız yağan kar,sürüyü tedirgin ediyordu. Yiyecek azlamış, av hayvanları 18 yıl sonra yağan kara hazırlıklı olmadıkları için sayıları yok denecek kadardı. Sürünün alfaları çoğu zaman eli boş dönmekten başka bir şey yapamaz olmuşlardı. Onun yerine tilki olmanın getirdiği avantajları kullanıp balık yakalamak veya yemişler ile beslenmek zorundalardı ve bu da sağlık açısından bir alfa için kabul göremez yiyeceklerdi.Kambarin kötü durumdaydı ve kar asla durmayacağını belirtmek için güneşin önünü kapatmaya devam ediyordu.
Sürüler tedirgindi. Kara bile beyaz lanet diyecek kadar tedirgin. Güçlü sürüler güçsüz gördükleri sürülere saldırmaya başlamıştı bile. Böyle bir anda hala ormandaki olay saçma gelse bile tek derdi buymuş gibi düşüncelere dalmaktan kendini alıkoyamıyordu. O kadar dalmıştı ki Min sung'un hâlâ çadıra gelmediğini bile fark etmemişti.
Duyduğu hışırtılar ve telaşlı seslerle uzandığı yatağında hızlıca doğruldu Jimin. Yatağın yanı başında giyilmeye hazır bekleyen ayakkabılarını giydiği gibi çadırın dışına adımladı. Hava çoktan kararmış olmasına rağmen sürü adeta ışık topu gibi parlıyordu. Telaşla koşan omegalar ve çocuklar, yanan bir kaç çadır, Ne oluyordu? Her ne oluyorduysa iyi şeyler olmadığı kesindi. Min sung... O neredeydi? Teleşa kapıldığını hissetti Jimin. Omurgasından aşşağıya doğru kayan ürperti elle tutulur cinstendi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Koşan bedenlerden birinin sertçe omzuna çarpmasıyla girdiği transtan en kötü şekilde uyandırılmıştı. Savrulan bedenini dengede tutmayı başarıp, çadırına koştu. Ev... İnsanı güvende tutardı değil mi? Karanlık çadırın içinde önünü bile göremeden yürümeye devam etti. Amacı neydi bilmiyordu. Sadece onu güvende tutmaya yarayacak bir dala ihtiyacı vardı ve o dalın yatağının altı olması umrunda bile değildi.
Duyduğu seslerin şiddeti artmış, araya vahşi hırlamalar da dahil olmuştu. Tek yapabildiği her ses duyduğunda gözlerini sıkıca kapatıp avuçlarını kulaklarına bastırmak oluyordu. Min sung telaşla çadıra girmiş korumaya söz verdiği küçük yavruyu arıyordu gözleri. Onu yatağın altında bulması ise tam bir şanstı. Gördügü bedeni kendine çekip hızla sarıldı. Aradığı güven duygusunu bulan Jimin sıcak kollara iyice sığındı.
"Jimin... Bana bak. " Elini yavrunun saçlarına daldırıp, okşarken fısılda dı Min sung. "Dışarıda hiç iyi şeyler olmuyor Jimin." Elini ağlayan omeganın saçlarından çekip ıslanan yanaklarını silmeye yönlendirdi. "Gitmeliyiz." Durdu. Sadece durdu. Yavaşça kafasını sallayıp ayağa kaltı Jimin. Min sung'la olmaya devam edecekse onunla giderdi. Kambarin'in ormanı, çok sevdiği sürü bile umrunda olmazdı. Ona Min sung yeterdi.
Min sung elini kavradığı Jimin'i hızla çadırdan çıkarmış sürünün çıkışına doğru yönlendirmişti. Arkasına bakamamıştı bile Jimin. Sesler, etrafa yayılmış kan ve yanık kokusu. Bildiği tek bir şey vardı, o da kesinlikle arkasında koca bir yıkımın olduğuydu. Anlamamak aptallık olurdu oysaki. Aptal olmayı dilemekten başka bir elinden gelen yoktu.
