Her sabah olduğu gibi bu sabahta gözlerini açar açmaz telefonuna baktı. Ailesinden bir çağrı, bir mesaj vardır diye düşünerek ama hayal kırıklığıyla gözlerini yumdu. Telefonu masanın üzerine sakince bıraktı. Filmlerde veya dizilerde gördüğü gibi telefonunu sinirle fırlatamazdı. Bir daha telefon almak çok zora sokardı onu. Bunları en ince ayrıntısına kadar düşünmek canını sıkıyordu. Hayatı gelişigüzel yaşamak istiyordu ama bu onun için fazla lüks olurdu. Hele de bakması gereken küçük bir kız kardeşi varken. Bu düşünceyle yüzünde bir gülümseme oluştu. Kardeşini gerçekten çok seviyordu. Dünya da mutlu etmek istediği tek insandı. O yaşayamasa da, hayatı gelişigüzel yaşaması gereken biriydi kardeşi. Bu lüksü ona yaşatmalıydı. O yüzden her şeyi göze almalı ve çalışmalıydı. Para biriktirip kardeşinin geleceğine ışık tutmalıydı.
Yalanlardan bıkmıştı ama gidip kardeşine ailemiz bizi bıraktı artık baş başayız diyemezdi. O küçük bedeni bunu kaldıramazdı. Evde kavga olduğunda mümkün olduğunca onu oradan uzaklaştırmış ve duymaması için uğraşmıştı. Bazen denk geldiğinde kardeşini sakinleştiriyor bunlar aile de olabilecek şeyler diye telkin ediyordu. Ablalık yapıyordu. Belki kendisi de küçüktü ama kardeşi için büyümeliydi. Büyümek zorundaydı yoksa hayat iki küçük kız için çok acımasız ve karanlık bir yoldu. Her şeyi Melek için yapmalı ve onun annesi, babası, ablası, abisi olmalıydı.
Kurduğu alarm çaldı. Yine alarmdan önce kalkmıştı ve bunun farkında değildi. Ayağa kalktığında bileğinde bir acı hissetti. Dünkü kadar değildi fakat hissettiriyordu varlığını. Bir an evvel geçmesi için dua ediyordu. Banyoya gidip, duşunu hızla alıp çıktı. Mutfağa inip kahvaltı hazırlamaya başladı.
En son omleti de hazırlayıp tabaklara ayırdıktan sonra kardeşini kaldırmak için odasına gitti. Her zaman ki gibi masumdu Melek. Başına bir öpücük kondurup okşamaya başladı.
"Meleğim." dedi. Sesi çok kısıktı. Uyandırmaya yetmezdi. Bunu bilerek yapıyordu. Bazen konuşmaya ihtiyacı oluyor ve sabahları kısık sesle derdini anlatıyordu kardeşine. Melek kımıldamaya başlamıştı.
"Canımın içi, uyan hadi." dedi. Hala başını okşuyordu. Melek biraz daha kımıldandı ve mırıldanmaya başladı.
"Ablacığım, amacın beni uyandırmak mı yoksa uyutmak mı?" dedi Melek. Eylül şaşkınlıkla bakakaldı.
"Neden böyle söyledin? Tabii ki uyandırmak istiyorum." dedi Eylül. Melek gözlerini açtı ve ablasının elini tutup durdurdu onu.
"O zaman saçlarımı bu kadar güzel okşama uyanamıyorum." dedi. Eylül gülümsemeye başlamıştı.
"Seni sıpa büyümüşte ablasına neler söylüyor. Kalk bakalım." dedi. Koluna doğru hafifçe vurmuştu. Bunu yaparken bile çok dikkat ediyordu. Canının yanmasından korkuyordu. Çünkü ağladığında annesini daha çok özlüyordu Melek. Annesini yanında istiyordu. Eylül onu ağlatmamak için çok narin davranıyordu. Öyle olmalıydı.
Melek kalkıp banyoya girdiğinde Eylül mutfağa inmişti. Kendi bardağına çay koyarken, kardeşinin bardağına süt koyuyordu.
"Abla bugün okuma yarışması yapılacak. Senin için birinci olacağım." dedi hevesle. Eylül'ün gözleri dolmuştu. Gidip yanaklarına öpücük kondurdu.
"Ah, canım kardeşim. Eminim ki olacaksın. Sen çok akıllı bir kızsın." dedi Eylül. Sandalyesine otururken hızla ve belli etmeden gözlerini sildi. Gülümsemesini yüzüne takındı ve kahvaltıyı yapmaya başladılar.
Kahvaltıyı bitirdikten sonra Eylül ve Melek hazırlanıp çıktılar.
***
Okula Melek'i bırakıp yavaş hareketlerle iş yerine doğru ilerlemeye başladı. Dünkü yaşanılan olaylardan sonra Mehmet Bey'in tepkisinin ne olacağını bilmiyordu. Bir anda dün yaşanılanlar aklına geldi ve kafasına hafifçe vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEYİ SEÇ
Chick-LitZor olan şey nedir bilir misiniz? Kafanızda dört dörtlük kurduğunuz bir hayalin bir sahnesinin bile hayatınızda oynanamamasıdır. Acının sürekli taze,mutluluğun sana uğramamasıdır. Yalnız kalmak değilde, yalnız kalkmaktır zor olan. Bir de sevmektir...