seni bekleyeceğim

1.1K 118 45
                                    

dikkat! bu bolum azıcık huzuncludur!

cok duygusal sarkılar dinleyerek yazdım. mahvetti beni bu sarkılar. bolume de yansimis bulundu bi kere napayım arkadaslar

❆ * ❆

Jeongguk çok az şeyden korkardı. Belki de mesleğinden dolayı böyleydi. Her şeye göğüs gerebilecek kadar güçlüydü. Korku bir an için aklından bile geçmeyecek kadar soğukkanlıydı.

Ya da öyle olduğunu sanıyordu.

Tam şu anda hiç aşina olmadığı o korku damarlarından akıp giderken bir an olsun soğukkanlı kalamıyordu. Kafede arkadaşlarıyla otururken fikrinden vazgeçmemek için aceleyle Jimin'e bir mesaj atmıştı. Daha doğrusu az biraz konuşmadan anlayan Seokjin yazmıştı mesajı. Jeongguk'a kalsa arayıp 'buraya gel, işimiz var.' derdi. Hiç uğraşamazdı. Tamam, Jimin'den birazcık hoşlanıyordu ama o şeytanımsı varlığa pek iyimser yaklaşası gelmiyordu yani kesinlikle utandığından falan değildi. Çocuk resmen bir haftada tüm dengesini altüst etmiş bir de üstüne herkesin arasını bozmuştu. Ona karşı iyi yaklaşacak hali yoktu ya!

Her neyse işte. Yine buradalardı. Lanet olsundu ki o bok restorana tekrar gelmişlerdi, ne hikmetse bir de geçen oturdukları masa boştu ve garson oraya yönlendirmişti. Jeongguk artık bu restorandan da o lanet masadan da nefret eder hale gelmişti. İnsan cansız bir şeye kin besler miydi ya? Jeongguk besliyordu işte. Önündeki tabağı, çatalı yanan mumları bir çırpıda camdan aşağıya atmak istiyordu.

''Artık konuya girebilir miyiz?'' Jimin sıkıntıyla nefes aldı. Şerefsiz hem Jimin'i ayağına çağırıyordu hem de sanki hiç görmemiş gibi tabak, çatal inceliyordu. Aşık olmasa kafasına bu masayı geçirirdi de işte sevdalanmıştı bir kere.

Jeongguk bakışlarını sonunda nefret kustuğu masadan kaldırdı ve Jimin'e çevirdi. Ne konuşacaktı ki şimdi? Çağırmışlardı her şeyi ayarlamışlardı ama aklında tek bir cümle yoktu. Hatta cümleyi geç ağzını açsa tek bir harf çıkaramayacak kadar gergin ve korku doluydu. Evet, korku doluydu. Başta söylediği gibi, Jeongguk çok az şeyden korkardı. Mesela Jimin gibi şeyden.

''Jeongguk yemin ediyorum bu masayı kaldırır kafana geçiririm.'' Jimin öfkeyle konuştu. Sabrının sınırlarındaydı.

Jeongguk belini hafif dikleştirdi. Ellerini masaya kaldırıp birleştirdi ve çenesini yasladı. Umarım bu söyleyeceği şeyden sonra Jimin ağzına sıçmazdı. Sevimli olduğunu düşündüğü bir gülümsemeyi dudaklarına oturttu. Jimin iğrenerek tek kaşını kaldırdı. 'ne yapıyorsun, kocaman adamsın bu ne ya?' dememek için zor duruyordu. Ne oluyordu bu aşağılık masada be?

''Ya diyeceğim şey çok önemli değil bu arada he,'' Jeongguk sırıttı. ''Evlenelim mi? Nasıl fikir?''

Jimin saniyeler önce öfkesini yatıştırsın diye içtiği şarabı dışarı püskürttü. Jeongguk'un dün mağazadan aldığı yeni beyaz gömlek tekrar şarap lekesiyle kaplanmıştı. Jeongguk ağlamak üzereydi. Yavaşça nefeslendi, sakinleşemeyeceğini anlayınca hiddetle, ''amına koyayım Jimin. Ağzına sıçayım senin bir kere de şu beyaz gömleğimi şarap lekesi yapma be hay götüne koyayım,'' diye küfürlerini sıraladı.

Jeongguk'un akla hayale sığmayacak küfürleri son bulunca Jimin kendine geldi. Ne demişti lan bu?

''Pardon?'' diye sordu Jimin. ''Az önce ne dedin sen?''

Jeongguk gömleğini temizlemek için masadaki peçetelerin hepsini aldı. ''Ebenin amını dedim.''

Jimin aldığı cevaba öfkelenip Jeongguk'un üzerini silmeye çalıştığı peçetelere uzandı ve elinden çekti. Jeongguk, ''ne yapıyorsun ya?'' diye sordu. Ulan kurudu mu geçmiyordu bu lanet olası leke. Tecrübe etmişti işte. Hazır ıslakken tükürükle suyla falan hallederdi ne boka peçetelerini alıyordu ki?

change one's condition | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin