Çiçekler Açtırdığını Anlat

1.2K 205 70
                                    

İyi Okumalarrr

















Jimin



"Ya! Yoongi Min!"

Harabeye dönen kiliseden içeriye hiddetle girerek iki gündür aradığım adamın adını haykırdığımda, hemen ileride çöktüğü zeminden usulca ayaklanmış ve gözlerimiz buluşmuştu.

Nasıl bu kadar sakin olabiliyordu?

Sert zeminde tok adımlarla ilerleyerek saniyeler içerisinde tam karşısına geçtiğimde ise, yerdeki telefondan yükselen şarkı hafifçe kulağıma çalınmaya başlamıştı.

"Sana tonlarca mesaj attım ancak hiçbirine dönmedin."

Ben sözlerimi sarf ederken o, tek bir kelime bile etmeden, öylece gözlerime bakmaya devam etmişti.

"O mesajlardan birisinde eğer eve gelmezsen gitarının tellerini kopartacağımı söylemiştim."

Gözüm birkaç saniyeliğine Yoongi'nin hemen ardındaki siyah gitara ilişip geri onu bulduğunda, bir şeyler söylemesini beklemiştim.

Ancak konuşmayı bırak yüzünde mimik bile oynamamıştı.

Sinirlerim onu ararken fazlasıyla yıpranmıştı.

Bir günlük yokluğuyla bile başa çıkmak benim için fazlasıyla zorken, şu an varlığıyla yokluğunun bir oluşu çileden çıkmam için yetmişti.

Ve ben, atik bir hamleyle gitarı elime aldığım gibi tellerini koparmakla kalmamış, elimdeki alet paramparça olana kadar, kilisenin güçsüz duvarlarına vurduktan sonra elimde kalan tahta parçasını bir köşeye fırlatıp dolu gözlerle ona dönmüştüm.

"Gitarını gözlerinin önünde parçalayıp yok ettiğim için kötü hissediyorsun değil mi? Odandaki kıyafet dolabını boş gördüğümde bende aynı şeyleri hissetmiştim."

Göz kapakları hafifçe aşağı düşmüş ve gözlerini kısmıştı. Ancak ben ondan hala hırsımı alabilmiş değildim.

Bu sebepten olsa gerek omzuna gelişigüzel bir yumruk geçirdiğim gibi kırılan ses tonumu yükselterek sözlerime devam etmekte gecikmemiştim.

"Bencil pisliğin tekisin! Gitmek senin için bu kadar kolay mıydı!?"

İlk yumruğumu bir diğeri ve ardından yenileri takip etmişti.

"Bir şey söyle! Bu kadar mıydın gerçekten!?"

Kendimi kaybetmeme ramak kala, bileklerimden yakaladığı gibi yumruklarımı havada yakaladığında ise, göğsünde takılı kalan gözlerim, usulca irislerine tırmanmış ve aramızda kurulan köprüyle birlikte sesi kulağıma çalınırken, gözlerimden birer damla yaş süzülmüştü.

"Şu an değil ama benim gibi birisi için kabullenmesi bile fazlasıyla güçken, aşkımı sana itiraf ettikten sonra, ardına bakmadan gidip kendi kabuğuna çekildiğinde kötü hissetmiştim. Söylesene, senin için de kolay mıydı gitmek?"

Sözleri, zehirli birer ok misali zihnimden geçerek kalbime saplandığında, tutuşunu bileklerimden kaydırıp uzandığı ellerim titremişti ve ben o an varlığından korktuğum tüm hislerin çıplaklığıyla karşı karşıya kalmıştım.

Onu sevdiğimi hissetmesinden öylesine korkmuştum ki, çareyi kendimce kaçıp gitmekte bulmuştum.

"Bu ihtimalin imkansızlığını, zihnime kazıyan sendin Yoongi."

"Ve tüm uyarılarıma rağmen karanlık zırhımı, ışığınla eriterek beni kendine aşık eden de sendin Jimin."

