BİTMEYEN HER GECENİN SONUNDA BİLE GÜNEŞ DOĞAR
Evet şuandan bir saniye öncesi bile çoktan benim geçmişime karıştı bile. Bol düşünceli, alışma çabalı ve siyah odalı... İşte 3 yıllık geçmişimiz özeti... Şuanın ne farkı olacak bilmiyorum benim hayatım nasıl ilerleyecek? Yarın benim doğum günüm, evet 18 yaşıma giriyorum. Geçen sene kutlamadım doğum günümü, şimdi bile gerek var mı bilemiyorum? Ama arkadaşlarım bugün mutlu olmamı ve hiçbir şey düşünmeden sadece bugünümü yaşamamı istediler. Bende bir kez olsun onları dinleyip, bugün ve yarın sadece 2 günümün tadını çıkaracağım. Arkadaşlarım ise bugün benim için bir program hazırladıklarını söylediler. Ben yine istemediğimi söylesem de iç sesimle arkadaşlarım birlik oldular sanırsam. Bana hazırladıkları, yapacakları ne bilmiyorum ama tek bildiğim 3 yıldır kendimi bugünkü kadar mutlu hissetmemem. Bugün okulu ben ve arkadaşlarım astık ve yarın da cumartesi. Her şey onların planladığı gibiydi, muhtemelen. O gün içsesim benim güldüğümü görünce -Mutlusun! Dedi. Bende ona sebepsizce gülümserken ona ilk defa doğru düzgün birazda olsa karamsar bir cevap verdim. –sanırsam. Bu sefer inkar etmiyordum. Doğruydu. İlk defa içimde bir mutluluk ve neşe vardı...
Aşağı sessizce indim dostumun evine gidiyordum. Öğle yemeği vakti oldu için kimse bir şey anlamayacaktı. Öğle arasında bir oraya bir buraya giden öğrencilerin arasından sessizce Ahmet'in evine gidiyordum. Evine vardığım da bana sıkıca sarılarak, -Benim güzel dostum ne ara 18 oldu. Diyordu. Sanki çoğuymuşum gibi. İçeri geçtiğimde; -Görende seni 35 yaşında sanacak. –Tabi. Diyerek dalga geçiyordu. Daha sonra birer kahve getirdi gülümseyerek. Gerçekten çok iyi bir insandı hep yanımdaydı en çok beni kötü zamanlarımda Mucize ve Ahmet idare ediyordu. Neyse ki o bana alıştılar zaten. Onlar çok iyi birer dosttu... Kahvemi yudumlarken bana içindeki o soruyu soruyordu; -Çok mutlusun ne güzel. Bu soruyu sorması öyle normaldi ki çünkü beni ilk defa böyle görüyordu...Bu soru karşısında duygulansam da durumu toparlamaya çalışıyordum; –İçimden geldiği gibi davranıyorum psikoloğumun dediği gibi siyah odadan tam olarak çıkamamak benim gülmeyeceğim anlamına gelmezmiş, bugün gülesim var Ahmet ya. -Hep böyle gül güzel dost. Son cümlemle ne kadar neşeli gibi dursam da o içindeki durgunluğu görebiliyordu... Saate bakıp öğle yemeğinin bitmesine 5 dk olduğunu anladım. Aceleyle Ahmet'e; –Ahmet gitmem gerek. Okulu astık bizde sen gibi. Ama malum biz bir evimiz yok(gülümseyerek) Görüşürüz güzel dost. – O da bir gün olacaktır...Görüşürüz güzel dost. Evden çabucak çıkıp koştum...
