-14 "Hayatın Seçimleri"
0000000000000
Esma'dan..
Bir küçük kız vardı, annesinin eteklerine gizlenen.
Bir küçük kız vardı, babasından korkup her yanına çağırdığında dizleri titreyen.
Ve genç bir kız vardı, hiç yaşamayan kalbi çiçeklerle yeşeren.Bunların hepsi de, hiçbiri de bendim. Bazen o eteklerden kaçan bendim, o koca ellerden dayak yerine merhamet bekleyen bendim, beni bırakacak diye korkup kalbimi açmaya çekinen de bendim. Hepsiydim, tümünün mutluluğu da hüznü de bana dahildi.
Hayat, inanmakla başlıyordu. Güvenmekle ise devam ediyordu. Birisine inanmak, bir varlığa inanmak ve teslim olmak. Ben, teslimiyetini bir tek Rabbi ile yaşayan bir kızdım. Ailesine güvenip, onlara sırtını dayayan birisi hiç olamamıştım. Ne kadar gülücük versem o kadar kötülük görmüştüm.
Babam, kız çocuklarını hiç sevmezdi. Öyle ki ben doğduktan sonra yeniden kız çocuğu olma ihtimaline karşı çocuk istememiş. Beni de hiç istememişti zaten. İtilip kakılarak, saygı gören bir ailenin saygı hak etmeyen kızı olarak büyümüştüm. Büyümüştüm derken, çocukluğunu hiç yaşayamayan bir insan ne kadar büyürse o kadar yetişkin olabilmiştim. Sokakta top oynayan ağabeyine bakarak, onca erkeğin içinde seninle mi oynayacağız diye dışlanarak. Tek bebeği ile oynarken onu da komşu çocuğuna vermeleri ile tüm varlığını kaybeden.
Acının içinde tebessümlerim de olmuştu ama hep buruktu işte. Sürekli aşağılanan, korku ile yaşayan, bağırırlar diye konuşmaktan çekinen bir kızdım. Şüphesiz hayatımın dönüş noktası üniversite olmuştu. Annem ne kadar hiç arkamda durmasa da benim daha fazla durumuma dayanamamış olsa gerek, uzak yerleri yazmam için bana yardımcı olmuştu. Puanım yüksekti, hayallerim vardı. Böylelikle Karadeniz'in hırçın dalgalarının içinden Marmara'nın yorgun esintilerine yolculuğum başlamıştı.
Üniversiteye geçince anlamıştım bir şeyleri. Mesela insanlar aileleri onları sevsin diye bir sürü şey yapmıyorlardı, zaten koşulsuz şartsız seviliyorlardı. Konuşurken kendini anlatmak için bağırmaya gerek duymuyorlardı çünkü zaten birbirlerini dinliyorlardı. Canımı en çok acıtan ise, ailelerinin kapı gibi arkalarında duruşu olmuştu. Hepsi öyle güzel benim arkamda ailem var diyordu ki, her duyduğumda gözlerim doluyordu. Benim arkamda hiç önemsemeyen babam, duysa bile konuşmayan annem ve beni her seferinde küçümseyen ağabeyim vardı. Benim ne yanımda, ne önümde kimsem yoktu.
İngilizce okuduğum için hiç pişman olmamıştım, kendi dilimde insanlar beni o kadar anlamamıştı ki ben de başka dillerde kendimi anlatabileceğime inanmıştım. Başka bir dilde daha özgürdüm, herkese inat daha korkusuzdum. O kelimeler kuş gibi uçuyordu ve ben onlarla beraber kanatlanıyordum. Ailemin beni hiç anlamadığı dile inat, kendimi tüm dünyaya anlatabileceğim bir dili öğrenmiştim. Tabi onunla sınırlı kalmadı, yanında Almanca ve az olsa da Fransızca eğitimi almıştım. Hepsini konuşacak ve anlayacak seviyede biliyordum. Başka dillerde anlaşmak güzeldi, kendini anlatabileceğin insanlar olması paha biçilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİM-SE (Ara Verildi)
Spiritual"Bunca yıl, bunca..."demir gibi olmuş ellerimi yanımda duran banka güçlükle sabitledim. Aldığım nefesler ciğerime iletilmeyip boğazımı mengene gibi sarıyordu. Yanımdaki dostuma bakarak bağırmaya başladım: "Kimim ben, söylesene! Kazanan mı yoksa kayb...