Sabahleyin gözlerimi açtığımda farklı bir şey vardı.Işık! Hâlâ ormandaki bulutlu bir günün gri – yeşil ışığı vardı ama bu kez daha berraktı sanki.
Penceremi kaplayan bir sis bulutunun olmadığını fark ettim.Dışarı bakmak için yatağımdan fırladım ve korkuyla homurdandım.Kalın bir kar tabakası avluyu ve kamyonetimi örtmüştü, yol bembeyazdı. Ama en kötüsü bu
değildi. Önceki gün yağan yağmur buza dönüşmüştü; ağaçların dallarının ucuna şahane şekiller oluşmuş; yol ise ölümcül bir buz tabakasına dönüşmüştü. Ben düz yolda bile düşen bir tiptim;
yatağıma dönmem en güvenlisi olacaktı.
Amcam ben aşağı inmeden işe gitmişti. Aslında amcamla yaşamak pek çok yönden tek başıma yaşamaktan farksızdı benim için; yalnız kalmaktan çok yalnızlığın tadını çıkarıyordum.
Bir kâse mısır gevreği ve karton kutudan bir bardak portakal suyu aldım. Okula gitmek için
sabırsızlanıyordum ve bu beni korkutuyordu. Bu sabırsızlığın uyarıcı öğrenme ortamından ya da yeni arkadaşlarımla görüşecek olmaktan kaynaklanmadığını biliyorum. Kendime karşı dürüst olmam gerekirse, heyecanlıydım çünkü Emir Vural'ı görecektim. Bu çok aptalcaydı.Önceki günkü salakça, utanç verici konuşmamdan sonra ondan uzak durmam gerekiyordu.Ayrıca ondan şüpheleniyordum; neden gözleri konusunda yalan söylüyordu? Bana karşı sergilediği düşmanca davranışlarından hala korkuyordum; ve o hala kusursuz yüzü gözümün
önüne geldiğinde dilim tutuluyordu.İkimiz ayrı dünyaların insanlarıydık. Bu yüzden onu görme konusunda bu kadar hevesli olmamalıydım. Düşüp bir yerimi kırmamak için tüm dikkatimi yola verdim. Tam kamyonetime yaklaştığım sırada dengemi kaybettim ama son anda dikiz aynasına tutunup düşmemeyi başardım. Bugün kâbustan farksın olacaktı.
Okula doğru yol alırken, kaza yapma korkumu ve Emir Vural konusundaki tatsız spekülasyonlarımı kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım. Mert ve Ünal’ı, buradaki oğlanlardan bana ne kadar farklı davrandığını düşündüm. İzmir'de nasılsam burada da öyleydim. Belki eski okulumdaki insanlar benim ergenlik dönemime tanık oldukları ve o dönemdeki çirkin hallerimi
bildikleri için beni hala öyle sanıyorlardı. Belki de yeniliklerin pek olmadığı bir yerde yeni olduğum için böyle bir ilgi görüyordum. Neden ne olursa olsun, Ünal’ın bir köpek yavrusunu andıran davranışları ve Mert’le aralarındaki rekabet ben rahatsız ediyordu. Belki beni yok
saymalarını tercih ederdim.Kamyonet yolu kaplayan siyah buzun üzerinde giderken sıkıntı çekmiyordu. Yine de, ana cadde de bir hasara neden olmamak için arabayı yavaş kullanıyordum. Kamyonetten indiğimde neden pek sıkıntı yaşamadığımı anladım. Gözüme gümüş rengi bir şey çarpınca, dikkatle tutunarak, lastikleri kontrol etmek için kamyonun arka tarafına geçtim. Tekerleklere baklava şeklinde ince zincirler takılmıştı. Amcam kamyonuma kar zincirleri takmak için kaçta kalkmıştı kim bilir? Birden boğazıma bir şey düğümlendi. İlgi görmeye alışkın değildim ve amcamın bu beklenmedik ilgisi beni şaşırtmıştı.
Kamyonetin arkasında durmuş, zincirlerin yarattığı duygusal dalgalanmayla mücadele etmeye
çalışırken, garip bir ses duydum.
Son derece tiz bir sesti, bu ve gidere yükseliyordu. Başımı kaldırıp baktığımda donup kaldım.
Aynı anda pek çok şey gördüm. Hiçbir şey filmlerdeki gibi ağır çekimde hareket etmiyordu.Aksine, beynime hücum eden adrenalin kafamın daha hızlı çalışmasına neden oldu. Aynı anda bir dürü şeyi ayrıntılarıyla görebildim. Emir Vural dört araba ileride durmuş, bana dehşetle bakıyordu. Yüzü, aynı dehşet ifadesini taşıyan bir sürü yüz arasında hemen göze çarpıyordu. Ancak en önemlisi, lacivert bir minibüs fren yüzünden lastikleri kilitlenmiş bir halde park yerinden dönerek kayıyordu. Birazdan kamyonetimin arka köşesine çarpacaktı ve ben ikisinin arasında duruyordum.Gözlerimi kapatacak zamanım bile yoktu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alacakaranlık(GAY)
VampireAnnemin ölümünün ardından amcamın yanına, ufak bir kasabaya taşındım. Burayı sevmem için bir neden yoktu, en azından öyle olacağını sanıyordum.