Neyse ki yetiştim. Mucize, Eylül, Aygül ve Su bana meraklı gözlerle bakıyorlardı. Derin iç çekişlerini hissedebiliyorum. Tahmin ettiğim gibi yetişemeyip yakalanacağımı ve hasta numaramızın ortaya çıkacağını düşünmüşlerdi. Onlara kısaca bir açıklama yapıp yatağıma geçtim. Zaman su gibi akıp geçmişti artık uyku vakti gelmişti. Bütün kızlar yataklarına uzanıp *uyuma moduna* geçmişlerdi. Sıra bendeydi ve gerçekten yorgundum, yarına dair heyecanım olmasa da en azından mutluluk vardı kalbimde... Uzun zaman sonra kalbimin derinliklerinde bir yerde "mutluluk" diye bir şey hissedebiliyordum sanırsam... Uyandığımda saat8.00'dı. Apar topar bana su getirdi Eylül. Bende sorgulamadan içtim. Daha sonra hızla gitti. Uykulu halimle ne bir şey anlayabiliyor ne de sorgulayabiliyordum. Orada otururken bir anda uykum geldi oturduğum yerde uyuyakaldım... Tekrar uyandığımda ise saat 1 buçuktu. Arkadaşlarım sinsi sinsi gülerken sonunda aklıma geldi. O bana içirilen su boşuna değildi. Onlara kızmadan yüzümü yıkamaya gittim. Çünkü bütün bu çabaları benim içindi... Aynaya baktım ve tebessüm ettim güneşi ararken... Diye bir şarkı mırıldanıyordum... Arkadaşlarım bana bir paket getirmişlerdi. Orada duran herhangi bir sandalyeye oturup hızla açtım. Bir de baktım ki içinde kıpkırmızı yere kadar uzanan incecik askıları olan su gibi akıp giden bir elbise. Hepsine sıkıca sarıldım, teşekkür ederken. Mucize; -Ama önce öğle yemeğine inelim. Tabi benim için günün ilk öğünüydü. Hepimiz aşağı iniyorduk. Yemeğimizi yiyip sohbet ederken saat 3'e geliyordu. Kızlar biraz daha oturduktan sonra hepimize kahve getirdi. Onları içerken birbirimizin hayatlarından konuştuk. Artık hepsi hakkında biraz daha fazla şey biliyordum. Hepsinin sıradan birer hayatı, farklı yaşanmışlıkları vardı. Ama bugün ne olursa olsun kötü bir şey hiç konuşmadık, bugün hepimizin yüzü gülüyordu. Birbirimize anlattıklarımız ilk defa acı hepsinin içinde mutlu bir son vardı bütün hikayelerimiz, anılarımız bugüne özel böyleydi. Masadan kalkıp odamıza dönüyorduk. Saat ise 5'ti elbiseme bir kez daha hayranlıkla bakıyordum. Arkadaşlarım giyinmemi söylüyorlardı. Bende o an heyecanlanmış elbisemi giymek istiyordum. Hem mutlu hem mutsuzdum, mutluydum ama aynı zamanda durgundum... Fakat yine de kendime bugünün tadını çıkaracağımı hatırlatıyordum...
Elbisemi giyip kendime aynada bakarken bir anda gözümden bir yaş süzülüverdi. Kendime baktığımda eski hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi akıp geçti. Doğrusunu söylemem gerekirse ömrümde böyle güzel bir elbise giymemiştim. Mutlu günlerimde bile... Bir damla daha akıyordu tenimden aşağı doğru, soğukluğunu hissedebiliyorum... Biraz da olsa toparlanıp arkadaşlarımın yanına gittiğimde gözleri parlıyordu benimde onlara bakarken aynı şekilde... GALİBA, KUSURSUZ OLMUŞTUK TÜM KUSURLARIMIZLA. Artık evden çıkmamız gerekiyordu. Nereye gideceğimizi bilmiyordum... Meraklanmamak elde değildi. Ama yol çok uzun sürmedi... Bir kafe gibi bir yere gitmiştik ama böyle sahneli falan bir yerdi, harikaydı. Bu mekan işi de güzel dostuma aitti. Biraz ortamda takılıp sohbet ediyorduk, dakikalar geçtikçe de çoğalıyorduk... Yaklaşık 21 kişi olmuştuk. Benimde olmasını istediğim herkes gelmişti o zaman parti başlamalıydı. Elbisemle göz kamaştırdığımı söylüyordu herkes... Pastam gelmiş onu kesip yemeye koyulmuştum.
Parti başlayalı 1-2 saat olmuştu. Her şey harikaydı. Zaman çok hızlı ama dolu dolu geçiyordu... Her şey de bir anda oluyordu... O sırada gördüğüm şey. Annem Babam ve geçmişim... Annem oradaydı evet hatta babamda. Beni izliyorlardı ve çok mutlulardı. Onlara doğru gidiyordum. Arkadan ise o şarkı çalıyordu: N'olursun kaç kurtar kendini bu diyardan, yar. Güneşi ararken peşini bırakmaz ay, ay Sar, bu şehri en başından yak. İyice yak Kim der ki bu rüyadan uyan? Ona uzan...
Tam o an gözlerim kapanırken biri beni sımsıkı kucakladı hiç bırakmayacakmış gibi... Onun kollarında bayıldım kim olduğunu bilmediğim bir adamın kollarının arasında, gözlerimi açıp ne olduğunu görmeye, anlamaya çalışsam da olmadı. Tek gördüğüm oydu, onca gürültünün arasında ben ise sadece onun nefesine odaklanmış, onu duyuyordum tam bu anda bir şey fısıldamıştı bana; -Sakin ol, benimlesin. Dedi hızlıca çarpan nefesime karşın. Gözlerim tamamen kapanmadan gördüğüm tek şey onun bana bakan yüzüydü. O vardı sadece o.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH SERİSİ
ChickLitÖlümü üreten yalnızca kader midir? Yoksa bir katil midir kaderinizi ölüm yapan? Tesadüf müdür bütün ölümler, kader denilip geçilmeli mi bütün toprağın altındakiler? Gerçekleri bilmek her zaman bize gurur mu verir? Pişman olmaz mıyız bazen öğrend...