Eve döndüğümde yüzümde geniş ve eşsiz bir gülümseme vardı. Ali salonda oturmuş beni bekliyor, endişeli gözlerle bana bakıyor.
"Neredeydin? Aradım ama ulaşamadım"
"Meryem sultanla lafladık biraz sahile indik" dedim ve yanına oturdum. Birlikte biraz koltukta vakit geçirdikten sonra uykumuz gelince odaya geçtik. Ali saçlarımla oynarken ben aceleci bi tavırla gömleğinin düğmelerine uzandım. Kaşlarını catsa da engellemedi beni. Üzerindeki gömleği çıkarıp yataktan aşağıya attığında bu sefer o yapıştı dudaklarıma.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Ali banyoya girdiği sırada ben de saçlarımı kurutup yattım yatağa. Sondu. Yarın hissettirmeden veda edecektim Ali'ye.
Bizim hikayemiz mutlu başlamadı ki mutlu sonla bitsin? Ben Ali'yi bırakacak olmanın ağır hissiyle yatakta uzanırken Ali dolaptan kendisi için getirdiği kıyafetleri giydi. Yanıma geldiğinde kaşları çatıktı. Ben ona susuyorum diye mi bilmiyorum, onu ne rahatsız ettiyse sadece sustu.
Israr etmedim, konuş demedim, sinirli hâlini görmezden geldim ve bi kerelik bencillik edip sadece kendimi düşünüp ona sıkıca sarılarak uyudum. Sabahsa onun hazırladığı kahvaltıyla uyandım. Yanağıma bıraktığı öpücükle gerinerek ona doğru döndüm.
"Günaydın uykucu! Hadi masa hazır" dedi ve elimden tutup kalkmama yardım etti
Ben banyoya geçerken o mutfağa gidip çayları dolduracağını söyledi
"Sakin ol Dilay... Sakin ol" diye mırıldanıp banyodaki işlerimi hallettikten sonra yanına gittim. Dudaklarıma sıkı bi öpücük kondurduktan sonra yakası açılan tişörtümü geriye doğru düzeltti ve sandalyemi çekti.
"Bu ne hizmet efendim? Kalbimi çaldınız lütfen geri getiriniz" diye alayla konuştuğumda gülmek dışında tepki vermedi.
Üzerindeki durgunluk hâlâ devam ediyor, benden saklamaya çalışsa da ara sıra dalıp giden düşünceli gözleri kendini ele veriyor. Esin'in aramasıyla şenlenen kahvaltı sofrasıyla onunla uzun uzun konuştuk.
Moralinin iyi olması beni sevindirirken Selma teyze de geldi telefona. Onunla da konuşup yüreğimdeki acıyla kapattık telefonu. Ali mağazaya gideceğini söyleyip evden çıktığında derin bi nefes alıp masayı topladım. Odama geçtiğimde ise küçük valizin içine şimdilik ihtiyacım olan bikac parça eşya kattım. Valizi dolabın içine eski yerine katıp hazırlandım ve restorana gittim. Akşama kadar Gökhan Musa ve fikretle uğraşıp belli etmeden izledim onları uzun uzun. Bulduğu bi boşlukta ise yanıma gelen Musa bana kederle baktı.
"Gitme Dilay. Konuş Ali'yle. Anlar o seni, kıyamaz kendi canına"
"Kıydı bize Musa. Ben unutmam o lafları. "
"Kızım herifin haberi bile yok! Yapma bak üzülen sen olursun! Hadi diyelim öğrendi bi gün? Sana dava açabilir, bebeğini ondan sakladığın için sana dava açar ve alır bebeği. Ali'nin inadını bilirim, yapma. Bak sen ona acımazsan o da sana acımaz "
"Kanunları senden iyi biliyorum Musa, ben avukattım bi zamanlar... Öğrenmez çünkü bu şehre bi daha dönmeyi düşünmüyorum "
"Yakacaksın kendini Dilay. Hem kendini, hem Ali'yi " dedi Musa başka da bi şey demedi zaten. Sussun, sussun ki ben de verdiğim kararın doğru olduğunu düşüneyim. Sussun ki yüreğimdeki sancı harlanmasın.
Serpil garson arkadaşlar arasında iş bölümü yaparken ben son evraklara bakmakla mesguldüm. İşlerim bittiğinde herkesle vedalaşıp ayrıldım restorandan. Eve tekrar geldiğimde Ali benden yaklaşık iki saat sonra geldi. Bugün midem fazlasıyla bulandığı için eve yemek kokusu sinsin istemedim. Restorandan getirdiğim Yemekleri ısıtıp masayı hazırlarken Ali zaten yorulduğumu söyleyip beni masadaki yerime oturttu ve gerisini kendi halletti.