5: Öfke

1.2K 179 106
                                    

Daha 1k olmadan sizden çok güzel yorumlar aldım aşırı mutluyum bu hissi özlemişim teşekkürler 🥲 Keyifli okumalar ♡

"Son dakika...A partisi milletvekilinin yolsuzluk iddiaları meclisin gündemine oturdu... "

Saçımdaki tokayı sıkılaştırıp televizyondaki habere baktım. Ülkede iyiye giden hiçbir şey yokken artık tüm bu usulsüzlüklere şaşırmıyordum. Ülkenin kaderi değişir belki diye verdiğim oylar olmasa neredeyse apolitik olacağım bir noktadaydım. Ne yazık ki götü pembe bir amerikalı da değildim. Oy vermek zorundaydım. Kim bilir belki çok yaşamazdım lakin yaşayanlar biraz olsun rahat ederdi.

Yüzümü ekşiterek televizyonu kapattım. Telefonumu cebime atarken kapıya doğru yürüdüm. Botlarımı ayağıma geçirip doğrulduğumda gözüme hemen yanımda asılı olan gömlek çarpmıştı. Haki yeşil gömleği dün öylece asmıştım. Şimdi de bu gömlekle ne yapacağımı bilmiyordum. Asılı durması sinirimi bozuyordu. Giyeyim desem buram buram kokan ferah parfümü buradan bile alıyordum. Bende irite duran bu kokuyu üstümde taşımak istemiyordum. Güzel koktuğu için istemsizce soluduğumda da garip hissediyordum. En iyisi sobayı yaktığım bir vakitte bu gömlekten kurtulmaktı. Zaten sahibiyle de bir daha karşılaşacağımı sanmıyordum. Yani öyle umuyordum...

Onu hatırlayınca bir anlığına midem kasılmıştı. Yüzünü az çok hatırlayabiliyordum. Ne gariptir ki adını hatırlamadığım adamın gözlerini bir saniye olsun unutmamıştım. Siyah hareleri ara ara anımsadığımda tüylerim ürperiyordu. Bana kalırsa tüm duygularını gözlerinde yaşayan insanlar en korkuncuydu. Konuşmadan konuşur, hakaret etmeden edebilirlerdi. Acıdığını,seni hor gördüğünü, tepeden baktığını tek bir bakışıyla anlatırlardı. Ürkünç olan tüm bunları tek bir gözde yaşamalarıydı. Aynı kişi, birden farklı karaktere sahip gibi hissettirirdi. Çalan telefonumla birlikte gözlerimi gömlekten ayırdım, düşüncelerime ara verdim. Çağrıyı cevaplarken ekrana bakmamıştım.

"Bugünün teslimatcısı siz misiniz? " diyen kalın sesli adamı tanımıyordum. Haftalık işe girdiğim teslimat şirketine bağlı bir restorant olabilirdi.

"Evet." dediğimde karşı taraftan hızlıca dönüt gelmişti:

"Yüklü bir miktar teslimat var. Biraz acil."

"Konum gönderin. Kısa sürede gelmeye çalışırım." diyip onay aldıktan sonra telefonu kapattım. Evden dışarı çıktığımda havanın kapalı olduğunu görmüştüm. Son zamanlarda hiç güneş açmıyordu. Kışa girerken ki bu kasvetli havayı seviyordum. Sanırım ruh halime uyduğu içindi. Keskin rüzgar yüzüme değerken mahallenin ortasına doğru yaklaştığımda, bir grup çocuğun oyun oynadığını görmüş ve başımı yere eğerek onlara bakmaktan kaçınmıştım. Şayet seslerini duymamak mümkün olsaydı ona da yapardım.

Kısa sürede teslimat şirketinin ilçe şubesine ulaşıp üstüme şirketin yeleğini geçirdim. Motora bindiğim gibi navigasyonu açıp, yola çıktım. Neredeyse bildiğim yolu ara sokaklara girerek kısaltmıştım. Normalde geç kalacağımı bilsem de özensiz ve rahat davranırdım. Yediğim azar da umrumda olmazdı lakin son günlerde saatli bomba gibi hissediyordum. Biri bana çatsa susabileceğimi sanmıyordum. On beş dakika gibi bir sürede restoranun önünde durmuştum. Kaskımı çıkarmadan içeriye girdim. Beni gören mekan sahibi telaşlı bir şekilde elamanına seslendi:

"Osman paketleri taşımaya yardım et! "

İçeriden çıkan çocuğa baktım. İki dolu poşeti tezgaha koydu. Ardında iki tane daha getirdiğinde kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bir ordu bunlarda doyardı.

Dünyadan Atlas'a | GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin