Aron

35 1 0
                                    

Arora karşımda gece gibi gözleriyle bana bakıyordu. Bakışları beni sorgular gibiydi.Ona bağırdığım için kendi içimde savaş ilan etmiştim. Fakat benim, kuzgun kadar siyah saçlı meleğim kendini bir çıkmaza sürüklüyordu. Onu öyle amaçsızca çırpınırken görmek katlanilmazdi . Benim için bir kar tanesi kadar eşsizdi Arora. Zayıf olduğunu hiç düşünmedim, benden bile güçlü olabiliyordu çoğu zaman. Ama onun hassasiyeti ve kırılgan görünüşü bana en ender çiçek gibi geliyordu ve her defasında onu koruma iç güdüme engel olamıyordum .

Bana bakışları bütün irademi delip geçiyordu. Öfkemin kaynağı o değildi. Günlerdir izlediğim orman ve içindeki izler tek bir noktada birleşiyordu. Çukurun kurak toprakları Arora'yı göndereceğim en son yerdi. Oraya yaklaşması bile beynimde sirenler çalmasına yetiyordu. Şelaleye bu sebeple göndermiştim. Ormandaki izler eskiydi ve Arora güvende olacaktı. Fakat şelaleye gittiğimde beklediğim gibi olmamıştı.

Çukurun etrafını santim santim aradım, elim boş dönmüştüm. Şuana kadar yanlış yere bakıyordum. Arora'yı o sisin içinde bulduğumda daha iyi anladım. İstediği benim düşündüğüm gibi değildi, o yaşlı adamın karanlığa ve güce ulaşmaktan başka bir amacı daha vardı. Ve ben buna izin vermeyecektim. Kendi kendime sebepleri sorgulayarak ormanda yürüdüm. Yaşlı adam arkasında hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu sanki.

İnsanları korumam gerekiyor, bana emredilen buydu ve bunu yapmak için uğraşıyordum fakat Arora gibi değildim. Kendini karanlığa teslim etmiş kişilere ikinci bir şans verildiğinde Arora onları ikna etmeye çabalıyor ve af dilemeleri için çok uğraşıyordu. Bense bağışlanmak istemeyen ruhları, kendi karanlıklarına gönderiyordum. Şimdiye kadar bu yaptığımdan hiç suçluluk duymadım ve duymayacaktım da.

Yaşlı adam Arora'yı zayıflatıyordu ama ona hala gücü yetmezdi. Bunun farkında olduğunu sanıyordum. Ve düşüncemin bu kadar çabuk doğrulanacağını tahmin etmemiştim.

Ormandan yeni çıkmıştım ki onu gördüm. Çukura giden patikanın başında durmuş yol ayrımına bakıyordu. Kararsız görünüyordu. Ona köprüye dönmesini söylediğim halde beni biran olsun dinlememişti, son zamanlardaki bu halleri bende öfke nöbetleri yaratıyordu.Yanına yaklaştığımda beni fark edip arkasını döndü. Gözlerindeki kararlılık ve öfke dışarı yansıyordu.

Aramızda geçen konuşma ve tatsızlık sonu gelmeyecek gibiydi. Çukura doğru ilerlerken arkamdan gelen ayak seslerini duyabiliyordum. Burada olmamalıydık. Çok fazla zaman kaybetmiştik ve içimde huzursuzluk doluydu. Köprüden indiğimiz süre içerisinde defalarca buraya gelmiştim zaten. Beynimin her köşesi burada uzaklaşmamızı haykırıyordu. Daha fazla dayanamayıp yola devam etmememiz gerektiğini söyledim fakat beni gene dinlemiyordu. Bu ısrarını anlamıyordum. Kendimle beraber onuda arkamda sürükleyip köprüye giden yola döndüm. Adımlarımı olabildiğince hızlı atıyordum, bu berbat çukurdan Arora'nın uzaklaştığından emin olmak istiyordum. İtirazları ve ağır adımları beni yolumdan çeviremezdi.

Ne kadar kendimi kontrol etsem de içimdeki endişe dışarıya büyük bir haykırış olarak çıkmıştı.Kendime hakim olamamış ve ona bağırmıştım.Uzun zamandır içimde biriktirdiğim bütün endişe bedenimden dışarı akarken, toprak bu gücü titreyerek kabul etmemişti. Beni Tanrının muhafızı yapan bedenim bile zor taşımıştı bu gücü. Arora ise hayal kırıklığı ile bakıyordu bana. Karşımda buzdan bir heykel gibiydi. Ne söyleyeceğimi bile bilemiyordum. Daha yeni ellerimden kaymasın diye sıkıca tuttuğum elleri, duyduğumuz tiz çığlıkla kaydı ellerimden..

Arora koşarak yanından ayrıldığında beynimin hücreleri karıncalanmaya başlamıştı. Peşinden gittiğimde gördüğüm manzara içimde kızgın lavların süzülmesine sebep oldu. Arora dolu dolu gözlerle yerdeki insan çocuğa bakıyordu. Onun hissettiklerini herzaman kalbimde hissederdim. Suçluluk duyuyordu.
Çocuğun kanı çukurdan ki iblislere sunulmuştu , bir davetti bu. Çukurdan çıkmaya başlayan her gölge ve kor Arora'nın bulunduğu tarafa yöneliyordu. Kolları arasındaki çocuğa sarılmış gözyaşı döken meleğim etrafındaki yaratıklarin farkında bile değildi. Onu burdan çıkarmak zorundaydim. Çocuk ölmek üzereydi ve iblisler onun cansız bedeni için burdaydı.
Olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordum fakat çok fazlaydılar. Aralarında birisi fark ettirmeden Arora'nın yanına gitmişti bile. İlahi aşkım kendi kendine mırıldanıyordu. Arkasından yaklaşan iblis i bir an olsun görmedi. Kör olmuştu sanki, sadece o ve insan çocuk vardı onun için bu cehennem kuyusunda.
Gücümü açığa çıkarıp Arora ya koşarken seslendim.
" Aroraaa " Beni duymuyordu.
" Arora bana bakk." Birtek santim bile kımıdamadı. Kalbim sıkışıyordu sanki. Bu hassasiyeti onu yok oluşa sürükleyecekti. Var gücümle ona koşarken elimde metalin soğukluğunu hissettim. Bir tüy kadar hafifti elimdeki kılıç. Tanrı bana yardım ediyor du. Arora'yı kaybetmek benim karanlığa gömülmeme yeterdi. Karşıma çıkan her ateş gözlü kor yaratığı parçalara ayırdım. Ona yaklaşan yaratığı ensesinden yakalayıp kafasını gövdesinden ayırdığımda, Arora ile göz göze geldik. Onun gözlerinden inci taneleri gibi damlayan yaşlar içimi parçalıyordu. Kendine gelmesi için önünde diz çöküp yalvarmam gerekse bile yapardım. Sanki aklımı okumuştu, bi anda gözleri parıldadı ve söndü. Daha sonraki bakışları kendinden daha emindi. Bunu atlatabilirdik ona güveniyordum.