Açlık, son bir kaç aydır tehtid edilen sürünün kurtlar tarafından yağmalanmasına sebep olmuştu. Ayağının takılmasıyla yere kapaklanması aynı anda oldu. Bedeninin altında kayıp giden karın soğukluğuyla bir kez daha ürperdi Jimin.
"İyi misin Jimin, yaralandın mı?" Min sung telaşla düstüğü yerden kalkıp Jimin'in yanına gelmiş, elleriyle olası bir yaranın yerini yokluyordu. "Ben.. ben bilmiyorum." Min sung'un gözlerine bakarak fısıldadı Jimin. Yavaşça doğrulmaya çalıştı.
Dengesini kuramadan yere sertçe itelenmesiyle düşmesi çok uzun sürmedi. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kaburgalarına saplanan ağrıyla kısıkça inlemek zorunda kaldı. Elinle bedenini sarmış, gelecek darbelere karşı kendince önlem almıştı.
"Nereye böyle güzel omega?" Kulaklarını koparmak istermiçesine tiksinmişti sesten. Bayık gözlerle ona gelen kurda baktı. Zorlayarak başını çevirdiğinde Min sung'un yerde yatan bedenini görmesi her şeyi unutmasına yetmişti. Sürünerek bile olsa Min sung'un yanına gitmek için hareketlendi. "Ah minik omega, hiç yakışıyormu sana yerde sürünmek?" Umursamadı Jimin. Min sung, tek derdi oydu. saçlarının kuvetlice asılınmasıyla orantılı kuvettli bir çığlık kaçtı ağzından. "Sana dedim omega. Beni küçümsüyor musun?" Kulağının yanındaki sesin iğrençliği midesini bulandırmaya yetmişti. "İteat etmeyi bilmiyor musun yoksa omega?" Dalga geçercesine saçlarını bir kez daha kendine çekip hızlıca geri bırakılmasıyla tekrar yere kapaklandı. Yüzü soğuk karla temas ediyor, boğazı ve kaburgaları deli gibi ağrıyordu. Min sung'a doğru sürünmeye devam etti.
Ulaştığı bedenin omzuna minikçe dokundu Jimin. 'Hayır,hayır, hayır.' Kafasının içindeki tek ses buydu. Min sung'un bedeni küçük dokunuşla iyice gözler önüne serilmişti. Kan. Beyaz zeminin üzerine yayılmış kan. Bir kez daha dokundu Jimin. Elleri arasına aldığı yüzün önüne gelen saçları iteledi hemen. Bir tepki bekliyordu. Yüzünden boynuna ona hayat bahşeden damarın üzerine doğru ilerleyen pençe izlerini görmesiyle ellerini geri çekti. Kan hızla beyaz zemini kırmızıya boyamaya ve karları aıcaklığıyla eritmeye devam ediyordu.
Dolu gözlerinden bir bir düşen damlalar Min sung'un soğuktan morarmış yüzüne orada da yere düşüyordu. "Seni sürtük! Sana az önce bir şey sordum değil mi?" Omzundan sertçe çekilip ayağa kaldırılmıştı bedeni. Ne yapması gerketiğini, nasıl bir durumda olduğunu bilmiyordu. Yüzüne yediği sert darbeler canını yakmıyordu. Son yediği darbeyle çöp gibi yere atılmış, vakit bile gecmeden kaburgalarına sert tekmeler atılmaya başlanmıştı.
Ne kadar zaman aldı bilinmez. Öldüğüne emin olunana kadar dövülen bedeni oracıkta bırakılmıştı. Sürünün çadırları yanarken, alevler arasında kapanmak üzere olan gözleriyle etrafa son kez baktı. Yerde yatan Min sung'un bedenin de takılı kaldı. "Sözünü tutamadın Min sung... Seni asla affetmeyeceğim." Son gücünle fısıldadı Jimin. Gözlerini karanlığa kapattı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Ay Dönençesi~
FantasyMinik kar tanesi tenine temas ettiğinde, kaderindeki aşkın heyecanı kalbini hiç atmadığı kadar attırmak için Kambarin'in melez tilkisini arıyordu oraman ruhları.... (Jikook)