İçimde filizlenen öfkeyle, koşar adımlarla ormana girdim. Bana bunu nasıl yapmıştı, bu düşünce beni delirtmek üzereydi. Her zaman barışçıl biri olmama rağmen şuan bütün ormanı içindeki o Yaşlı adamla birlikte yakmak istiyordum. Ya da öfkemin son damlasına kadar üzerine yağdırmalıydım.
Gecenin içinde tek ışık bedenimden sızan güç öfkeden geliyordu. Bana birtek o yön gösterebilirdi. Işığın önümde yol haline gelip beni hedefime götürmesi için, bedenimdeki gücü serbest bıraktım. Güç vücudumdan bir ışık topu gibi fırladı ve patladı. Etrafa dağılan ışık önümdeki patikada birleşmeye başladı. Önümde yol yavaş yavaş oluşurken, güç vermesi için tanrıya dua ediyordum.Gideceğim yön tamamen belirginleşince hiç zaman kaybetmeden koşmaya başladım. Yeteneklerimiz bizi iyi savaşçılar haline getiriyordu. Yolumuzu kaybetmiyor, gitmek isteğimiz yönü her defasında buluyorduk. Benimse bulmak istediğim tek yol, benimle kukla gibi oynamaya çalışan yaşlı adamın kaçtığı yerdi.
Yolun beni büyücüye götüreceğine emindim.İçimdeki öfke soğumamıştı fakat huzursuzluk baş göstermişti. Yönüm ormandan uçuruma döndüğünde biran duraksadım. Buraya gelmekte hiç çekinmemişti anlaşılan. Onun sonu benim ellerimden olmalıydı. Zayıflığı asla kabul etmiyordum. Ayağımdaki lanet izi ve o yaşlı adamın tamamen yok olmasını istiyordum.
Biraz ileride yol ikiye ayrılıyordu. İlk yol doğruca çukura gidiyordu.Kafa karışıklığı içinde ikinci yola baktım. Ters yönde ormanın kıyısından devam ediyordu. Beni var eden güçlerimde artık benle alay ediyordu sanki.Bi seçim yapıp yola devam etmeliydim. Arkandan gelen sesle irkilip hızlıca döndüm.
Karşımda buz gibi ifadesiz yüzüyle Aron duruyordu. Onu dinlemediğim için şuan içten içe bana kızıyordu.
"Sana köprüye dön dedim." Dedi. Otoriterlik konusunda Aron tam olarak bir numaraydı. Sesinin tınısı bile beni dinlemek zorundasın diyordu sanki.
Bu halini anlamıyordum. Beni iyice geriyordu.
"Görevimi yapıyorum. Oturup bekleyemem." Dedim onu ses tonunu taklit ederek.
"İçinde olduğun durumu anlamıyorsun değil mi.O ayağındaki seni zayıflatıyor. Seni buraya çekmeye çalışıyor olabilir.''duraksadı. Ona itiraz etmek istiyordum ama bir yanım tamamen doğru söylediğini diğer yanımda hiçbirşeyin umurumda olmadığını söylüyordu.
'' Bizden ne istediğini öğrenene kadar köprüde kal." Dedi. Bu ses tonunu kullanması sinirime dokunuyordu, bana emirler yağdıramazdı. İçimde köpüren öfke dalgası artık taşmak üzereydi.
"Beni küçümseme!!" diye bağırdım. Kendim bile sesimin şiddetinden şaşırmıştım.Son zamanda olanlar beynimde arı vızıltısı gibi yankılanıyordu.
Bize ne oluyordu böyle,artık birbirimize karşı tamamen uzak gibiydik. Ama beni güçsüz görmesi çileden çıkmama yetti. Gene de sustum.Birbirimize karşı durmamıza gerek yoktu, yanyana durmalıydık. İçinden çığlık çığlığa bağıran birsey vardı ve ben ona çenesini kapaması için baskı uyguluyordum. Bir süre gözlerimin içine baktı, sanki derinlerde ne olduğunu görmek ister gibiydi.Sonra hiçbirşey konuşulmamış gibi bana arkasını dönüp çukura giden yolda yürümeye başladı. Arkasından onu takip ettim. Kendimi çok huzursuz hissediyordum. Amacı seni buraya çekmek olabilir demişti Aron, bir insan benden ne isteyebilirdi ki. Yolun sona geldiğimizde durdu. Devasa çukurun etrafı sanki yüzyıllardır tek bir su damlası düşmemiş gibi kurak ve çıplaktı. Toprak damar damar ayrılmış, geniş çatlaklar oluşmuştu.Çevresindeki yeşilden tamamen farklı biryerdi. Buraya nezaman adım atsam kendimi cehennemin kapısında gibi hissederdim. Aynı his damarlarımda geziniyordu.
