Pera feat. Toygar Işıklı - Unut
Dedublüman - Çözemezsin
Keyifli Okumalar
Korkunun eşsiz ritmi, zihnine sızan şarkının notalarından oluşurdu. Şarkının sözleri kalbe vurup ezgisini orada tamamlardı. O şarkı yüreğine sızıp can çekiştirir ve seni azap içinde bırakırdı. Sen tam şarkının bittiğini düşündüğünde, ondan kurtulduğunu sandığın bir gece, yastığa başını koyduğun anda ses o zaman öyle bir yerden gür bir şekilde gelirdi ki, işte o zaman ellerini kulaklarına kapatıp, duymamak için her şeyi yapacak olurdun. Geçsin isterdin, duymamak isterdin, kulaklarını parçalamak, her şeyi yakıp yıkmak isterdin ama bedeninin verdiği tek tepki titremek olurdu. Çünkü savunmasızdın, artık o sese mahkûm olmuştun.
O korku yıllar geçse de geçmezdi. Bitmezdi. Susmazdı.
Korkunun sesi, ölümün duyulmayan çığlıklarında gizlenmişti. O kalbi paramparça eden acının en keskin iniltisiydi. Her bir korkuda çaresizlik saklıydı. Her şey yaşandıktan sonra ise geriye ölümün senfonisindeki çaresizlik kalırdı. Ölüm, insanın kalbini sonsuz alevlerin içinde hissettirecek kadar kuvvetli olan bir acıydı. Ve acı sahibine ızdırap olup bitmezdi. Hiç geçmeyen iz olur her hücrene ilmek ilmek işlerdi. O dört harfin birleşimi olan ölüm, insanın yeryüzündeki canını alan ayrımdı. Yüreğimdeki akan gözyaşlarımın kaynağı ve sebebiydi.
Ben çocuktum ölümle beraber yalnızlığın dünyasına alışmak zorunda bırakıldığımda. Daha çocuktum ama çok kez ölmeyi istemiş, hatta buna cüret etmiştim. Ailem ölünce yetimhaneye bırakmışlardı beni, tıpkı kanadı kırılmış ölmek üzere olan bir serçeye benziyordum. Orada iyileşeceğimi, yaralarımı saracağını sanıyorlardı. Lakin orada yapamıyordum. Öyle zordu ki kırık kalbimle, acılarıma alışmaya çalışmak. Dayanamamıştım. Bir gün ailemin yanına gitmek istemiştim. Onların özlemiyle kavrulurken gözüm görmez, gönlüm susmaz olmuştu. Hasretim o kadar ağır basmıştı ki ne yaptığımı idrak edememiş sadece biran önce onlara ulaşmak istemiştim. Artık susmuyordu kalbim, yapamıyordum. Olmuyordu işte, beceremiyordum ki ben onlarsız olmayı...
Beni hep zamanla kandırmışlardı, bu kelimeyle avutmaya çalışmışlardı. Zaman geçtikçe acın geçer, diner yüreğinin zehri zannediyorlardı insanlar. Sanki bu mümkün olabilecekmiş gibi sana bunu söyleyip duruyorlardı. Fakat bilmiyorlar her geçen günün seni nasıl kahrettiğini, seni nasıl bir çıkmazda bıraktığını. Tek başına bu dünyaya ağır geldiğini. Herkesin kalbine akan gözyaşları ayrıydı ve o gözyaşı senden akmadan birinin ne hissettiğini anlayamazdın.
İşte bunu da kimse anlamıyordu...
Sonradan ölümün bir çare olmadığı gerçeğini anlamıştım. Bu gerçek ilk başta bana ağır gelmişti. Çünkü ölüm belki de kalbimin acısının kurtuluşuydu. Bu korkutucu dünyanın esaretinden çıkıştı. Ama kurtuluşumu kendim yaratmam, en lanetli yoldan ilerlememden geçiyordu. Bir gece kendimden tamamen vazgeçerken beni engelleyen, gerçekleri suratıma vuran kişi yetimhanedeki hizmetli abla olmuştu. Bana dediği şey biraz olsun onu anlamamı sağlamıştı. 'Kaderindeki yazgıda tanrının istediği olmalı. Ölüm bile vaktinde olmalı ki kavuşmalar mümkün olsun.' demişti. Suratıma haykıran gerçeklerle zamanla zor olsa da ölümü düşünmemeye, zihnimden silmeye çalışmıştım. Çünkü kavuşmam için gerekli yol bu değildi bunu idrak etmeye başlamıştım. Bu acıyla yaşamak benim kaderimdeki imtihanımdı.
Bu sefil hayatımdan, ne zaman geçip gideceğimi bilmeden özlemimi yüreğime sırtlanıp yaşama alışmaya, kabullenmeye çalışıyordum. Biliyordum ama yine de bazen güçlü olamıyordum yalnızlığım her şeyi alaşağı ediyordu. Bu dünyada yalnızlık içindeysen kimsesizlik keskin bıçak olup geleceğinin katili oluyordu. Ve kalbindeki o dolmayan boşluğa her an derinden saplanıyordu. Seni yavaş yavaş kanatmaktan da vazgeçmiyordu. Artık tek çaren ise bazı şeyleri hayallerinde yaşatmak oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYUS ( Düzenleniyor)
ChickLitYazgına rağmen sevmek ve umut etmek çok mu imkansızdı ? Sırtındaki bıçaklardan kanlar damlasa ölümün esaretine girsen de sevgi seni çekip almaya,seni iyileştirmeye yetmez miydi? Ortak acıların içinde kavrulmuş iki beden, iki ruh. Geçmişin esirinde y...