Hayat bazı insana kolay, bazısına zordur. Bunu o insanın davranışından anlamak mümkündür. Mümkün olmayan şey insanların düşünceleridir. Kolay bir yaşam sürüp ufak bir sorunu dağ haline getirmek veyahut zor bir yaşam sürüp yolda sürüklediğimiz taş misali dertleri itelemek insanın elindedir.
Eylül'de zor hayat yaşayanlar kategorisindeydi. Bu hayat bazen onu yoruyordu. Sadece kardeşi için katlanıyordu. Katlandıkları sırtına ağırlık verse de sırtından alıp elinde tutuyor. Ne kadar ağır olursa olsun yapması gerektiğini biliyordu. Bu zamana kadar kimseye derdini anlatmamıştı. Ailesi gittikten sonra bile bir iki kez gözyaşı dökmüş, sessizce ağlamıştı. Güçlü olması gerekti. Çünkü bu dünya zayıflar için oldukça meşakkatliydi.
Eylül, müdürüne güvenmişti. Ona olayların tamamını doğru şekilde anlatmamış, ailesinin iş için şehir dışına gittiğini onlar geri dönene kadar çalışmak istediğini söylemişti. O da kız kardeşini okuldan almak için erken çıkmak gibi toleranslar tanınmıştı. Bir süre sonra bakışlarındaki değişimi acımak olarak düşünmüştü, Eylül. Kendisinden büyüktü ve onu ağabey olarak görmüştü. Onlara çirkin yakıştırmalar yapıldığında herkesi susturmuştu o yüzden kötü düşünmemişti. Fakat şimdi ki durum farklıydı. Bakışlarında art niyet görmüştü. Cümleleri çok alaycıydı. Eylül, korkudan titremeye başlamıştı. Mehmet Bey neden böyle davranıyordu anlayamamıştı. Yoksa gerçekten...
Kolunu kurtarmaya çalıştı.
"Bırakır mısınız? Ne yapıyorsunuz, Mehmet Bey?" Sesi endişeli ve sinirli çıkmıştı.
"İnsanların hakkımızda konuştuklarını doğruluyorum. Sen neden böylesin?" diye sordu müdür. Eylül, gözlerini kocaman açtı. Kolunu en sonunda kurtarmıştı onun elinden.
"Bu doğrulanacak bir şey değil de ondan! Siz ne demeye çalışıyorsunuz, Mehmet Bey? Rica ediyorum uzatmayalım bu saçmalığı!" diye sesini yükseltti, Eylül. Müdür, kaşlarını çatmıştı. Sinirle bıraktığı kolu tekrar eline hapsetti. Öyle bir tutmuştu ki kelepçelenmiş gibiydi, Eylül.
"Bana bir daha bağırma Eylül!" dişlerini sıkarak konuşmuştu. Eylül ise onu dinlemiyor kolunu çekmeye çalışırken bağırıyordu.
"Bırak diyorum sana! Bırak!"
"Bunu sen istedin." Dedi Mehmet. Eylül'ü sertçe çekiştirmeye başladı. Eylül onun yanında çok güçsüzdü. Bir poşet gibi sürükleniyordu peşinden.
"Bırak! Ne yapıyorsun sen! Seni abi sanmıştım ben!" Eylül'ü umursamıyordu. Gözü dönmüştü. Depoya götürüyordu onu. Eylül çok korkuyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Ağlamamak için direniyor daha da zayıf durmak istemiyordu.
"Abi ne olur bırak!" Yalvarıyordu, Eylül. Ailesinin yokluğunu daha çok hissetmişti şimdi. Ne şikâyet edecek annesi, ne de onu kurtaracak babası vardı yanında. Yapayalnızdı. Odanın kapısını açtı müdür. Eylül'ü içeri doğru savurdu. Eylül ne yapacağını bilemiyordu. Elleri titriyordu. Gözleri dolmuştu ama hala ağlamamak için direniyordu. Kapıya doğru koştu. Kaçmak için elinden geleni yapıyordu.
"Seni polise şikâyet edeceğim!" diye bağırdı Eylül. Mehmet kapıya koştuğunu görünce önüne geçti. Eylül itmeye çalışıyordu onu. Mehmet elini kaldırıp bir tokat attı yüzüne. Eylül tokadın şiddetiyle yere düştü. Gözlerine inanamadı Eylül. Bu kadar gözü kör mü olmuştu? Bu kadar pislik miydi?
"Nerede bu anahtar?" diyerek geziniyordu müdür. Eylül bu dediğini duyunca tekrar ayağa kalktı. Müdürün güldüğünü duyunca anahtarı bulduğunu anladı.
"Lütfen bırak beni! Bu kadar gözün dönmüş olamaz! Ben senin kardeşin yaşındayım!" Müdür yüzüne gülümsemesini yerleştirdi.
"Ne kardeşi? Sana bu toleransları boşuna mı gösterdim ben? Nasıl anlamazsın senden hoşlandığımı?" dedi kahkaha atarak. Eylül, çıldırmak üzereydi. Sürekli bağırıyordu. Mehmet kapıyı kilitlemek için yöneldiğinde Eylül artık ümidini kesmişti. O kapı kilitlenirse elinden kurtulamazdı biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEYİ SEÇ
ChickLitZor olan şey nedir bilir misiniz? Kafanızda dört dörtlük kurduğunuz bir hayalin bir sahnesinin bile hayatınızda oynanamamasıdır. Acının sürekli taze,mutluluğun sana uğramamasıdır. Yalnız kalmak değilde, yalnız kalkmaktır zor olan. Bir de sevmektir...