Bölüm 17

50 9 0
                                    

Benim için çok önemli olan, maddi değerini bir tarafa bıraktığım, fakat manevi değeri altında her zaman ezildiğim hediyemi, kullanmadığım bulaşık makinesinin içinden çıkartıp, çantamın en alt köşesine yerleştirdim. Arta kalan kısımları da eşyalarım için kullandım.

Anne ve babamın, bir veya iki gün izinli olduğu ve onlar çalıştığı için her zaman buruk yaşadığım bayramlardan birisi daha gelmişti. Bayram tatili için Alanya'ya gidiyordum.

Genelde ailem izinli olduğu gün tatili Alanya'da hep birlikte geçirir, geri kalan günlerde de köydeki akrabalarımın yanına giderdim ve yine öyle olacaktı. Biliyordum; köye gittiğimde kesin yaylaya da çıkacaktım. Çünkü hep öyle olmuştur ve bu kez hediyemin de yanımda olmasını bu yüzden istedim.

Hakan ve Volkan iki gün önce Bursa'ya gitmişlerdi, bir gün önce de Eren'i Ankara'ya uğurlamıştım. Tabi yine en sona ben kaldım ama şikâyetçi değildim bu durumdan, aslında gitmek de istemiyordum. Burukluğumu biraz azaltan, Pınar'ın da tatil için memleketine gitmiş olmamasıydı. Bilmiyordum ama öyle umuyordum. Aynı zamanda, Hakan'ın kısacık bayram tatili için Damla'dan ayrı kalmasına, o ortamdan kopmasına seviniyordum. Enes'i ise bir hafta önce yollamıştım.

Alanya-Isparta arası otobüsle beş saat sürer, benim eve varmam da altı saati bulurdu. Otobüs akşamüzeri saat dörtte kalkardı Isparta'dan, saat dokuzda ise Alanya'ya ulaşırdı. Ben direkt eve gitmek yerine önce çalıştığım eski iş yerime uğrar, arkadaşlarımı görürdüm. Çünkü bir daha uğrama fırsatım olmazdı. Genelde sürpriz yapardım aileme, geleceğimi haber vermezdim. Annem, haberi olduğu zaman işten gelir o yorgunluğun üzerine bir de saatlerini mutfakta harcar diye kıyamazdım ona. İş yerine uğradığım zaman hem arkadaşlarımı görür hem de yemeğimi yer eve öyle giderdim.

İki ay olmuştu ve ben herkesi çok özlemiştim. Ailemi, iş arkadaşlarımı, okuldan arkadaşlarımı; hepsini...

İş yerine vardığımda, utanıp sıkılmama aldırmadan, yine başköşeye oturttular beni. Bir zamanlar çalıştığım yerde şimdi ağabeylerim bana servis yapıyordu. Neyi sevdiğimi bilirler, bana sormadan onu yaptırırlardı. Yine öyle oldu.

Annem beni kapıda görünce, sanki beş yıldır birbirimizi görmüyormuşuz gibi sarıldık. Yusuf'u hiç büyümüyordu işte, onun için hâlâ çocuktu; yaptığı yaramazlığın cezasından koruduğu, yine bir yaramazlık peşinde koşarken sokaktan topladığı küçük Yusuf...

Sadece annem mi? Babam, kardeşim hepsi aynıydı benim için, zaten kız kardeşim Merve hepimizin kızıydı; benim, annemin ve babamın...

O gece annem haddinden fazla yorulmuş, iki saatin sonunda hasretliğin giderilmesiyle uyumaya gitmişti. Kardeşim bilgisayarın başındaydı. Anlayamadığım garip bir şeyler vardı. Babam erkenden uyumuştu, ya da ben öyle sanıyordum.

El ayak çekildikten sonra sigara içmek için balkona çıktım. Sigarayı yaktım. Kalenin ışıklarını izliyor, Pınar'ı düşünüyordum. Acaba neredeydi Pınar ve ne yapıyordu?

Biraz sonra, uyku tutmamış olmalı ki, babam geldi. Elimdeki sigarayı saklamaya çalıştım ama gördü. Biliyordu içtiğimi fakat yanında içmek istemiyordum.

Bizim evde saygı kavramı, öyle sigara veya saçla sakalla ölçülmezdi. Isparta'da keçisakalı bırakıp, Alanya'ya gelince kesmezdim. Yani saygı bambaşka bir şeydi. İşte bu yönünü çok seviyordum Gazipaşa'nın.

Her fikre itaat mi edilmeliydi? Edilmiyordu da. Önce araştırılmalı, ondan sonra karar verilmeliydi. Küçük bir ilçeydi ama toprağın içinde büyümekten ve yokluktan okumaya sevk olunmuştu herkes. Hiçbir şey yapamasa bile herkes en azından okuryazardı.

SİYAH BEYAZ ve GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin