Selaaaam, nasılsınız bakalım?
Oxytocin'i yazdığım tüm süreç boyunca buket'e tam üç kez kurgu asıl şimdi başlıyor demişim ve onlardan birini de bu bölümü yazdıktan sonra söyledim djdhd O yüzden gerçekten fikirlerinizi çok merak ediyorum. Kurgu ve gidişat hakkındaki fikirlerinizi benimle paylaşırsanız cevaplamaktan ve sizinle birlikte kafa patlatmaktan büyük keyif alırım🥺
Oylarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Oy sınırı +330. Hepinizi kocaman öpüyorummm keyifli okumalar🤍
***
33. Bölüm: Aşk, uğruna savaşmaya değecek yegane şey.
Jimin, hayatının büyük bir kısmını geçirdiği aile evindeki odasına girerken yüzünde fazlasıyla huzurlu bir tebessüm vardı. Kendisini hiç olmadığı kadar mutlu ve tamamlanmış hissediyordu. Sevdikleri yanındaydı. Onu çok ama çok seven bir alfası, içinde günden güne büyüyen minik bir yavrusu ve bu dünyada kimsenin sahip olamadığı bir şeyi, çiçekleri vardı.
Nasıl mutlu olmazdı ki?
İstediği, hasretini çektiği, uğruna uykusuz geceler ve katlanılması zor günler geçirdiği her şeye sahipti artık. Üstelik hiç beklemediği bir anda, Tanrı'nın ona borçlu olduğuna inandığı bütün bu güzelliklerden umudunu kesmişken kavuşmuştu. Yoongi, ansızın hayatına girmiş ve aşkının ritmiyle yakalamıştı onu. Jimin gerçek aşka hiçbir zaman sahip olamayacağını düşünüyorken daha iyisine, bir ruh eşine sahip olmuştu. Şimdi bile alt kattaki geniş salonda rahat koltukların üzerine yayılmış, babasıyla keyifli bir sohbetin içinde olan alfasının yüreğindeki huzuru ve mutluluğu hissedebiliyordu.
Her şeyin evden ayrıldığı günkü gibi yerli yerinde durduğu odaya şöyle bir göz gezdirdikten sonra gece mavisi, çiçek desenli bir örtü ve krem rengi dantelli kırlentlerle süslenmiş olan geniş yatağının kenarına oturdu. Bu yatakta en son düğününden önceki gece uyumuştu. Daha doğrusu heyecandan gümbür gümbür atan kalbini zaptetmeye çalışarak uyumak için çabalamıştı. Sadece birkaç ay öncesiydi ama üzerinden asırlar geçmiş gibi geliyordu Jimin'e.
"Ben de seni arıyordum." Taehyung, Jimin'in aralık bıraktığı kapıdan içeri süzülürken. Yüzünde yumuşak bir gülümseme vardı. "Yoruldun mu?"
"Biraz." Jimin de gülümsedi ve Taehyung yanına oturduğunda ona doğru döndü. "Yorucu bir gündü."
"Eh, mandalina çalmak yormuş olmalı."
"Shhh, sus! Annemler duyacak."
"Annenler duyunca utanacağım şeyler yapmasaydın o zaman."
Taehyung'un ona sataşmaktan keyif aldığını bildiği halde kötü kötü baktı ona ve "hani sen benim suç ortağımdın?" Dedi. "Birbirimizin sırlarını ölene kadar saklayacaktık, unuttun mu?"
"Eh, sen kendine yeni bir suç ortağı bulmadan önceydi o." Dedi Taehyung da. "Hem annen damadının aldığı mandalinalarla tatlı yapmak için mutfağa girdi. Yani bizi duyamaz."
Evet, Jimin tam da hayal ettiği gibi annesinin aklına kolayca girmiş ve Yoongi'nin yeterince tatlı yediği yönündeki tüm uyarılarına rağmen kadıncağızı mutfağa sokmayı başarmıştı. Elinde değildi, tatlı şeylere olan zaafının önüne bir türlü geçemiyordu ve gebelik de onun için iyi bir bahane olmuştu.
"Harika!" Gözleri ışıl ışıl parlıyordu şimdi. "İrmik tatlısı yapar umarım!"
"Bu kadar yemen normal mi?" Taehyung geriye doğru uzandı ve dirseklerini yatağın üzerine yaslayarak kollarından destek alırken Jimin'in anında pembeleşen yanaklarına baktı hınzırca. "Duba gibi olacaksın bu gidişle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oxytocin : yoonmin
FanfictionGüney Kore cemiyet hayatının en gözde ve sevilen omegası Park Jimin, gördüğü ilk anda kızgınlığa girmesine neden olan alfa Min Yoongi'den nefret ediyordu. Yoongi'nin ise masum güzelliği ve saf ruhu ile dikkat çeken bir asilzade olan omega ile ilgili...