"Ne oldu" diye sordum.
"Daha az önce burdaydım. Burda bişey yok Arora." Dedi.
'' Işığı gördün, o burada!'' dedim.
"Arora seni asla küçümsemedim.'' durdu düşünüyordu. '' Bir amacı olduğu kesin ve tekrar geldiğinde hazırlıklı olmalıyız.'' dedi. Kendi düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Sözleri kartaneleri gibi havada süzülüyordu.
'' Buraya boşuna gelmedim Aron. Bana yol göstermesi için yalvardım ve bana bu yolu gösterdi bende sonunu görmek istiyorum'' dedim. Benim aksimde düşündüğü açıkça belliydi. Yanıma yaklaşıp elimi tuttu.
'' Geri dönelim'' dedi. Ben itiraz edemeden yürürmeye başladı. Benide peşinden sürüklüyordu. Ormana girdiğimizde hızlı adımlarla yürüyorduk.
''DUR..!!'' Dedim. Beni dinlemiyordu bile. '' Aron biraz yavaşla.''
''Geri dönüyoruz Arora, çok zaman kaybettik.''diyerek yürümeye devam etti. Ayaklarım geri çekiliyordu sanki.Unuttuğum birşey vardı arkamda ve ben onu almadan gidemezdim.
''Hayırr.'' diye bi anda döküldü kelimeler dudaklarımdan. Aron bu ani tepkime karşı durmuştu. Bana döndüğünde kaskatı kesilmişti bedenim. Yüzünün şekli ve gözlerinin mavisi kanımı dondurdu.
''Yeter artıkkk!!'' diye bağırdığında bastığım toprak zemin sallandı. Onun gücüne karşı gelmek kendi kendimle savaşmam gibiydi.
Üzerimdeki şaşkınlığı ormanı çınlatan çığlıkla atabildim. Ansızın gelen bu ses beni daldığım derin sudan çıkardı. Ellimi Aron'un elinden sertçe çekip sesin geldiği yöne koşmaya başladım. İçimdeki endişe elle tutulur haldeydi. Bütün duyularım açılmıştı. Bir saldırı olduğunu beynimin içindeki alarmlar çalmasa bile anlıyabilirdim. Duyduğum çığlık değil sanki yardım dileğiydi bana göre.
Gittiğim yolun tek bir köşesini bile bilmiyor görmüyordum. Düşündüğüm tek şey sesin sahibine ulaşmaktı. Çukura geldiğimi o herzaman hissettiğim huzursuzlukla anladım. Buraya gelmem gerektiğini biliyordum, yolun beni buraya getirdiğinde bir sebep olduğu kesindi ama ben anlayamamıştım. Adım adım koşarken cehennemin kapısına, bu sefer onu açmakta tereddüt etmeyecektim.
Görüşüm düzelip daha net olduğunda gördüğüm manzara en beklenmedik olandı. Yerde elleri arkasında bağlanmış dört yada beş yaşlarında küçük bir kız çocuğu kanlar içinde yatıyordu. Gözleri acıyla büyümüş gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Zorda olsa nefes alıyordu. Minik göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Masum kanı.. Kelimeler beynimde yankılanıyordu sanki. Bu küçük kız yarıktaki karanlık güç için kurban edilmişti.Yanında vardığımda yere diz çöküp arkasında bağlı olan ellerini çözmeye başladım. En az onun kadar titriyordu bedenim. Katletmek benim için en zor şeylerden biriydi. Hiçbir masuma zarar veremezdim. Onları korumak hatta kurtarmak için tüm gücümü harcayabilirdim.
Kendimi küçük kıza okadar kaptırmıştım ki etrafımdaki olanları göremiyordum. Aron yarıktan çıkan şeytanın askerleriyle çarpışıyor onları birbir yarığa geri atıyordu ama çok fazlaydılar.Onlara iblis yada zebani denebilirdi, benim için hepsi aynıydı ateşten olma kül ve kordular. Ona yardım etmeliydim fakat olduğum yerden kıpırdayamıyordum. Sarı saçları kanla boyanmış bu küçük kızı ölümü tek edemezdim. Kollarımın arasına alıp yüzündeki saçları çektim. Çok güzel bir yüzü vardı, böyle bir sonu hak etmeyecek kadar güzel ve berraktı. Bu defa gözyaşlarım kendim için değildi. Tanrının beni duymasına çok ihtiyacım vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Uçurum Muhafizları
FantasyBu gökgürültüsü aşkımın azap çığlıklarımı. Hissetiklerimi tarif edemiyorum. Yoluma devam etmeliyim,arkama bakmadan gitmeliyim. İçimdeki acıyı her hücremde hissedebiliyorum, İşin gerçeği acının nedemek olduğunu bilmeyen ben kalbimdeki ateşin acısıyla...