Köprüden inerken hiç konuşmadık. Ormana girerken kendimi daha iyi hissediyordum. Ayağım daha iyi durumdaydı. Tamamen iyileşmemişti ama Aron'un bütün geceki duaları ve uğraşları işe yaramıştı . Yanık izinden çok bir gölge gibiydi artık ayağımdaki iz. Böyle yaralandığımız hiç olmamıştı, bunu yapanı düşünüyordum. Şeytan diye geçti aklımdan ama o olamazdı. Bizim yollarımız keskin sınırlarla ayrılmıştı. İlahi yaratıklara dokunamazdı. Ama onunla işbirliği yapan bir yardakçısı olabilirdi. Bukadar belirsizlik canımı sıkıyordu. Şeytan için yerin altından çıkmadan, insanları kendi yollarından saptırmaya yetecek gücü vardı. İnsanlar onun için sadece kuklalardı. Güç için ruhlarından vazgeçen insanlar vardı ve olamaya devam edecekti.
Ormanın içine doğru yürürken Aron bi anda durdu. " Sen devam et, ormanı kontrol et . Bende yarığa bakacağım. " Dedi. Hiçbirşey söylemedim. Öylece ona bakıyordum. Vadide hiç yanlız hareket etmezdik. Söylediği beni şaşırttı. Ben bir şey söylemeyince devam etti.
" Merak etme. Hemen bakıp geliyorum. Bulurum seni. " Dedi. Yanıma gelip alnıma bir öpücük kondurdu. Arkasına dönüp gitmeden önce " Şelaleye doğru git." Dedi. Arkasından bir süre baktım. Beni şaşırtmıştı bu davranışı ama pek aldırış etmedim. Arkamı dönüp ormana doğru yürümeye başladım.
Sürekli köprüde olsak da ormanı ve yakındaki insan kasabalarını arada kontrol ediyorduk. Bazen de şelaleye gidiyorduk. Köprüye herhangi bişey yaklaşsa anlıyorduk. Bir his denebilir buna tehdit algılaya biliyorduk ama dün akşam hiç bir şey hissetmemiştim. Bişeyler ters gidiyordu ve bu fazlasıyla rahatsız ediciydi. Çukurun yanındaki sis de buna bir sebepti. Onuda hiç farketmemiştim.
Yürümeye devam edip ormanı inceliyordum. Bazı anormallikler vardı ama şuan bir tehdit yoktu etrafta. Eski izlerdi bunlar belki dün geceden yada birkaç gün öncesinden kalmaydı.
Muhafızlar olarak garip zırhlı korkunç görünüşe sahip kişiler değildik. Üzerimde beyaz dantelden, dizlerime kadar bir elbise vardı. Zırh yada başka savunma eşyasına ihtiyacımız yoktu,olduğunda düşünmemiz yetiyordu. Çıplak ayak toprakta yürümek çok iyi hissettiriyordu . Hatta şuan yaptığım devriye gezisinden bile memnun durumdayım.Ormanı yavaş adımlarla dikkatle inceledim. Bulduğum her izi takip ettim. Bulduğum her insan duygusundan yola çıkıp ormanın içinde saatlerce dolaştım. Öfkenin fazlalığı ve aralardaki cılız korku bir karmaşa olduğunun kanıtıydı. Güneş yavaşça en tepeden dağların arkasına doğru geçmeye başlamıştı. Aron'u şelaleye git dediğini hatırlayıp yolumu değiştirdim. Geri dönüşte daha hızlı hareket ediyordum. Yoldaki kırık dallar ve minik ayaklara ait izler dikkatimi çekti. Nekadar arasamda etrafta ayak izlerinin sahibi yoktu. Aklımdakileri kafamdan atmaya çalışıp yola devam ettim.
Sonunda şelaleye ulaştığımda Aron daha gelmemişti. Etrafımı birkez daha inceledim. Kimse yoktu. Bunu fırsat bilip üstümdeki elbiseyi çıkarıp suya girdim. Suyu seviyordum. Bir süre suda durduktan sonra saçlarımı ellerimle tarıyarak düzelttim. Tamamen temizlendiğine emin olduktan sonra kıyıya yaklaştım. Sudan çıkıp, elbisemi almak için uzandığımda bir insanın varlığını fark ettim. Çevreme kısa bir göz attığımda yaşlı adamı gördüm.Gözleri bir yılan kadar soğuktu. Gizlendiği yerden çıkıp kendini gösterdi.
"Buraya gelmemeliydin " diye tısladı geniş bir ağacın arkasından çıkarken.
Hiç umursamadım dediğini. Elbisemi giyip ona doğru yürümeye başladım. Benden korktuğu belliydi ama bu adamda farklı birşeyler vardı. En az benim kadar kendinden emin duruyordu. Birkaç kelime söyledi kendi kendine duyamadım. Aramızdaki mesafeyi iyice azalmıştı. Bikaç kelime daha söyledi, o an ayağımdaki acıyı hissettim. Yaniyordu.
Kendimi toparlayıp birkaç adım attım. Bu boşluk hissini dün geceden tanıyordum. Gücümü toplayıp bu defa zayıflık göstermeyeceğimi kendime hatırlattım. Ben ona doğru yaklaşırken fısıltısına hiç ara vermedi. Yavaş yavaş etrafımdaki hava yoğunlaştı. Sıcak ve bunaltıcı olmuştu. Nefes aldığımda hava ciğerlerimi yakıyordu. Pes etmicektim. Bir adım daha attım. Etrafım tamamen sisle kaplanırken, adamın yüzünü görmekte zorlanıyordum artık.
'' Ne istiyorsun'' dedim önümdeki sisten boşluğa doğru. Cevap vermek yerine gülmeyi tercih etti. Heryer karanlığa gömülürken, kendimi birşeyler yapmak için zorluyordum. Kendimi korumak için gücümü serbest bıraktım. İşte ozman Aron'u kalbimde hissetim. Yakınlarımdaydı. Etrafımda dönüp onu aradım ama çok karanlıktı. Onu bulmalıydım, yavaş yavaş yürüyerek etrafa bakıyordum. Amaçsızca yürüdüm. Sonra sisin içini yararak gelen keskin gümüşi ışığı gördüm. Işığa doğru koşuyordum. Gittikçe güçleniyordu. Ensonunda onun mavi gözleriyle buluştu gözlerim. Yanına geldiğimde boynuna sarıldım ve onun ışığına kendimi teslim ettim.
''İyimisin. Neler oluyor.'' dedi. Hala etrafı kontrol ediyordu. Vücudunun bütün kasları gerilmişti. Her an saldırıya hazırdı.
''Bi adam vardı. Sisin içinde kaybettim. '' dedim. Onun gibi bende etrafı kontrol ediyordum.
''Köprüye geri dön. '' dedi.''Ben onla ilgilenirim '' diyerek ilerledi.Ben sisten çıktıktan sonra ormanın içinde gözden kayboldu.Şaşkınlığı üzerimden atıp olanları idrak ettiğimde, söylediğini yapmayacağıma karar verdim. O adamı bulacaktım.Beni yaralıyabilicek bu gücü nasıl elde etmişti. ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Uçurum Muhafizları
FantasyBu gökgürültüsü aşkımın azap çığlıklarımı. Hissetiklerimi tarif edemiyorum. Yoluma devam etmeliyim,arkama bakmadan gitmeliyim. İçimdeki acıyı her hücremde hissedebiliyorum, İşin gerçeği acının nedemek olduğunu bilmeyen ben kalbimdeki ateşin acısıyla...