M&M
Jeon Jungkook kariyerinin başındaki mütevaziliğini devam ettirmemesine yönelik birçok sebep sayılabilirdi, ama en önemlisi, havada nöbetleşe dönen iki helikopterin altındaki uçsuz bucaksız, arkadaki ormanlardan, tabiri caizse Gatsby malikanesi büyüklüğündeki villanın önündeki, hak iddia ettiği denize kadar kapsayan özel mülkün, tüm Amerika'daki müthiş bir prestij ve ün getirecek şeylerin başında geliyor oluşuydu. İnsanların, spesifik olarak ünlülerin, bunun da özelinde yer alan dünyanın en zengin ve etkin kişilerin, kendilerini savunmak için diğerlerinden ayrıldığı özel bölgeler için, başta doğduğum yer Hamptons ve West Hollywood elverişliydi ki Jungkook ve ben, birbirimize ihtimalden en olası olmayana, aynı mahallenin, yüzlerce ünlünün konuşlandığı alanda balkonları birbirine bakan, dürbün izlenme ihtimalini barındıran yakınlıkta, on dakikalık uzaklıktaydık. Hep gördüğüm, uzaktan Apollon'un tapınağı gibi parlayan ihtişamlı beyaz, küçük saray yavrusu Rapper Jeon Jungkook'undu. On dokuzuncu yüzyıldan kalma, tarihi yapının restorasyon işlemleri bir yıl incelikle devam etmiş, İngiltere düklerinin ara ara gelip bir diplomat edasıyla kaldığı odalardan birinde bire sanatı bozacak işlem yapılmadığını düşünürken, arabamı göletin etrafına dizilmiş dokuz metrelik devasa heykellerden birinin önüne park etmiş, önümdeki heybetli yapıya bakıyordum.
Güneşin her zaman vurduğu o beyaz ev, yakından esrarengiz bir şekilde üzerime çökkün, ihtişamıyla önümde dururken, devriye sırasını diğerine devreden helikopterin pervanelerinden esen rüzgar, öğlen sonu güneşinin yol boyunca sırtımdan vurarak, arabanın içinde klimanın serinletemediği heyecanlı, titrek vücudumu üşüttü, saçlarımı, üzerimdeki beyaz gömleğin eteklerini geriye uçurdu. Akım yavaşlayan pervaneler ile kesildiği sırada, arabanın içinden telefonumu alarak doğruldum. Yanıma gelen takım elbiseli adamın gülümseyerek öncülük ettiği yolda benim boyutumda, altın kaplama taşları olan bir satranç tahtasına yüzüme yansıtmadığım bir şaşkınlıkla bakarken girişe çıkmak için binlerce basamaklı, kırmızı halıyla kaplanan mermer merdivenlerin başında durarak bana döndüğünde gözlerimi çalışan olduğu belli olan adama çevirdim.
Tereddütsüzce önüne dönerek çıkmaya başladığında telefonumu cebime sıkıştırarak dik bir edayla neredeyse tırmandığım antre, katolik inancını benimseyen hıristiyanlar için küçük bir ibadethaneydi. Fakat ne ben, ne Jungkook, İsa'yı geç Tanrı'yı benimsiyorduk. İlgisizce, kucağında oğlunu tutan Meryem heykelinin önünden geçtim. Antereden sola saptığımız koridor buram buram tarih kitabı kokuyordu, iyon başlıklı sütunların yükseldiği tavana işlenmiş barok sanatına başımı kaldırarak baktığımda, küçük bir Avrupa gezisine çıkmış gibiydim. İki sene önce falan çekimleri için ekipçe gittiğimiz İtalya'daki Plazzo Borromeo'nun küçük bir taklidi diyerek yazık etmek istemediğim koridorun, portrelerin süslediği duvarlarının arasındaki beş dakikalık yürüyüşünden sonra vardığımız, doğayla iç içe, yüzlerce palmiyenin arasındaki, yeni şekil verilmiş bitkilerle karışmış taze çimen kokusunun parsel parsel burnuma geldiği alanın bitiminde daha modern bir villa vardı. Başımı döndüren zenginliğin veri olarak girdiği zihnimi kapatmak istedim, fazlaydı, gerçekten çok fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2PAC
FanfictionOlduğumun yarısı kadar iyi olsaydım, hâlâ senin olabileceğinden iki kat daha iyi olurdum Taehyung. 260323, rapper jk & aktör th.