Ellerimden tutarak bedenimi kendisine biraz daha çekerek üzerime eğildiğinde ise, soluklarım kesikleşmeye başlamıştı.

"Ancak hiçbir melodim sana ulaşmadı, benden uzaklaştın ve kendi dilinde bana git dedin mum ışığı. Söylesene nasıl kalabilirdim?"

"Gitmeni istemedim-"

"Ama kalmamı da istemedin."

Sözlerimi keserek araya girerken, yüzümü okşayan solukları üzerine birkaç damla düştüğünde başımı istemsizce havaya kaldırmıştım.

Dakikalardır buradaydım ancak kilisenin tavanının olmadığını, düşen yağmur damlaları sayesinde anlamış ve bulutların arasından belli belirsiz kendini gösteren yıldızları büyülenmişcesine süzmüştüm.

Geçen saniyelerin ardından yağmur şiddetini usulca arttırmaya başladığında, gözlerim yeniden bir adım ötemdeki adamı bulmuş ve onun gözlerinin çoktan üzerimde olduğunu görmemle birlikte geçen haftasonuna dair anılar zihnimi istila etmeye yer ararken, irislerim çok geçmeden Yoongi'nin yağmurdan ıslanan dudakları üzerine inivermişti.

"Jimin."

İsmimi zikrettikten sonra, ellerimden birini kalbinin üzerine bırakarak, boşa çıkan eliyle ıslanan saçlarımı geriye atıp alınlarımızı birleştirdiği gibi gözlerini kapattığında, kulağımda patlamaya yer hazırlayan gümbürtünün kendi kalbime mi, yoksa elimin altındaki Yoongi'nin kalbine mi ait olduğunu anlamakta zorlanmaya başlamıştım.

"İlk zamanlar kiliseme küçük bir mum ışığı vererek dünyamı aydınlatıyordun ama sonra, o mum ışığı kilisemi terk etti ve ben gidişine engel olamadım."

"Yoongi-"

"Kilisem, mum ışığın olmadan hiçbir şey yapamaz Jimin."

O, yumduğu gözlerini aralayarak dudaklarımın üzerine titrek bir soluk bıraktığında, ben ise, sözlerini tamamlayacağının farkındalığıyla tutunacak bir dal ararken, sırılsıklam olan gömleğinin yakalarını kavramıştım ki sesini bana duyurmakta çok da gecikmemişti.

"Benim, herkesi kasvetiyle kasıp kavuran kilisem, senin, o minik ve kırılgan mum ışığına umutsuzca aşık oldu."

Yağmura karışan gözyaşlarımın arasında yüzümde minik bir tebessüm belirdiğinde yakasına tutunan ellerimden birisi saç tutamlarının arasına süzülmüştü.

"Öyleyse kiliseye git ve bir mum yak. Sonra Tanrı'ya, geçmişte yüreğime sapladığın dikenlerin üzerinde nasıl çiçekler açtırdığını anlat."

Ve ben, sözlerimin ardından, karşımdaki adamın şaşkınlıkla dolu bakışları altında ezildiğim süreçte bedenini tamamen kendime çekerek dudaklarımızı birleştirirken, o da, çok geçmeden kapanan gözleri eşliğinde belime doğru yol çizen kollarıyla vücudumu sarmalamıştı.

Yağmurun altındaki ilk öpücüğümüzün ardında birçok sır, soru ve gizem saklıyken, sırılsıklam bir halde gerçekleşen ikinci öpüşmemizde ise, sadece karanlığın ardındaki ışığa ulaşmış olmanın mutluluğu olduğu aşikardı.

Çünkü ikimizde biliyorduk ki,

Biz aşkı, kırıkların arasında bulmuştuk.





















Mutlu bir anneyim şu an çocuklarım sonunda kavuştu ağlama butonu :')

Light A Candle - YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin