• billie eilish - tv •
tanrısal bakış açısı;
jeongguk korkuyordu.
belki de hayatında ilk defa bu kadar korktuğunu hissediyordu hatta.
gelen kapı sesinin ardından o kadar hızlı bir şekilde kapıya koşmuştu ki, kendisi bile farkedememişti.
kapıyı araladı, lalisa diye bağırarak etrafına bakınmaya başladı ama gelen tek ses gece kuşlarının sesinden başka bir şey değildi.
onu kaybetme düşüncesi jeongguk'u resmen yıkmıştı, endişeliydi ve göz pınarlarına yaşlar dolmaya başlamıştı bile.
"lalisa.." diye güçsüz bir mırıltı çıktı dudaklarından, dizlerinin üzerinde çamurlu yere doğru düştü. arkasında beliren topluluk öylece ona bakıyordu.
lalisa'nın yaşadığı bütün duyguları hissedebiliyordu. küçüğü, korkuyordu.
sonra kaybedecek zamanının olmadığını farketti, lalisa korkarken o böyle çaresizce oturamazdı. bir şeyler yapmalıydı.
hemen ayağa kalktı, çamurlu dizlerini umursamadan anne ve babasına doğru yürümeye başladı, ışıklar geri gelmişti.
"lalisa yok, biri onu kaçırdı. ellerimin arasındaydı... onu sıkıca sarmalamam gerekiyordu..." pişmanlıkla dolu ağlamaklı suratıyla baktı ailesine.
herkes endişeli suratlarla onu dinlerken bütün davetlileri göndermeleri gerektiklerini farkettiler.
•
yaklaşık bir saat boyunca davetlileri uğurladıktan sonra -tabii buna ne kadar uğurlama denilebilirse- büyük salonda ki yemek masasına toplandılar.
herkes perişan görünüyordu, özellikle lalisa'nın ailesi ve jeongguk.
"lalisa'ya ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz bile yok. nerede, ne hâlde. onu nasıl kurtaracağımızı da bilmiyoruz hâliyle. beklemekten başka bir şansımız yok gibi görünüyor." kral jeon ağırbaşlı olmaya çalışarak birkaç cümle sarfetti, önünde ki üzgün suratlara bakarak.
tabii cümlesi biter bitmez jeongguk'un sinir krizi geçirmesi kaçınılmaz olmuştu. kıpkırmızı olmuş suratı, çamurlu takım elbisesi ve titreyen elleriyle ayağa dikildiği gibi çığlık atarak etrafı dağıtmaya başladı.
"n-ne demek beklemekten başka ç-çaremiz yok!?" her kelimesinde hıçkırıyor, onu tutmaya çalışan yoongi'yi ittiriyordu.
uzunca bir süre bunu yapmaya devam etti. nefes nefese kalıp ağlamaya başlayana kadar.
çaresizce yerde oturmuş neredeyse bağırarak ağlıyordu. bu iç acıtan görüntüsüne ablası dayanamayarak kalkıp sarıldı. sakinleşene kadar öylece durdular.
kral jeon ise, ağlama isteğini durdurarak kırmızı gözleri ve düz ifadesiyle izliyordu onları. aslında kendini salsa çoktan ağlamış olurdu fakat o bir kraldı. böyle bir ortamda en çok onun sakin kalması gerekiyordu.
jeongguk sakinleşmiş ifadesiyle babasına baktı, hâlâ sakince oturduğunu görünce bakışları kinle büründü ve sinirine ters oranla sakince kalktı ayağa.
"sen, hayatımda gördüğüm en bencil insansın. hâlâ öylece oturuyorsun." hayal kırıklığıyla baktı babasına.
annesini uyarır bir tonda konuştu. "jeongguk, yerini bil."
"bilmiyorum ben yerimi falan. karımın nerede olduğunu bilmiyorum, ne hâlde bilmiyorum, hâlâ daha bana üslup dersi veriyorsunuz. sizin bana ne yararınız dokunmuş ki saygılı konuşayım? keşke sizin gibi anne babalara sahip olmasaydım."
kolunda ki jennie'nin tutuşundan kurtulup çıkışa doğru yürümeye başladı. arkasında ki bağırtıları görmezden gelerek.
babasının yıkılmaz görünüşü parçalanarak gözünden usulca bir yaş düştü. kimsenin görmemesi için hemen elinin tersiyle sildi hemen gözlerini.
•
"lalisa!"
zaman dilimini unuttuğu bir andaydı jeongguk. üzerinde ne bir palto, ne bir hırka vardı. dengesini kaybedip düşmekten artık rengi kahverengi olan gömleği ve pantolonundan başka bir şey yoktu üzerinde.
öylece etrafa bağırıyor, yorgunluktan yarı kapalı gözleriyle yürümeye çalışıyordu fakat üç adımından birinde düşüyor, ikisinde sendeliyordu.
yorgundu, ama lalisa için değerdi.
öylece oturmaktansa bir iz bulma umuduyla aramak daha mantıklı geliyordu ona.
etrafı ağaçlarla çevriliydi. kaç saattir yürüdüğünden haberi bile yoktu fakat bir saate güneş doğmaya başlayacaktı.
"neredesin birtanem..." ağlamaktan kurumuş gözleriyle baktı etrafa ve omuzları yenilgiyle çöktü. ümidini yitirmek istemiyordu ama hâlâ daha bir şey bulamamış olması içinde ki endişe yeterli değilmiş gibi körüklüyordu.
uykuyla uyanıklık arasında giden gözleri, önünde ki taşı görmesine engel oldu. ayağı takılıp öne doğru düşmesi de kaçınılmaz olmuştu.
sertçe yüzüstü yere kapaklandı. alnına denk gelen taş alnı yarılarak zaten yorgun olan bilincinin kapanmasına sebep oldu.
gözleri kapanmadan önce hayal meyal geniş omuzlu, uzun boylu bir adamın ona doğru yürüdüğünü görmüştü.
✦
merhaba!!⭐
nasılsınız?
bölüm kısa oldu biraz ama geçiş bölümü gibi düşünebiliriz bence🥺
nasıl buldunuz bölümü??
öpüyorum hepinizi💌💋⭐
liskook ile kalın.
↬jamais
ŞİMDİ OKUDUĞUN
autumn rains ➳ liskook
Fanfictiondik başlı vita lisa ve fazla sinirli delta jeongguk. liskook, omegaverse. jamaisreary, 160822.