Giriş

198 114 374
                                    

Umarım beğenirsiniz. Öpüldünüz <333

***

Evde bulduğum ilk makasla saçımdan bir tutamı kestiğimde her şey için çok geç olduğunu fark etmiştim. Bu benim son noktamdı. Artık hiçbir şey için geri dönüşün olmadığını, yeni bir başlangıç olmadığını, artık var olmak dahi istemediğim andı.

Ben yapmam dediğim son şeyi de yapmış, belki de kendimden çok önemsediğim ipeksi saçlarıma da kıymıştım çünkü bu hayatta başıma asla gelmez dediğim son şey de gelmişti. Sanırım aldatılsam canım daha az acırdı. Evren, bunu benden nasıl saklamıştı.

Derslerime, işime, yakınlarıma, tüm çevreme, en çok da kendime zarar vermiştim ama asla psikolojik bir yansıma olarak saçlarımı kullanmamıştım. Bu benim için herkesten daha çok önem taşıyan bir noktaydı.

Son nokta.

(Multimedyadaki şarkıyı şu an açarsanız hikayenin içine daha kolay girebilirsiniz.)

Saçlarımı özensizce ve annesi tarafından sinirle kesilmiş beş yaşında kız veledi gibi kestiğimde, aynada birkaç saniye kendimle bakıştım. Geçmişimden çok saçlarımı dert etmem umuduyla gözlerim dolarken aynada gördüğüm görüntü yavaş yavaş silinmeye başlamıştı.

Elimden makası bırakmadan az önce doldurmuş olduğum küvete üstümdeki kıyafetleri dert etmeden girdim. Buz gibi suyu tenimin her yerinde hissederken bu hisse benzer pek de güzel olmayan anılar beynimde tazeleniyordu. Hele gördüklerim...

Bile bile bunu bana nasıl yapabilmişti. Günlerdir içmediğim ilaçlar bir gram kalan son psikolojimi de darmadağın etmişti. Gitmesini beklemiştim. Gitsin ve rahatça kaçabileyim istemiştim. Biliyordum çünkü ne yaparsa yapsın ondan vazgeçemezdim ama aldığım darbe, beni asla eski halime döndürmeyecekti.

Ben bir bağımlıydım. İnsanların ilaç diye verdiği zehirlere bağımlıydım ve bağımlılığın beni huzura kavuşturması ise son arzumdu.

Elimle az önce yere fırlattığım sigara paketinden bir dal aldım ve ellerimin ıslaklığını yerdeki halıya sildirerek çakmakla yaktım. Şu aptal sigaradan nefret ediyordum ama insan bir şeye bağımlı olunca arkası geliyordu. Bağımlılıklar bu acı dünyada kendini rahat hissettiren küçük detaylardı benim için.

Soğuğun beynimi yavaş yavaş uyuşturmasıyla bilincimi kaybetmek istiyordum. Bayılmayı bekliyordum ama kolumdaki saate baktığımda küvete gireli iki saat geçmesine rağmen hiçbir reaksiyon olmadığını fark etmiştim. Bedenim kıpkırmızı ama bir o kadar da cansız görünüyordu. Makyajımın tüm yüzüme dağılmış hissi içimi rahatsız ediyordu. Sanki rimel sürülü kirpiklerimi tek tek yolsam rahatlayacakmış gibi hissediyordum.

Tırnaklarımı sinirle ilk önce eskiden herkesin imrenerek baktığı kumral, şu an ise kısa ve çirkin olan saçlarıma daldırdım ve tereddüt etmeden tırnaklarımı kafa derime geçirdim. Ardından ise ellerimi elmacık kemiklerime kadar indirdim. Tırnağımdaki ucuz takma tırnakların hala çıkmamış olmasına şaşırırken yüzümde açtığı derin oyukları parmak uçlarımda hissediyordum.

Sağ işaret parmağıma gelen sıcaklık hissi gözlerimin hafiften kararmasına neden olurken duvarlardaki karo fayanslar hiç olmadığı kadar dikkatimi çekti. Son dakikalarımda karoların desenini beynime kazıma arzusuyla ilmek ilmek inceliyordum. Benzer bir örüntüde devam ettiğinden ezberlemek için gözlerimi kısarak dikkatlice bakıyordum ki desenlerin içine hapsolmuş, örüntü hatası oluşturmuş gibi görünen bir böceği gözlerim takılana kadar. Her şeyin son bulacağını düşündüğüm o anda her şeyin başlangıcı olan ana götürüyordu o böcek beni.

"Hayır, sakın b-ben koydum deme! Sepetin içine böcekleri sen koymamıştın di mi Evren?" dedim kendi kendime son kez. Bu kez de cevap alamadığım bu soru beynimde sonsuza dek soru işareti bırakacaktı. Sahi gerçekten o mu koymuştu?

Böceklerden oldum olası nefret etmiştim. En tatlılarından bile. Ama biliyordum ki ben bir böcektim. Beni her zaman bir böcek gibi hissettirmişti toplum. Bazıları bir uğur böceği, bazıları daha kozasında bir güve, bazıları ise tahtakurusu gibi. En pislerinden, tavan arasında dolanan, gece mutfakta gördüğünüzde aklınızı kaçırmanıza neden olan, bir ısırığıyla sizi öldürebilen bir böcek...

Karoların arasında dolanan böcek bana eşlik etmek istercesine suya doğru girdi. Sanki çektiğim acıların bazılarına ilaç olabileceğini düşünüyormuş gibi bana yaklaşıyordu bile bile öleceğini. Birkaç saniye, birkaç saniye içinde üç santimetre bile ilerleyemediği suda can vermesini izledim. Ters dönen böceğin bedenine bakarken gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladı. Kimse için bir şey ifade etmeyen bu minik canlılar, benim için kendimden daha üstün canlılardı. Gözlerim artık etrafı göremez olduğunda bilincim de hafiften kapanmaya başladı gözlerimle beraber.

Bedenimde hiçbir uzvu hissetmemeye başladığımdan yavaş yavaş suyun içine kayıyordum. İlk çeneme, ağzıma, en son da burnuma geçerken su yavaş yavaş boğulacağımı fark etmiştim fakat kaslarım isteğim üzerine hareket gerçekleştirmiyordu.

Tamamen suyun altında kaldığımda aynı az önce suya dalmış böcek gibi olduğunu fark ettim.

Kurtuluşum yoktu. Kaçış yolu yoktu. Kurtarabilecek biri yoktu. Belki benim gibi pis böcekler de benim ölümümü izliyordu merakla.

Son bir kurtulma arzusuyla elimi küvetin dibine dayayarak güç almaya çalıştım ama nafile. Bedenim ve ruhum farklı denizlerde gibiydi. Bir kaşık suyun içinde kendimi dalgalara kapılmış gibi hissediyordum. Nefes alma isteğiyle ciğerime yavaş yavaş dolan su derin bir ağrı hissetmeme neden oldu.

Boğularak ölmek...

Sahi en acı dolu ölüm boğulmak değil miydi?

Ama o kadar acımıyordu. İhanet kadar acıtmıyordu.

Alamadığım nefesi vermeye çalışırken ellerim çırpınmaya başladı. Sadece kafamı kaldırabilsem kurtulacağım yerden kalkamıyordum. Panikle ani bir nefes daha aldığımda ciğerim tamamen batma hissiyle doldu. Birkaç nefes sonra hisler kaybolmaya başladı.

Son görebildiğim şey ise su yüzeyindeki böceğin kabuğuydu.

***

Aşırı heyecanlıyım bu kitap için. Yorumlarınızı bekliyorumm <333

BÖCEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin