Bölüm 3

158 26 1
                                    

Yaz sezonu bitmek üzereydi. Alanya turizmi için genç misafirler yavaş yavaş azalırken, yerine orta yaş ve üzeri turistler, tatillerini yapmak üzere boy göstermeye başlamıştı. Yaz aylarının çok sıcak olması, nemin de yüzde doksanların üzerine çıkması sebebiyle, yaşlı insanlar tatil için daha çok bu ayları tercih ederlerdi.

İlçede hayat bu şekilde devam ederken, bizim evimizde ayrı bir heyecan ve küçük çaplı bir hazırlık vardı.

Benim için bu aylarda başlayıp, liseden sonra aktif olarak devam eden iş hayatı, bir sene önce yine bu aylarda sona ermişti. Sekiz ay hazırlık döneminden sonra üniversite sınavı ve sınavla birlikte açılan yeni bir kapı; öğrencilik...

Evimizdeki heyecanı doruğa çıkaran, dört yıllık bir aradan sonra kazanılan üniversiteydi. Çünkü annem ve babam benim üniversiteye gidip okumamı çok istiyorlardı. Sınavın açıklanmasıyla birlikte sanki ben değil de onlar okumaya gidiyor gibi mutlu olmuşlardı. Yüzlerindeki mutluluğun bu derece fazla olacağını bilmiş olsaydım belki daha önce okumak için çabalardım. Ama birileri istediği için değil de kendim istediğim için, sınavı kazanmış olmak beni onlar kadar heyecanlandırmaya ve mutlu etmeye yetmişti. Biraz geç ama gerçek bir mutluluk...

İnsan şanslı mıdır? Yoksa kendi şansını kendisi mi yaratır? Bilmiyorum ama nedense ikincisi daha çok ikna edici geliyor. Çünkü çalışmak yeni fırsatlar doğuruyor, yeni fırsatları değerlendirebilmek de şanslı olduğum ya da kendi şansımı kendim yarattığım anlamına geliyordu. Isparta'da okuyacak oluşum bunun en güzel örneğiydi. Hem Alanya' ya yakındı hem de kalacak yer problemim yoktu. Ayrıca liseden sınıf arkadaşım ve en yakın dostlarımdan birisi olan Sıtkı'nın Isparta'da okumuş olması da benim için ayrı bir avantajdı.

Evimizi alıp taşındığımızda, apartmanda biz ve üst komşumuz olmak üzere yalnız iki daire doluydu. Musa amcalar bizden önce taşınmış, bizim taşınmamızla birlikte komşu olmuştuk. Daha ilk günlerde sıcak ilişkiler başlamış, aynı apartmanı paylaşmak, komşuluk ilişkilerini giderek kuvvetlendirmişti. Hatta haftanın iki veya üç günü, en az bir öğünde iki aile bir araya gelir, birlikte sofraya oturulurdu.

Musa amca çok konuşmayan, sert görünümlü bir insanken, eşi Nazife teyze cana yakın bir kadındı. Ama nazım ikisine de geçer, bir isteğim, bir sıkıntım olduğu zaman geri çevirmeden halletmeye çalışırlardı. Nitekim Isparta'da kalmak için evlerini istediğimde yaptıkları gibi...

Postaneden emekli olan Musa amca aslen Afyonluydu. Mesleğe, Afyon'un Dinar ilçesinde başlamış, sonra Isparta'da devam edip Alanya' da emekliliğe ayrılmıştı. Isparta'da bulundukları dönemde küçük bir arsa almışlar ve müstakil bir ev yaptırmışlardı. Alanya'ya taşındıklarında ev boş kalmış daha sonra yalnız yaz aylarında tatil için kullanmayı tercih etmişlerdi. Yılın üç ayı misafiri oldukları bu ev artık okul döneminde yaklaşık dokuz ay bana ev sahipliği yapacaktı.

Isparta'ya daha önce gelmiştim ama üniversiteyi görme fırsatım olmamıştı. İlk olarak kayıt haftasında görecek, fikir edinecektim.

Kayıtların yapılacağı hafta, Isparta'ya gelmeden önce arkadaşım Sıtkı'yı aradım ve beni otogardan almasını istedim. Konuştuğumuz gibi o gün Sıtkı otogardan beni aldı. Eşyalarımın bir kısmını onun evine bırakıp fakülteye gitmek için yola çıktık. Otobüse bindiğimizde hâlâ sohbet ediyor ve hasret gideriyorduk.

"Seni de üniversiteye aldılar ya ben bu okulu bitirmemiş olsaydım şimdi bırakırdım."

"Bak şimdi hakkımı yiyorsun." diye şakayla devam ettim. "Hem onlar beni almadı, ben zorla bacadan girdim."

SİYAH BEYAZ ve GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin