Çevremdeki uğultular dinmek bilmiyordu sanki. Çukurdan akın akın çıkan yaratıklar etrafımızı sarmış durumdaydı. Mantıklı davranmak artık zordu. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. Aron var gücüyle savaşıyor. Bir sel gibi akın akın gelen karanlık varlıkları çukura yolluyordu. Birşeyler yapmam gerekiyordu ama kollarım arasındaki küçük kızın nefesine takılmıştı aklım. Artık okadar titremiyor ve nefes almak için çırpınmıyordu minik göğsü. Ölümün soğukluğu kaplamıştı bütün benliğimi.
Kaderin önüne geçebilir miyim diye düşünür halde buldum kendimi. Yıkıcı gücümüze karşı yapıcı bir parçamız varmıydı bizim. Kollarımda iyice sessizleşen bu minik insan yavrusunun kaderi bu olmak zorundamıydı.
Tanrıya isyan etmek bizim için ölümle eş değerdi. Kendimi bildim bileli, içimde bitmek bilmeyen inanç vardı ve geriye kalan yere ise Aron sahipti. İnsanları önemsemek farkında olarak yaptığım bir eylem değildi. Belkide tanrıya olan derin inancımdan geliyordu bu şefkat.
Cehennemin içindeydik ve bütün cehennem halkı bizim etrafımızda toplanmış kabul töreni yapıyorlardı. Sesimi duymayan yaratıcım bu cehennem çukurunda beni duyarmıydı. Yaptığım hatalardan af dilemek okadar çok istiyordum ki. Biraz daha dikkatli olsam, birazcık daha etrafıma dikkat etsem bu küçük kızın sonu böyle olurmuydu. Benim suçum diye düşünüyordum. Görevim açık ve tamamen netti, hiçbir varlık yada canlı buraya yaklaşmamalıydı. Benim hatamdı bu, dün gece o köprünün duvarında otururken ufku izleyeceğime, ayaklarım altındaki karanlık çukura biraz daha dikkat etsem belki olacakları görebilirdim.Kendime olan nefretim git gide büyüyordu içimde. Bir yandan amaçsızca oturmuş kollarımdaki ölümle kucaklaşmak için saniyelerini sayan küçük kıza bakıyor bir yandan da kendimi lanetliyordum.
Gözlerimin kenetlendiği yerden kaldırıp Aron'un gözleriyle buluştuğunda, onun yalvarır gibi bana baktığını gördüm. İçimin sızladığını hissettim. Aron bizi kurtarmak için bütün gücünü kullanırken, ben sızlanmaktan başka hiçbirşey yapamıyordum. Mantığım tamamen beni bulunca düştüğüm dipsiz suçluluk kuyusundan, sanki ilk defa nefesime kavuşmuş gibi derin bir iç çekişle çıktım.
Soluğum boğazımdan ayrılırken. Tanrıya yalvarışlarım sürüyordu. Bir ışık tutmasını istiyordum körlüğüme, bedenime zincirler vuran bu suçluluğu telafi etmek, kendimi affettirmek istiyordum. Aronun gücüne güç katmak, en engin denizi bile tek adımda geçebilmeyi diliyordum. Dilimin bağı çözüldüğünde kelimeler dudaklarımdan ok gibi çıktı. Bu küçük kızın ölmesini istemiyordum, buradan çıkmak ve onu güvende olduğunu görmek istiyordum. Ahh.. Aron benim benim ebedi aşkım.. Gözlerim onun mavi gözlerine kitlenmişti. Heybetli duruşu bir dağı andırıyordu bana. Sırtımı güvenle yaslayacağım parçamdı benim. Bedeli yok oluşum olsa da küçük insan yavrusunun kaderini değiştirmek istiyordum..
''Tanrım..Yardım ettt.'' diye çıkmıştı kelimeler dudaklarımdan. Benim tiz sesim bütün vadiyi inletmişti. Acı çığlığım ulaşmış mıydı. Ölüme karşı kendi başıma ne yapabilirdim ki .
Ben kendi içimdeki karmaşayla dolup taşarken, zaman sanki yavaşlamıştı her şey etrafımda süzülüyordu sanki. Boğazımda oluşan acı tat yavaşça ciğerlerime indi. İlk defa hissettiğim bu duyguya karşı bedenim iki büklüm olmuştum. Ellerim toprakla buluştuğunda küçük kız kollarımdan kaymış yerde yatıyordu. Onun kadar acı çekiyor muydum diye düşündüm. Buna nasıl katlanabilmişti. Göğsümdeki acı içimi parçalıyordu, sırtım tamamen alev alev yanıyordu. Tanrı hatamın bedelini böyle mi karşılıyordu. Bundan daha fazlasına katlanabilirdim. İçimin kaynadığını eridiğini hissediyordum. Dayanmam gerekiyordu. Sonuna kadar dayanmalıydım. Sonucu yok olmam bile olsa cezamı çekmeliydim.
Acı katlanılmaz boyuta geldiğinde gözlerimi kırpmak istedim fakat bedenim beni dinlemiyordu. Etrafımdaki herşey okadar yavaşlamıştı ki bunun beynimin bir oyunu diye düşündüm. Yanılıyordum hiçbişey yavaş değildi sanki sadece benim için zaman durmuştu.
Aronun endişeli gözleri üzerimdeydi. Bana ne olduğunu anlayamamıştı, ama yaptığı işi asla bırakmazdı, karanlığın bize yaklaşmasına izin vermiyordu.
Çektiğim acının sonu gelmeyip dakikalarca sürdü, kat ve kat artıyordu. Ellerim kurak toprağın üstünde yumruk haline gelmişti. Kollarım daha fazla bedenimi taşımadı. Yüzüm toprağa değdiğinde, anne karnındaki bir bebek gibi iki büklüm olmuştum. Gözlerimden yaşlar dökülürken, küçük çığlıklarım kaçmasın diye dudaklarımı ısırıyordum. Daha nekadar dayanabilirdim buna benim ruhum bölünüyordu sanki. İçimdeki kızgın lavlar soğumuyordu. Herşeyin bir bedeli olduğunu biliyordum. Bende isteklerimin bedelini böyle ödüyordum.
Acı beni karanlığa sürüklerken ayık kalmak için kendimi zorluyordum. Direnmeliydim.
Herşey çok ani oldu.Benimdeki bütün gücün kopup benden ayrıldığını hissettim. Bedenim yerden kalkıp havada süzülürken, yok olduğumu sanıyordum. İki büyüklüm bedenim gerilip tamamen açıldığında, karşımda dolunayı ve onun gümüş ışığını gördüm. Bedenimden ayrılan güc etrafımda bir kalkan gibi duruyordu. Çevrem tamamen kendi gücümle sarılıydı ve kendimi bomboş hissediyordum. Ölüm böyle bir duygumuydu, kendimi koruyamaz haldeydim. Acı bedenimden ayrılırken hızlı hızlı aldığım nefesim yavaşladı ve son nefesim bir su boluncuğu gibi çıktı boğazımdan.
Göz son yaşımda gözümden yere düştüğünde, bedenimin etrafındaki kalkan parlamaya bedenimi başladı. Kendi gücüm beni yakmak için hazır bir ateş gibiydi. Kalkan bir anda paramparça oldu ve dağıldı. Tekrar toplanıp birleştiğinde sırtımı delip bedenimle geri buluştu. Bu kez çığlığıma engel olamamıştım bu acı şuana kadar çektiğimin en kötüsüydü. Sırtımın paramparça olduğunu hissetmiştim.
Güç bedenimle buluştuğunda içimdeki acı ve alevler sondu, buz tuttu. Mantığım ve görüşüm bana bulaştığında çevremde olanları fark ettim. Bütün yaratıklar bedenimden çıkan kalkanın parçalanışıyla yok olmuştu. Küçük kız yerde hala baygın yatıyordu ama nefes alıp verişini duyabilirdum, yaşıyordu. Ve Aron...
Oda benim gibi az önce çektiğim acıları çekiyordu. Yerde iki büklüm olmuş ellerini toprağa geçirmişti..
Sonra kendi gölgemi fark ettim. Yerden biraz yukarda süzülüyordum. Ve sırtımda altın gibi parlayan iki devasa kanat beni taşıyordu. Onlara bakarken yavaşça parıltısı azaldı ve soldu. Geriye simsiyah kuş tüyleri kalmıştı..
Ben tanrının iki muhafızından biriydim ve içimde hem siyah hemde beyaz vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Uçurum Muhafizları
FantasyBu gökgürültüsü aşkımın azap çığlıklarımı. Hissetiklerimi tarif edemiyorum. Yoluma devam etmeliyim,arkama bakmadan gitmeliyim. İçimdeki acıyı her hücremde hissedebiliyorum, İşin gerçeği acının nedemek olduğunu bilmeyen ben kalbimdeki ateşin acısıyla...