Elimdeki kılıçı daha sıkı kavrayıp çukura dahada ilerledim. Bu yaratıkları tarif etmek zordu hiç biri bir diğerine benzemiyordu. Onları birbirinin aynısı yapan tek şey siyah bedenlerinin çatlak çatlak açılmış ve içindeki ateşin bir kor gibi gözükmesiydi. Gözleri ateşten yaratıklardı. Bazılarının kuyruğu, boynuzu vardı yada bir uzvu eksikti. İnsan demek zordu. Ama asıl bilinmesi gereken güçlü olduklarıydı. Yıllar öncesine göre kat kat artmıştı güçleri. Uzun zamandır olmayan saldırılar onların zayıflığıyla alaka değildi belkide, kendilerini hazırlıyor olabilirlerdi. Kafamdaki bütün bu düşünceler beni okadar meşgul ediyordu ki, gardımı düşürmeme sebep olmuştu. Yaratıklarda biri kolumdan yakalayıp elimdeki kılıçımı düşürmüştü. Burun buruna kaldığım yaratığın keskin kokusu genzimi yakıyordu. Bedenimin buz tuttuğunu düşünüyordum, gücümün buzdan bir kalkan olup bedenimi korumasını emrettim. Tepemdeki yaratıklar gittikçe çoğalıyordu. Yaratığın kolumu tuttuğu yerden hafif buharlar süzülmeye başlamıştı, onun ateşini söndürüyordum. Hızlıca çekti ellerini üstümden. Ben onlarda çok daha güçlüydüm fakat Arora'ya ihtiyacım vardı. Bedenimden yayılan güç yavaşça üstünde durduğum kurak toprağı dondurmaya başlayıp yayıldı. Yaratıklar adım adım buz tutan zeminden gerilerken, göz ucuyla Arora'yı kontrol ettim. Aman Tanrım ona neler oluyordu. Önce vücudu titremiş derin bir nefes almıştı. Aldığı nefesi bıraktığında iki büklüm yere kapaklandı. Canını ne yakıyorsa onu bulmak için etrafı taradı gözlerim ama yanındaki yarı baygın çocuktan başkası yoktu. Ayak bileğine baktım fakat o iz bile varla yok arasındaydı. Sonra kulaklarım onun tiz sesiyle doldu.

''Tanrım yardım et''..

Ona koşup sarılmak acısını dindirmek istiyordum ancak bunu yapmam onları öldürmem demek bile olabilirdi. Yüzlerce yaratık çoktan sarmıştı etrafımızı onları burdan çıkarmak için olabildiğince çabuk düşünüp bir çözüm bulmalıydım. Onun acı inlemeleri benim düşünmeme engel oluyordu.Gözleri acıyla kocaman olmuş, elleri titriyordu. Kendini salıp toprağa kavuştuğunda, kalbimde bir hançer hissetim. Son nefesi boğazından ayrıldığında avuç içlerimde keskin bir yanma hissettim. Benim dondurucu gücüm alev alevdi. Aroranın sesinden duyduğum son kelimeleri şimdi ben tekrarlıyordum.

''Tanrım yardım et. '' benim varlığımın ona güç vermesini istiyordum. Bedenimden bir hışımla çıkan güç çevreme yayılırken iblisilerin bir bir toz olduğunu gördüm. Buharlaşıp kayboluyorlardı.Çevrem tamamen aydınlanıp görülmez olduğunda, ciğerlerimde bir yanma hissettim. Nefes almamı zorlaştırıyordu. Ayaklarımın bağı çözülüp yere çöktüm. Bedenim kasılıp katlanırken sırtımın yandığını sanıyordum. Bana olan her neyse az önce Arora'ya da olmuştu. Kendimi zorlayıp kafamı ona çevirmeye çalıştım. Kımıldamamla acı daha keskinleşti, ellerimi kurak toprağa geçirdim. Arora'yı görmeliydim. Acı katlanılmaz olsada zorla kafamı kaldırdım.

Güzel meleğimi gördüğümde acım yok oldu sanki. Bütün acıları bitmişti. Gülümsüyordu.Tanrıya şükür iyidi. Bir parıldı bedeninden kopup etrafını sarmıştı. Altınsı bir ışıltı. Daha da kesinleşip patlağında Arora gözlerini ay a dikmiş bakıyordu. Gözünden bir yaş düştü ve altınsı ışık bir ok gibi Arora'nın sırtına saplandı.Gözlerimi kör eden keskin ışık içinde Arora'yı görmeye çalışıyordum ancak tek duyduğum onun derinden gelen acı çığlığıydı. Ayağa kalmaya çalıştım, bedenim beni dinlemiyordu. Acıyla bükülüp nefesimi benden alıyordu. Arora'yı bulmalıyım diye düşünüp bana güç vermesi için tanrıya yalvarıyordum.

Gözlerim tekrar altınsı ışıkla dolarken Arora yerden biraz yukarıda süzülürken buldum. Ve ışıltının kaynağı ondan geliyordu. Olabildiğince açılmış ve rüzgarla hafifçe dalgalanan kanatları, kadınımı tam bir melek olarak görmeme sebep olmuştu.

Sonsuz Uçurum MuhafizlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin