Hayat ısrarla onu karşıma çıkarıyorsa vardı bir bildiği...
Prenses kabarık güneş sarısı elbisesinin kuyruğundan tutarak bindi bembeyaz kabak at arabasına... Seçeceği en güzel papatyaları düşleyerek kendini rüzgâra kaptırdı. Uzun dalgalı saçlarına yerleştirdiği papatya tacında gezdi elleri. Gülümsedi... Penceresinden bakacağı o güzel papatyaları düşledi tekrar. Bahçesinde sarı papatyalar, beyaz papatyalar, kızıl papatyalar büyütecekti. Küçük bir oturma yeri olsun istiyordu. Rüzgârda hareketlenen güneşten beslenen çiçeklerini seyretmek için. İçinde kelebekler uçuşuyordu adeta. Kıpır kıpır ediyordu yüreği. Babasına sonsuz teşekkürlerini sunarken içinden çiçekçinin önünde durdular. Bahçıvan prensesin inmesine yardım etti.
Bahçıvan çok şirin, tonton bir amcaydı. Çok severdi prenses bahçıvanlarını. Birlikte girdiler çiçekçi dükkânına. Prensesin ağzı açık kalmıştı. Bu çiçekler çok çok güzeldi. Hangisini seçecekti o da bilemiyordu. Çiçek bahçesinde güneş gibi parlıyordu prenses. Menekşelere, sümbüllere, orkidelere, lavantalara, kaktüslere tüm çiçekleri sevdi. Hepsinin güzelliklerine baktı. Ta ki gözleri papatyaları görene kadar.
Elbisesini kavrayıp papatyalara doğru gitti. Beyaz yaprakları papatyalara dokundu önce, sonra kızıl papatyalar dikkatini çekti. Bir papatya aldı eline. Kızıl papatya! Sonra gülleri gördü. Kıpkırmızı gülleri.
''Bahçıvan amca, bu beyaz papatyaları alalım; İri büyük yapraklı olanları. Sonra kızıl papatyaları da. Bir de gülleri alalım. Beyazıyla, kırmızısıyla bir de aşkla olsunlar papatyalar.''
''Aa! Bir de toprakları çok iyi olmalı. Buradan toprakta alsak mı bahçıvan amca?''
''Siz nasıl uygun görürseniz prensesim.''
Çiçekçiye toprak almak istediğini söyleyecekken karşısında gördüğü adama baktı prenses. Karşısında bir prens vardı. Uzun boylu, geniş omuzlu, yakışıklı mı yakışıklı bir prens. Biraz utanarak gözlerini kaçırdı güzeller güzeli prenses. Çiçekçiye dönüp biraz da toprak almak istediğini söyledi. Çiçekçi prensese istediklerini hazırlarken prens gözlerini prensesten alamıyordu.
Çiçekçi prense ne almak istediğini sordu. Prens Papatya alacağım dedi. Bunu duyan prenses kucağındaki papatyalara baktı. Gülümsedi. Prenses birden dengesini kaybedince düşecek gibi olmuş. O sırada prens tutuvermiş prensesi. Prensesin elindeki bir papatya düşmüş yere prensin elindeki toprak dökülürken. İkisi de eğilmiş yere. Güzelleri güzeli prenses avucuna almış yere düşen toprağı. Prens gözlerini güzelden alamadan almış papatyayı yerden.
Onlar susuyordu gözleri konuşuyordu birbirlerine.
***
Bir 17 Eylül Meselesi
Büyük gün bugündü. Bu akşam yola çıkıyoruz. Sabaha Samsun'da olacağız. Ben kendim giderim diye söyledim ama bizimkiler hem evi görmek hem de beni bırakmak istediler. Ben de kıramadım onları. Hem otobüste gitmekten iyidir arabada gitmek. Eşyalarımı rahat rahat götürürüm. Hazırlıklarımı yapmıştım. Bir valiz kışlık bir valiz yazlık kıyafetlerimi hazırladım. Küçük valize de ayakkabılarımı, takılarımı koymuştum. Annem bir şeylerimi unutmamı üstüne basa basa söylüyordu. Anne olmak böyle bir şey herhalde.
O günden sonra Toprak ile konuşmamış, Neva ile de bu konu hakkında hiç konuşmamıştık. O gün öylece kapanmıştı o konu. Belki de böylesi daha hayırlıydı. Kim bilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Papatya Masalı
RomancePapatya Aysal, Toprak'ın kızıl papatyası Toprak Akal, Papatya'nın yaşam kaynağı. Papatya köklerini toprağa sıkıca sardı, tutundu. Toprak papatyanın köklerine sımsıkı sarıldı. Sevgiyle besledi. Aşkla büyüttü. Büyüttüğü papatya bembeyaz yapraklarıyla...