SUFLE ~HİSSETTİN Mİ?
Yeni bir savruluşun habercisiydi karşımdaki adam. Bunu hırçın bakışlarından anlayabiliyordum. Kalbim bu ansız savrulmalardan o kadar çok yorulmuştu ki... Sakince nefesimi vererek gözlerimi kapattım. Ellerimin unlu olmasına rağmen saçlarımı toplayarak yaşlı adama doğru yürüdüm. O bu sırada ölümcül bakışlar atıyordu."Senin burada ne işin var Yağız?" diye kükreyerek sorarken iğneleyici bakışları bana tekrar dokundu. "Ne yapıyorsun bu kızın yanında, üstelik çıkan o saçma haberlerin üzerine!" Asasını yere vurarak bağırmaya başladı. Kırışmış olan elleri öfkeden titrerken kalın kaşları çatılmış bana aşağılayıcı bakışlar atıyordu.
Asayı bana doğru uzatıp dudağının kenarını kıvırarak konuşmaya başladı. "Oyun bitti küçük fare, çöplüğüne dönüyorsun!"
"Ne oyunundan bahsediyorsunuz?" Kalbimin fersiz atışlarına rağmen sesim güçlü çıkmıştı. Artık kendimi savunmayı öğreniyor gibiydim.
"Hadi oradan! Sanki bilmiyoruz sırf para için buralara kadar geldiğini!" Hırsla bağırarak üstüme doğru yürüdü. "Elimden bir kaza çıkacak çabuk toparlan bir daha da ailemin yakınından geçme!"
Söylediği ithamlar o kadar ağırdı ki ne diyeceğimi bilemedim. Bu sefer kendimi savunmak adına hiçbir şey yapmadım. Elbette bu konforun bir götürüsü olacaktı. Ne konfordu ama değil mi?
"Baba saçmalıyorsun?" dedi Yağız. Oysaki bir iki gün önce aynı şeyleri kendisi de söylemişti. Onu gülerek izledim, babasını da öyle. Bu sırada aralık olan kapıdan bir ses geldi.
"Baba ne yapıyorsun burada?" Murat bey telaşla koşarak içeriye girdi. Bütün herkesin yüzünü telaşla inceleyerek babasını sorguladı. Ama bu çırpınışları boşuna gibiydi.
"Pisliklerini temizliyorum!"
"Baba, karışma işime!"
"Murat kes sesini iki sene öncesi karışmadım ne oldu? Aynısını buna da mı yapacaksın?" dedi asasının ucuyla beni göstererek. Bu o kadar kötü bir andı ki... Kalbimin bu adamın ayakları altında eziliyormuş gibi hissediyordum.
"Baba!" diye kükredi Yağız. Murat bey ise öylece kala kalmıştı. Belli ki henüz iyileşmemiş bir yarası vardı. Burnundan solurken gözlerinde yaş biriktiğine şahit oldum. Az önceki öfkesinin katili olmuştu yaşadığı acı. Boynunu yere eğerek usul usul adımlar atarak çıkışa doğru yürüdü. Kocaman adam bir anda küçük bir çocuğa dönüvermişti. Oda da hiç kimseden ses çıkmıyordu. Herkes Murat Bey'in bu yaralı gidişini izliyordu. Şaşırmıştım doğrusu. Bu adamı böylesine yaralayan şey neydi acaba?
"Hadi defol sende!" Tekrar asasını savurdu yüzüme karşı. "Alın şunu gözümün önünden!" diye emirler verirken koltuğun üzerinde ki telefonu cebime koyarak kapıya doğru yürüdüm. İşte bu hikâyenin de sonu gelip çatmıştı. Tam kapıya geldiğim sırada içimdeki dürtüye engel olmayarak arkama döndüm. Bu sırada Yağız'la göz göze geldim. Onun gözlerinde gerçekten üzüntü kırıntıları dolanmasına rağmen ona inanmak istemedim. O üzülmezdi. Hele de benim gidişim için asla üzülmezdi. Elini kaldırıp sallamaya başladığı sırada bileğindeki kelebek dövmesiyle göz göze geldim. O an benim Yağız'a ilk vedam olmadığını hatırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HERKESTE ONU ARAMAK
Fiksi RemajaBir kelebeğin ömrü kadar kısaydı geçirdikleri vakit. Peki ya unutmaları, o ne kadar sürecekti? Adam sevecek kadın bilmeyecek, adam her bedende kadını arayacak kadın hissetmeyecekti. Herkeste onu arayacaktı. Sevdiği kadınla her gün karşılaştığı hald...